seratonin nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seratonin nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2014 Cumartesi

Seratonin Nedir?

SERATONİN

Serotonin 1948 yılında Page tarafından, dokular­dan ve öteki maddelerden  ayrıla­rak keşfedilmiştir­­. Birçok sebze ve meyve, seratonini bünyesinde doğal olarak bulundurmaktadır­­.  Serotoni­nin ön maddesi olan triptofan, gıdalar­dan alınmaktadır­­.  Önemi olan bir aminoasittir ve vücut­ta yapılmadığı için gıdalar­dan alınmaktadır­­.  Beyin dokusuna geçme­si çevresel faktörlere bağlı bir şekil­de değişir­­. Beyne geçen  oran, alınan besinlerle doğru orantı­da olmakta­dır­­. Yiyeceklerle alınan oran arttıkça beyne geçen  miktar da artmakta­dır­­.

Serotoni­nin insan ve hayvanlar­da davranış üstündeki tesiri 1950'li yıllar­dan beri bilinir­­. Serotonin alıcılarında* işlevsel bozukluk olduğun­da aşağıdaki davranış bozuklukları ve akıl hastalıkları ortaya çıkar:

Endişe, kaygı,
Depresyon,
Cinsel fonksiyon bozukluğu,
Akıl hastalığı,
Bellek bozukluğu,
Duygulanım bozuklukları,
Migren,
Uyku sorunu,
Mevsimlerle gelen  duygulanım bozukluğu,
Obsesif-kompülsif bozukluklar,
Saldırgan davranışlar,
İntihara eğilim,
Beslenme bozuklukları,
Alkol ve madde bağımlılığı,
Panik bozukluk,
Dikkat azalmasıyla olan bozukluklar,
Çocukluk dö­nemi ruh hastalıkları,
Orta yaşta bunamayla meydana gelen  Alzheimer­.

Serotonin Sendromu

Ruhbilim ve tıp alanın­da endişe ile zorlanma arasın­da bulunan ilişkiyi inceleyen  ilk incelemeler 1970'li yılların başlarında yapılmış, sonlarına doğru bu tür araştırmaların sayısı artış göstermiştir­­. Kaygıyı ve endişe ile zorlanma arasın­da bulunan ilişkiyi anlatmadan önce, bu konuları içeren  incelemelerde çok karşılaşı­lan bir kavram karışıklığı­nın üzerinde durmak istiyorum­. Bu kavram karışıklığı kaygı­nın zorlanmayla eşanlamlı kullanılmasından; kimi yerde endişe yerine zorlanma, kimi yerde zorlanma yerine endişe kavramına yer verilmesin­den  kaynaklanmakta­dır­­.

Birçok araştırmacı gibi ben  de bu iki kavramı birbirinden  ayıran kesin sınırları çizdim ve her iki kavramın tanımlarını ayrı ayrı verdim­. Buna göre kaygı, elem doğrultusun­da bir duygulanım durumudur­. Bu duygulanım durumuyla zorlanma arasın­da bulunan ilişki iki biçimde olmakta­dır­­.  Dış ve iç ortamdan kaynaklı olan zararlı etkenler organizmanın değişik alanlarında, yapıların­da zorlanma yaratır­­. Ruhsal alan­da meydana gelen  zorlanma belirtisi veya tepkisi, endişe düzeyi­nin yükselmesidir­­. Zorlanma yaratan zararlı etkenin niceliğine ve niteliğine göre endişe düzeyi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yükselir­­. Kaygı düzeyi­nin yükselme­si organizmanın öbür alanlarına, yapılarına, fonksiyonlarına yansır, kan basıncı yükselir, iç salgı bezleri­nin fonksiyonları aksar­. Fizyolojik kaynaklı zararlı etken  ise iç salgı bezleri, kimyasal ileticiler, bağışıklık sistemi gibi yapıların işlevlerini etkiler ve organizmayı zorlar­. Yani endişe düzeyi­nin yükselme­si psikolojik kaynaklı zararlı etken  olarak değerlendirme yapılır­­. Birçok yazar ve düşünür 20­. yüzyıla ve bilhassa bu yüzyılın ikinci yarısına, "Kaygı Çağı" adını vermiştir­­.

Kaygı ve konsantrasyon bozukluğu

O zaman kaygı­nın bütün dünyada yayıldığını ve bunu şartların zorladığını söyleyebilir miyiz? Evet, bunu söyleyebiliriz­. Evrensel boyut­ta bakarsak, endişe asıl olarak insanın defans işleyişi­ni harekete geçiren  bir çeşit uyum mekanizması, ama bazı zamanlar öylesine yoğunlaşıyor ki, patalojik ebatlara erişebiliyor­.

Ruhsal sorunların gündeme geliş süreci şöyle işliyor: Önce sorun anksiyete* kaygıyla başlıyor, sonra depresyon gelişiyor ve onun neticesin­de da obsesyonlar meydana gelebiliyor­. Eğer depresyon uzun süreli olursa ve bu süreç içinde kişi bir iki kez panik atak geçirirse, bu kimi zaman panik bozukluğa dönüşebiliyor­. Ve en  önemlisi psikiyatrik hastalıkların beraberinde de mutlak suretle endişe izlemleniyor­. Kaygılı kişiler hayatın her alanın­da ciddi anlamda bunu yaşıyor­. Mesela işyerinde bu kaygıyı taşımış olduğu için işi­ni kaybedebiliyor veya eşiyle sorunlar yaşıyor­. Kaygı o kişiye panik yaşattığı için devamın­da kayıplar geliyor­. Kayıplar insanı iyice çıkmaza sokuyor ve bir döngü halinde süreç uzayıp gidiyor­. Kaygılı insanlar ayrıca, yeni insanlarla tanışmaktan da çekiniyor­. Biraz da sosyal fobik olduklarını gösteriyor bu durum­.

Konya Peugeot

  Konya Peugeot Servisi Son dakika   En iyi Konya Peugeot Servisi Tuğra Otomotiv | Peugeot - Citroën - DS - Opel Servisi (Konya)  Konya'...