30 Haziran 2013 Pazar

Antibiyotik Nasıl Kullanılır?

ANTİBİYOTİK NASIL KULLANILIR?

Antibiyotik tedavisinde doz miktarı ve ilacın kullanım süresi oldukça önemli olduğundan antibiyotik ilaçlar gelişigüzel kullanılmamalı, mutlaka doktor tarafından reçete edilmelidir. Kişinin kendi kendini tedavi etmeye kalkışmasından kaynaklanan bu hareket kişinin hastalığını tedavi etmek yerine daha kötü hale getirebilir. Özellikle antibiyotik ilaçların kullanımında bu tür hareketlerden kaçınmak gerekir. Antibiyotik tedavisi belirli bir süreye yayılır ve bu süre bitmeden antibiyotik ilaç alımı sonlandırılmaz. Örnek verecek olursak; doktorumuzun bize vermiş olduğu 7 günlük bir antibiyotik tedavisinin 4. gününde hastalığın etkileri geçtiği için ilaç bırakılmaz, 7 gün boyunca kullanmaya devam edilir. Antibiyotik tedavisini yarıda kesmek kişiye fayda sağlamayacağı gibi bakterilerin vücutta daha fazla direnç kazanmasına neden olabilir.

Antibiyotik tedavisi yapılırken bir yandan başka ilaç ya da ilaçlar da kullanılmak zorunda kalınabilir. Burada da rastgele bir ilaç kullanılması durumunda, antibiyotiklerin etkisi azalabilir ya da tamamen yok olabilir.

Antibiyotik ilaçlar, grip gibi virüslerin neden olduğu hastalıklarda kullanılmaz. Bugüne kadar antibiyotik ilaçların hiçbir virüse karşı etkili olduğu görülmemiştir.

Her antibiyotik her hastada kullanılamaz çünkü yan etki yapabilir. Örnek verecek olursak böbrek yetmezliği rahatsızlığı olan bir hastaya tetraksilin grubu antibiyotik ilaç verilirse ürenin kana karışarak kişinin kanında zehirli atıkların çoğalması gibi ciddi bir sorun ortaya çıkabilir.

Hamilelik döneminde de antibiyotik kullanımı bilinçsiz bir şekilde yapılırsa anne ve bebeğin ikisi birden zarar görebilir. Antibiyotik ilaçlar anneden bebeğine geçer. Annenin mutlaka antibiyotik kullanması gerekiyorsa, hamileliğinin ilk 3 ayı içerisinde penisilin ve spiramisin grubu antibiyotikleri kullanmalıdır.

Bazı antibiyotik ilaçlar aç karnına bazıları ise tok karnına alınamaz. Bu husus çok önemlidir. Ayrıca bazı antibiyotikler bazı yiyecek ve içeceklere karşı duyarlıdırlar. Örneğin; tetrasiklin grubu antibiyotikler süt ile birlikte alınamaz. Eritromisin, verem hastalığı ilaçları ve Metronidazol türü antibiyotikler yemekle beraber alınmaz. Ampisilin, Penisilin ve Amoksisilin grubu ilaçlar ise meyve suyu gibi içeceklerle birlikte alınamaz.

Ülkemizde insanlarımızın birçoğu gelişigüzel antibiyotik ilaçlar kullanmaktadır. Hemen her hastalıkta buzdolabında sakladıkları herhangi bir antibiyotiği kullanılar. Oysa her antibiyotik her bakteriye karşı etkili değildir. Hangi ilacın kullanılacağını sadece doktorlar belirler. Ülkemizde en sık yapılan diğer hata ise konuda da belirttiğimiz üzere yetersiz antibiyotik kullanımıdır. Bazı kişiler antibiyotik tabletlerini büyük olduğu gerekçesiyle kırarak yarısını alırlar. Oysa ki tabletler zaten yeterli doza göre alınmıştır ve küçük dozda alınan ilacın bir etkisi olmayacaktır. Diğer en sık yapılan hata ise iyileştiğini düşünerek antibiyotik tedavisini yarım bırakmaktır. Kendimizi iyi hissetsek bile doktorumuzun belirlediği süreye mutlaka uyulmalıdır.

İlgili aramalar: antibiyotik nasıl kullanılır? antibiyotik nasıl kullanılmalı? antibiyotik kullanırken nelere dikkat etmek gerekir? antibiyotik kullanımı nasıl olmalı?

İlaç Nedir?

İLAÇ NEDİR?

Hastalıklardan korunmak, hastalıkları iyileştirmek ya da hastalığın vücuda verdiği her türlü etkiyi baskılamak amacıyla; genellikle bitki özlerinden ayrıştırılarak elde edilen; canlılara ağız yolu, solunum yolu, damar yolu, kas altı dokusu gibi değişik yollardan verilebilen; doğal, yarı doğal ya da kimyasal madde formlarına ilaç denir. İlaçlar tablet, sıvı, toz, granül, kapsül, krem, jel gibi kullanılacağı yere göre bir çok formda hazırlanmaktadır.

İlaç kullanımının insanlık tarihindeki yeri çok eskidir. İnsanlar milattan önce bile çeşitli bitki ve hayvan parçalarını ilaç olarak kullanmışlardır. Bildiğimiz en eski ilaç kullanımı M.Ö. 3000 yılında Sümerlilere aittir. Eski Mısır ve Çin'de en eski ilaç kullanılan medeniyetler arasındadır. Çeşitli bitkiler ve hayvan parçaları tek tek ya da birlikte kaynatılarak kocakarı ilacı dediğimiz ilaçlar elde edilmiş ve bu ilaçlar bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. İnsanlar bugün sadece kendileri için değil hayvanlar içinde çeşitli ilaçlar üretmektedir. Hayvanlarda bazı hastalıklar karşısında bitkilerden faydalanırlar. Normalde etobur olan kedi, köpek gibi hayvanlar hasta olduklarında içgüdüsel olarak bazı otları yerler.

Günümüzde ilaç sanayi oldukça gelişmiştir ve modern şartlarda, el değmeden, son derece steril ortamlarda üretim yapılmaktadır. Bunun yanısıra bir ilacın ilgili devlet kurumlarında onay alması ve seri üretime geçilmesi ancak ciddi kalite standartlarından geçtikten sonra yapılabilmektedir. İlaç sanayinin bu kadar gelişmiş olması yine bizim işimize yaramaktadır. Eskiden insanların hayat kalitesini oldukça düşüren hatta ölümlerine sebep olan bir çok hastalık bugün ki modern tıp ve ilaç sanayi sayesinde sorun olmaktan çıkmıştır.

İlgili aramalar: ilaç nedir? ilk ilaç ne zaman kullanılmıştır? ilaç formları nelerdir?

Genital Bölge Nedir?

Genital bölge kadınlarda ve erkeklerde üreme organlarının bulunduğu bölüme verilen isimdir. Bu bölgeden kasık bölgesi diye de bahsedilir.

29 Haziran 2013 Cumartesi

Fetüs Nedir?

FETÜS

Gebeliğin 9. haftasından sonra doğuma geçen kadar sürede, anne karnındaki bebeğe tıp dilinde fetüs denir. Gebeliğin 3. ayından önce embriyon olarak ifade edilen bebek 3. ayın başından itibaren yani 9. haftadan itibaren 9 cm'lik bir boya sahiptir ve fetüs görünümü kazanmıştır. Fetüsün başı boyunun yarısı büyüklüğündedir ve kollar, bacaklar şeklini almıştır. Fetüsün doğuma kadar devam eden bu dönemine fetal dönem adı verilir. Organların gelişimi bu dönemde devam eder.

İlgili aramalar: fetüs nedir?

Epidemi Nedir?

EPİDEMİ

Herhangi bir hastalığın bir bölgede anormal bir şekilde fazla görülmesidir. Epidemiye zemin hazırlayan hastalığın mikrobunun bulaşma yöntemi, içinde yaşanılan coğrafya gibi bazı unsurlar vardır. Epidemik hastalıklar hızlı bir şekilde yayılırlar ve bulundukları bölgedeki nüfusun çoğu üzerinde etki gösterirler. Afrika'da görülen sıtma hastalığı halkın çoğunun hayatında bir dönem görüldüğü için epidemik hastalığa bir örnek teşkil etmektedir. Yine ortaçağda Avrupa'da görülen veba hastalığı da salgın halinde yayılarak çoğu insanın hayatına mal oldu.

Endemi Nedir?

ENDEMİ

Yalnızca belirli bir yöreye özgü olarak görülen ya da görüldüğü bölgede sürekli olarak devam eden hastalıkları tanımlamak için kullandığımız tıbbi bir terimdir. Gelişmiş ülkelerde görülmeyen fakat Afrika kıtasındaki fakir ülkelerde görülen pek çok hastalık endemik özellik gösterir. Afrika ülkelerindeki insanların çoğu yetersiz beslenmektedir. Su kaynakları da yetersiz olduğu için bu bölgede yaşayan insanlar yetersiz beslenmeye ve kirliliğe bağlı olarak gelişmiş ülkelerde görülmeyen pek çok hastalıkla karşı karşıya kalmaktadırlar. Buradan da anlaşılacağı üzere toplumların yaşayış şekli, beslenme şekli gibi bazı unsurlar, endemi hastalıklarının yayılmasında önemli rol oynamaktadır.

İlgili aramalar: endemi nedir? endemik ne demek?

28 Haziran 2013 Cuma

Dolaylı Bulaşma Nedir?

DOLAYLI BULAŞMA

Mikroorganizmaların hasta kişilerden sağlıklı kişilere değişik aracılarla taşınarak bulaşma yoluna dolaylı bulaşma denir. Üst solunum yolu enfeksiyonu olan biri ile aynı bardaktan su içerek hasta olmak dolaylı bulaşmaya örnek gösterilebilir. Hastalıklı kişinin tırnak makası, tarak, havlu, tıraş makinesi gibi kişisel temizlik ve bakım eşyalarını kullanmak çok çeşitli ve ciddi hastalıkların bulaşmasına neden olabilir. Bu sebeple kişisel eşyalarımızı yakınımız olsa bile başkaları ile paylaşmayalım ve biz de başkalarının kişisel eşyalarını kullanmayalım.

Dezenfeksiyon Nedir?

DEZENFEKSİYON

Bir yerin, bir maddenin, bir aletin ya da bir eşyanın hastalık yapıcı mikroorganizmalardan arındırılması işlemine dezenfeksiyon denir. Dezenfeksiyon işleminde hastalık yapıcı (patojen) organizmalar ya tamamen yok edilir ya da etkisiz hale gelmeleri sağlanır. Dezenfeksiyon çoğu zaman sterilizasyon ile karıştırılır. Sterilizasyon işlemi hastalık yapsın ya da yapmasın tüm mikroorganizmaları yok eder ve aslında dezenfeksiyon ile uzaklaştırılamayan zararlı mikroorganizmalara karşı kullanılır.

Çeşitli dezenfeksiyon işlemleri eski çağlardan beri kullanılmaktadır. Suyu kaynatarak içmek, suyun bakır kaplarda saklanması buna birer örnektir. Suyun klorlanması da bir dezenfeksiyon işlemidir ve ilk olarak 1904 yılında sodyum hipoklorit kullanılarak uygulanmaya başlanmıştır.

Atel Nedir?

ATEL

Kırık organların tespit edilerek hareketsiz hale getirilmesinde kullanılan tahta, metal ya da plastik araçlara atel denir. Atel, genellikle boyun kırıklarında ayrıca kol ve bacaklardaki uzun kemiklerin sabit kalması için kullanılır. Atel konulduktan sonra üzeri sargı yapılarak vücuda sağlam bir şekilde sabitlenir.

atel nedir


Atel kullanılacağı bölgeye göre değişik şekil ve açılarda tespit edilir. Günümüzde sadece kırıklarda değil değişik bazı hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır.

İlgili aramalar: atel nedir?

Antijen Nedir?

ANTİJEN

Protein veya polisakkarit yapısında olan, vücuda girdiğinde ya da herhangi bir yolla vücuda verildiğinde bağışıklık sistemini alarma geçirerek antikor oluşmasını sağlayan maddelere antijen denir. Antijenler girdiği bünyede alerjik tepkimelere sebep oluyorsa bu tür antijenlere allerjen adı verilmektedir.

İlgili aramalar: antijen nedir? allerjen nedir?

Zoonoz Nedir?

ZOONOZ

Hem hayvanlarda hem de insanlarda görülen hastalıklara zoonoz denir. Bu tür hastalıklara örnek verecek olursak kuduz, delidana, kist hidatik, veba gibi hastalıkları sayabiliriz. Bu hastalığın hayvandan insana bulaşanına zooantroponoz, insandan hayvana bulaşan türüne ise antropozoonoz denilmektedir.

Zoonotik hastalıklar değişik yollarda bulaşabilirler. Bakterilerle, virüslerle, mantar yoluyla ya da parazitler yoluyla bulaşabilen zoonotik hastalıklar tedavi edilmedikleri zaman tehlikeli sonuçları olabilecek hastalıklardır. Hayvanlardan bulaşan hastalıklar her zaman hayvanın kendisinden bulaşmayabilir. Hastalığı taşıyan hayvan bir inek ise onun etini yemekle ya da sütünü içmekle de hasta olunabilir. Tavuk gibi kümes hayvanlarının yumurtası da hastalık yaymaya müsaittir. Brusella (malta humması) hastalığı da süt ve süt ürünlerinden insana bulaşan ciddi bir hastalıktır.

İlgili aramalar: zoonoz nedir? zooantroponoz anlamı ne? antropozoonoz ne demek?

26 Haziran 2013 Çarşamba

Akromegali Nedir?

AKROMEGALİ

Ergenlik dönemi bittikten sonra, büyüme hormonunun çok fazla salgılanmasından dolayı daha çok ellerde, burunda ve ayaklarda yani vücudun uç kısımlarındaki organlarda meydana gelen büyümelere akromegali denir. Bu hastalıkta büyüme hormonunun aşırı salgılanmasının nedeni, hipofiz bezinde tümör oluşmasıdır. Hemen kendisini göstermeyen sinsi bir hastalıktır ve çoğunlukla kişinin akromegali olduğunun anlaşılması 6 ila 8 yıl arasında sürmektedir. Toplumda bir milyon kişiden yaklaşık 75'inde akromegali hastalığına rastlanır.

Akromegali, erken teşhisin ve tedavinin önemli olduğu ciddi bir hastalıktır. Tek büyüyen eller ayaklar değil iç organlarda da büyümeler devam eder. Bu da ciddi kalp ve damar hastalıklarının ortaya çıkmasına sebep olur.

Aile Planlaması Nedir?

AİLE PLANLAMASI

Evli çiftlerin istedikleri zaman ve istedikleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri için yaptıkları uygulamalara aile planlaması denir. Tıpkı çocuk sahibi olmak için günümüzde yeni yöntemler geliştirildiği gibi, gebeliğin önüne geçmek için de pek çok aile planlaması yöntemi geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam etmektedir.

Hemen her evli çift çocuk sahibi olmayı ister fakat bazen istenmeyen zamanda ya da istenmeyen sayıda gebe kalınabilir. Aile planlaması bu tür durumların önüne geçerek insanların bakamayacakları çocukları dünyaya getirmesini engellemeyi hedeflemektedir. Böylece çiftler cinsel hayatlarına gebelik korkusu olmaksızın devam edebilmektedirler.

İlgili aramalar: aile planlaması nedir?

25 Haziran 2013 Salı

Antikor Nedir?

ANTİKOR

Mikroorganizmalara ya da antijenlere karşı vücudun korunmasını sağlamak amacıyla, insanların ve hayvanların vücudunda geliştirilen maddelere antikor denir. Vücudun antikor üretimi, düşmana göre uygun korunma şekli geliştirmeye benzer. Antikoru bağışıklık sistemimiz üretir. Değişik yapıdaki bazı moleküller ile vücut korunmaya alınır.

Fizyolojik Sarılık Nedir?

FİZYOLOJİK SARILIK

Fizyolojik sarılık ya da normal sarılık dediğimiz hastalık, doğumdan sonraki ikinci veya üçüncü günde ortaya çıkan, bir hafta sonra kaybolan, gözün beyaz kısmı ve deride hafifçe sarılıkla kendini gösteren durumdur. Zamanında doğmuş bebeklerin çoğunda görülür. Nedeni bebeğin kanındaki görevini tamamlayan alyuvarların yıkılıp yerlerini yeni alyuvarların almasıdır. Parçalanan alyuvarların içinden bilirubin adı verilen bir madde açığa çıkar. Yeni doğanlarda bu maddenin atılması yavaştır. Bu madde artınca sarılığa sebep olur. Bebeğe hiçbir zarar vermez. Yalnız erken doğan bebekler daha çok yakalanabilir ve bu süre 15 güne kadar uzayabilir.

Pasif İçicilik ve Pasif İçici Nedir?

PASİF İÇİCİLİK NEDİR? PASİF İÇİCİ KİME DENİR?

Başkalarının içtiği sigara, pipo, puro ya da sağlığa zararlı benzeri bir içeceğin dumanının çevreye yayılması sonucu dumanın başka insanların akciğerine isteği dışında gitmesi pasif içicilik, bu duruma maruz kalan kişiler de pasif içici olarak tanımlanır. Özellikle sigara içilen kapalı ortamlarda iyi bir havalandırma yoksa pasif içicilik en üst düzeye çıkmaktadır ve ortamdaki pasif içiciler, bu dumana alışık olmadıkları için, sigara içenlerden daha fazla zarar görürler. Günümüzde özellikle son yıllarda sigaraya karşı büyük mücadele kampanyaları yapılmaktadır. Kapalı ortamlarda ve kamuya ait binalarda sigara içme yasağı da konularak pasif içiciliğin azaltılmasına çalışılmaktadır. Eskiden şehirlerarası otobüslerde bile sigara içmenin serbest olduğu ülkemizde bugün gelinen nokta oldukça iyidir fakat daha da iyi olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bir ülkede sigara içmeyen vatandaşların sayısının nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturması, o ülkenin medeni olduğunun önemli bir göstergesidir.

İlgili aramalar: pasif içilik nedir? pasif içici kime nedir?

24 Haziran 2013 Pazartesi

Zatüre Öldürür Mü?

ZATÜRREE ÖLÜMCÜL MÜDÜR?

Zatürre, 0 - 5 yaş grubunda en çok öldüren hastalıklardan bir tanesidir. Erken tanı ve tedavi ile kolayca çözümlenebilen bu hastalık, zamanında tedavi edilmez ise, solunum yetmezliği ve mikrobun vücuda yayılması gibi sebeplerden ölüme yol açar.

Çocuğun Ateşi Kaç Olmalı?

ÇOCUĞUN ATEŞİ KAÇ OLMALIDIR?

Ateş vücudun mikroorganizmalara karşı savaştığının bir göstergesidir. Bunun dışında, bebeğin vücudu ishal ve kusma gibi hastalıklarla susuz kalmışsa ya da uzun süre güneşte bırakılmışsa ateş ortaya çıkabilir.

Normalde çocuğun ateşi 37,5 °C'tan yüksek olmamalıdır. Bebeklerde ateş makattan, büyük çocuklarda koltuk altı ve ağızdan ölçülebilir.

Ateşi yükselen çocukların doktora gösterilmesi gerekir. Çocuğun elbiseleri çıkartılır, soğuk su ile vücut yıkanır ya da su emdirilmiş bir sünger yardımıyla silinir. Ateşli çocuk, sıkı giydirilmemeli ve üzeri fazla örtülmemelidir. Toplumda sık görülen bir yanlışlık da ateşi olan birinin battaniye altında terletilmeye çalışılmasıdır. Bunu yapmak var olan yüksek ateşin derecesini arttırarak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Ateşi 39 °C üstüne çıkan çocuklarda havale görülebilir. Üç yaş ve altındaki çocuklarda havalenin en sık nedeni yüksek ateştir. Bunun yanında havale, sara (epilepsi) ve sinir sistemi hastalıklarına da eşlik edebilir. Havale geçiren çocuk şuurunu kaybeder, kollarında bacaklarında kasılmalar olur, gözleri bir noktaya dikilir. Çok yüksek vücut ısısında beyin hücreleri zarar görür. Bu durumun yeniden telafisi olmadığı için kişide kalıcı beyin hasarı oluşturabilir.

Aşı Neden Yapılır?

AŞI NEDEN YAPILIR?

Aşılama, bazı hastalıklara karşı direnci artırmak amacı ile yapılır. İnsan vücudu, hastalık yapan mikroorganizmalarla karşılaştığında, mikroorganizmalarla savaşmak için özel maddeler yapar. Bu maddelere antikor denir. Antikor, vücudu mikroorganizmalara karşı korur. Vücutta her mikroorganizma için ayrı antikor yapılır. Vücudun, antikor yapabilmesi için, o mikroorganizmalarla bir defa karşılaşması gerekir.

Aşılama ile sağlam kişiye hastalık yapma yeteneği yok edilmiş mikroorganizma veya salgısı verilerek vücudunun, antikor yapması sağlanır. Böylece aşısı yapılmış hastalıklara karşı vücut hazırlıklı olur, hastalıklardan korunur.

Birçok önemli bulaşıcı hastalığa karşı aşı bulunmuştur. Aşılar sayesinde bazı hastalıklar da artık görülmemektedir. Örnek olarak çiçek hastalığı verilebilir. Ülkemizdeki yakın zamandaki aşı kampanyaları ile de çocuk felci hastalığı ile mücadelede çok büyük başarı sağlanmıştır.

Aşılama hizmetleri başlıca, sağlık ocakları, AÇS merkezleri tarafından ücretsiz verilmektedir. Anne, baba ve aile bireylerinin de aşılama programlarına göre çocuklarını sağlık kuruluşlarına götürmeleri gerekmektedir. Böylece, hem çocuklar zamanında aşılanacak, hem de anne babalar aşılama ve çocuk hastalıkları hakkında sağlık personelinden gerekli bilgileri alacaklardır.

Sağlıklı çocuklar istiyorsak aşılama konusunda toplum olarak dikkatli ve hassas olmalıyız. Ufacık bir ihmalimiz yüzünden çocuğumuzun ömür boyu sakat kalabilir. Bu durumu yaşamamak, keşke dememek ve bir ömür boyu vicdan azabı çekmemek için lütfen çocuğunuzun aşılarını eksiksiz yaptırınız.

İlgili aramalar: aşı neden yapılır? neden aşı oluruz? antikor nedir?

23 Haziran 2013 Pazar

Tecrit Nedir?

Tecrit Nedir?

Hasta kişilerin sağlam kişilerden ayrılmasına tecrit denir. Evimizde bulaşıcı hastalığa sahip olan çocuğumuzu diğer çocuklarımızdan ve ailenin diğer bireylerinden korumak için ayrı bir odada tek başına gözleme alabiliriz. Tecrit genellikle böyle durumlarda uygulanır. Tecrit durumundaki bir hastanın bakımı ile sadece bir kişinin ilgilenmesi daha doğru olacaktır. Tecrit odasına ne kadar çok kişi girerse bulaşma riski o kadar çok artacaktır.

Zehir ve Zehirlenme Nedir?

Zehir ve Zehirlenme Nedir?

Belirli bir miktarda alındığında sağlığı bozan, ölüme yol açabilen kimyasal maddelere zehir nedir. Zehirlerin meydana getirdiği hastalık tablosu ise zehirlenme adını alır. Zehirlenmeler bir çok yolla meydana gelebilmektedir. Ağız yoluyla, solunum yoluyla, deriden emilme yoluyla ya da enjeksiyon yoluyla direk kana karışarak oluşabilir.

Ödem Nedir?

ÖDEM NEDİR?

Vücudumuzda dolaşım sistemi dediğimizde hepimizin aklına kalp, kan ve damarlar gelir. Bu sisteme yardımcı olan hayati açıdan oldukça önemli olan bir dolaşım sistemi daha vardır. Biz bu sisteme lenfatik dolaşım diyoruz. Lenfatik dolaşımda sıvıyı pompalayan ve toplayan kalp benzeri dolaşım organı yoktur. Tamamen kaslarımız doğrultusunda hareket eder. Buradan atılan sıvı damar dışına çıkarsa cilt altındaki dokuya geçer. Böyle bir durumda kişinin ellerinde, yüzünde, ayaklarında ve bacaklarında şişmeler ortaya çıkar. Bu şişikler ağrılı da olabilmektedir. Kişiye rahatsızlık verirler. Bazen sabah uyandığımızda yüzümüz gözümüz şiş uyanırız. Yüzümüzde oluşan bu ödem hemen her sabah ortaya çıkıyorsa mutlaka doktora giderek tedavi görmeliyiz.

Kaşıntı Nasıl Tedavi Edilir?

KAŞINTI NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Kaşıntı tek bir sebebe bağlı olarak ortaya çıkan bir rahatsızlık değildir. Bu sebeple kaşıntının tedavisi için öncelikle kaşıntıya beyin sebep olduğu araştırılmalıdır. Birçok cilt hastalığının belirtilerinden birisi de kaşıntıdır. Eğer kişi de cilt hastalığına bağlı bir kaşıntı söz konusu ise öncelikle bu cilt hastalığının tedavisi yapılmalıdır. Hastalık ortadan kalktığında, kaşıntı da ortadan kalkacaktır. Egzamaya bağlı bir kaşıntı ise bu durumda egzamaya yönelik çeşitli kremler kullanılacaktır. Enfeksiyon var ve buna bağlı kaşıntı gelişiyorsa antibiyotik tedavisi gibi tedavilerle bu durum ortadan kaldırılabilir. Parazitlerin neden olduğu bir uyuz ya da başka bir hastalık varsa buna yönelik tedavi uygulanır. Vücutta genel bir kaşıntı söz konusu ise buna neden olan durum mutlaka araştırılmalıdır. İç hastalıkların ya da alerjik hastalıkların neden olduğu bir kaşıntı ile karşı karşıya olabiliriz. Alerjik kaşıntılarda antihistaminik ilaçlar kullanılarak hastalar rahatlatılmaya çalışılır. Böyle bir kaşıntı ile karşı karşıya olduğumuzda beslenmemize de çok dikkat etmemiz gerekir. Fazla baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durulmalı; çay, kahve, kola gibi içeceklerin tüketimini azaltmamız gerekir. Bölgesel kaşıntılar; sivilceden, böcek ısırmasından, yara soyulmasından ve daha bir çok nedenden olabileceği için bu tür durumlarda kaşıntının kaynağına yönelik tedavi esastır.

İlgili aramalar: kaşıntı nasıl tedavi edilir? kaşıntının tedavisi nasıl yapılır?

Sivrisinek Sokması Kaşıntısı Nasıl Geçer?

SİVRİSİNEK SOKMASI KAŞINTISI NASIL GEÇER?

Yaz mevsiminde insanları en çok rahatsız eden böceklerden bir tanesi de sivrisineklerdir. Yüzyıllardır çok farklı şekillerde sivrisineklerle mücadele edilse de özellikle kırsal ve sulak bölgelerde yazın sivrisinek ısırıkları kaçınılmaz olmaktadır. Sivrisinek sokmasının etkileri soktukları kişinin yaşıyla ve bünyesiyle ilgili olarak uzayıp kısalmakta ve farklılık göstermektedir. Küçük yaştaki bir çocuk, çok daha uzun süre ve daha şiddetli kaşınırken büyüklerde bu iyileşme zamanı ve kaşıntı şiddeti daha az olmaktadır. Çocukluğumuzda sivrisineğin bir ısırığı yüzünden günlerce kaşındığımız olur fakat yetişkin dönemde kaşıntı çok hafif olduğu için kaşıma gereği bile duymayabiliriz. Isırığın gerçekleştiği bölgeye kolonya sürerek mikropları öldürebilir, kaşıntıyı geçirebiliriz. Kaşıntısının etkisi eğer şiddetli ise antihistaminik bir krem kullanabiliriz. Daha şiddetli kaşıntı vakalarında hafif ya da orta düzeyde kortikosteroid ihtiva eden kremleri kullanarak sokmanın gerçekleştiği bölgede bir rahatlama sağlayabiliriz.

Sivrisinek sokması kaşıntısına evde yapabileceğimiz en basit yöntemler şunlardır; ısırığın gerçekleştiği bölgeyi soğuk su ile yıkamak, ısırığın olduğu bölgeye bir süre buz koymak, kolonya sürmek ya da aspirin tabletini bir miktar su içerisinde eriterek bu suyu o bölgeye sürmektir.

İlgili aramalar: sivrisinek sokmasına ne yapılır? sivrisinek ısırığı kaşıntısına ne sürülür? sivrisinek sokması kaşıntısı nasıl geçer?

21 Haziran 2013 Cuma

Şişmanlığın Zararları

ŞİŞMANLIĞIN ZARARLARI Şişmanlık ya da diğer adıyla obezite hiç iyi bir şey değildir. Hem sağlık açısından, hem de görünüş bakımından kişiyi zor durumu sokar. Günümüz tıbbı şişmanlığı tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul ediyor. Bu sebeple dünyanın birçok yerinde obezite ile mücadele kampanyaları devam etmektedir.

Hiç gerekli olmayan fazla kilolar vücut için taşınması külfetli bir yükten başka bir şey değildir. Fazla kiloları taşıma külfeti, vücudun birçok sistemini yorar, birtakım hastalıklara davetiye çıkarır. Bu hastalıkların başında da şeker hastalığı gelmektedir. Hepinizin bildiği gibi şeker, genellikle şişmanlarda görülen bir hastalıktır. Şişmanlıktan kaynaklanan öteki hastalıklar arasında kalp hastalıklarını, damar sertliğini, karaciğer ve safra kesesi bozukluklarını, tansiyon yüksekliğini, ayaklarda varisi öncelikle sayabiliriz. Ayrıca özellikle genç yaşta şişman olan kişilerin psikolojisi bu durumdan oldukça etkilenmektedir. Şişmanlık kişinin görüntüsünü de bozduğundan bu durum onun sosyal ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir.

Güneşte Uzun Süre Kalmanın Zararları

Biraz da güneşte uzun kalmanın yol açabileceği olaylardan söz etmek istiyorum.

GÜNEŞTE UZUN KALMANIN ZARARLARI

Burada özellikle belirtmek gerekir ki, yanmak, yani derisinin rengini koyulaştırmak için saatler boyu plajda veya başka bir yerde güneşin ışınları altında serilip yatmanın birçok zararları olduğunu biliyoruz. Deriye olan doğrudan yıkımlar kadar bedenin öteki organlarında oluşan değişiklikler, bazen öldürücü olabilecek nitelik de kazanırlar. Deride özellikle açık renkli insanlarda oluşan kırmızılık, daha sonra deri altına su toplanmasına yol açabilir. Bu yanıkların mikropla karşılaştığı ve yanlış tedavi edildiği yerlerde iltihabi durumlar uzun süren ve rahatsız edici sonuçlar doğurabilirler. Deri kanserleri de güneşte fazla kalanlarda daha sıktır.

Bazı insanlarda damar sistemindeki doğuştan var olan zayıf noktalar, uzun süre güneş altında yatılınca sıcağın neden olduğu damar genişlemesile bazen kanamalara yol açabilmektedir. Eğer kanama güneşe maruz kalan kafa içindeki beyin içi veya çevresindeki damarlarda olursa mutlaka ölüme dek varabilen ciddi sonuçlar yaratır. Damarlarda oluşan balonlaşmalar kanamaların bir nedenidir, öteki nedenler arasında yüksek tansiyon (kan basıncı) ve alkol de vardır. Eğer alkol, yüksek kan basıncı ve güneşte uzun süre başı açık kalma gibi üç önemli durum bir insanda bir arada bulunuyorsa "beyin kanaması" ve ölüm oranı (şanssızlığı) yükselecektir.

Kimler güneşte uzun süre kalmaktan kaçınmalıdır?

— Yüksek tansiyon, dolaşım bozukluğu olan kişiler uzun süre denizde veya plajda, güneşte kalmamalı,

— Güneşe çıktıkları süreyi kısıtlamalı ve başı çepeçevre kaplayan şapkalar giyilmeli,

— Güneşte kalma süreleri yavaş yavaş artırılmalı, daha iyisi güneşin kuvvetli olmadığı saatlerde, sabah 10.00'a kadar, akşam da 17.00'den sonra denize girmeli,

— Alkolle güneşte kalmanın çok daha büyük zararlara yol açabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

20 Haziran 2013 Perşembe

Boyun Kırıklarında İlk Yardım

BOYUN KIRIKLARINDA İLK YARDIM



Boyun hemen hemen her yöne hareket edebilme özelliğine sahiptir. Sağa-sola bakış sırasında başa, yaklaşık 180 dereceye varan bir dönüş olanağı sağlanabilmektedir. Başımızı sağ veya sola yatırdığımızda kulaklar omuzlara değebilir. Veya başımızı öne eğdiğimizde çenemiz, göğsümüze dayanabilir. Ayrıca boyun omurlarının hareket yeteneği sayesinde başımızı, bir daire çizebilecek şekilde döndürebiliriz de. Ancak bütün bunlara karşılık başın geriye hareketi oldukça kısıtlıdır. Baş geriye doğru belli bir noktaya kadar gelebilir, zorlama halinde ise önce omurları tutan lif ve bandlarda, arkasından eklem yüzlerinde ve en nihayet kemik yapının çeşitli noktalarında zorlamanın şiddetine bağlı olmak koşulu ile çeşitli kopmalar, kemiklerde kayma ve kırılmalar ortaya çıkar. Böylece omurilik veya sinir kökleri zedelenebilir, kemik kanal içinde ve omuriliğin içinde kanamalar meydana gelebilir.

Denize, sığ olan yerlerde veya tekniğine uygun olmayan balıklama atlayışlarda ortaya çıkan boyun kırıklıkları başın kuma şiddetli ve ani olarak çarpması, bu sırada başın arkaya doğru zorlanması sonucu olmaktadır. Hareketin sınırlı olduğu yönde gelişen bu olay sırasında dokuda çeşitli bozukluklar da gelişmektedir.

Çarpmanın şiddetine bağlı olarak yumuşak dokuda kopmalar, kemik dokuda ise kırılma ve kaymalar ortaya çıkmaktadır. Hastalar, bu olay anını bedeninde elektriklenme şeklinde hissederler. Böyle bir kazadan sonra hafif baş boyun ağrıları, omuzlara, kollara ve parmaklara vuran ağrı ve uyuşmalara rastlanır. Çarpma şiddetli ise hastalarda çeşitli felçlere kadar giden ağır klinik tablolar gelişebilir. Hatta kazanın şiddet ve boyundaki seviyesine bağlı olmak üzere solunum durmasına bağlı, ani ölümler görülebilir.

BOYUN KIRIKLARINDA NE YAPILIR?

Boyun kırıklarında tedavi kaza yerinde başlamaktadır. Sağlık ekibi gelmeden şu noktalara özellikle dikkat edilmelidir:

1- Yaralı mümkün olduğu kadar az hareket ettirilmelidir.

2- Yaralıyı taşımak için 4 veya 5 kişiye ihtiyaç vardır. Taşıma sırasında yardımcılar hep birlikte ve aynı zamanda hareket etmelidirler.

3- Yaralı sırt üstü yatırılmalı, yardımcılardan birisi kafayı tam orta hatta ve yaralının bedenine paralel şekilde, hafifçe çekerek tutmalıdır. Burada çok önemli bir nokta, başın öne doğru bükülmesine hiçbir zaman izin verilmemesi gerektiğidir.

4- Yaralının taşınması mutlaka sert bir sedyede yapılmalıdır.

5- Taşınma sırasında hastaya gerekli ağrı kesici ilaçlar uygulanmalıdır.

6- Taşınma sırasında vasıtanın yaralıyı sarsmayacak şekilde kullanılması sağlanmalıdır.

HASTANEDE BOYUN KIRIĞI TEDAVİSİ

Deniz mevsiminde böyle bir kaza sonucu hastanelerin acil servislerin müracaat ettirilen hasta sayısı maalesef düşünüldüğünden daha da fazla olmaktadır. Hastane koşullarında uygulanan tedavi, yaralanmanın ortaya çıkarttığı klinik tabloya göre değişmektedir. Bazı hastalar "Crutchfield askısı" dediğimiz bir askı ile altı haftalık yatak tedavisine alınmaktadır. Bu askının özel uçları kafa kemiklerine geçirilmekte ve askıya belirli bir ağırlık eklenerek "hasta boynunu oynatmadan yatakta yatmaktadır. Bu koşullarda hastanın tüm ihtiyaçları yatakta sağlanmaktadır. Bazı hastalara ise çeşitli ameliyatlar yapılmaktadır.

Çoğu kez, yukarıda kısaca bahsedilen tedavilerden sonra hastalar, uzun süreli ve yoğun rehabilitasyon programlarına alınarak, zedelenmiş omuriliğin ürünü olan felçlerin düzeltilmesine çalışılmaktadır. Ancak yapılan tüm eksiksiz tedavilere karşın hastaların büyük çoğunluğu hayatlarının geri kalan bölümlerini ağır felçlikler içinde geçirmek zorunda kalmaktadırlar.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde denize girmek, bundan yararlanmak ve biraz da eğlenmek kuşkusuz hepimizin arzuladığı bir olaydır. Bu zevkli olayın küçük dikkatsizlik veya tedbirsizlik sonucu dramatik şekilde sonuçlanmaması için suya atlayışımıza ve atlayış yapacağımız yerlere dikkat edelim.

İlgili aramalar: boyun kırığının tedavisi nedir? boyun kırığı nasıl tedavi edilir? boyun kırıklarından ilk yardım nasıl yapılır?

Omuriliğin Önemi

OMURİLİĞİN ÖNEMİ

Omurların halkasal bölümleri kemikten bir kanal oluşturur. Bu kemik kanal içinde omurilik, buradan çıkıp bedenin çeşitli bölgelerine yayılan sinir kökleri ve damarlar bulunur.

Omurilik, beyin ile beden arasındaki ilişkiyi sağlayan çok önemli bir yapıdır. Beyinden çıkan her türlü bilgiyi bedendeki uygun organlara taşıyan ve bedenden veya çevreden gelen uyarıları da beyine ileten sinir lifleri omurilik içinde yer alırlar. Bu organın herhangi bir şekilde zedelenmesi ölüme kadar varan ağır sekellerle (kalıcı işlev bozukluğu) sonuçlanabilir.

Omurilik, gördüğü işlevler bakımından da kendi içinde ayrı bir organizasyon gösterir. Böylece omuriliği enine kesitler halinde bölümlere ayırabilmek mümkündür. Genel çizgileri ile bakıldığında boyuna ait ilk dört omurilik bölümüne gelen ağır bir darbe solunumun durması ve dolayısıyla ani ölümle sonuçlanabilir. Daha alt kısımlarda ise kolları, bacakları veya hem kollar, hem de bacakları tutan hareket kısıtlılıkları görülebilir. Bazen de ortaya çıkan harabiyet daha fazla olduğundan ağır felçler gelişebilir. Böyle hastalarda bağırsak ve mesanenin çalışma işlevleri de aksadığından, hastalar, dışkı ve idrarlarını farkına varmadan kaçırabilirler.

İlgili aramalar: omuriliğin önemi nedir? omurilik ne işe yarar? omuriliğin görevi nedir?

Suya Balıklama Atlamanın Zararları

DENİZDE VE HAVUZDA SUYA BALIKLAMA ATLAMANIN ZARARLARI

Tekniğine uygun olmadan ve suyun derin olmadığı sığ yerlerde yapılacak balıklama atlamalarda; boyun kırılmaları ve buna bağlı felçler ve hatta ani ölüm bile meydana gelebilir. Bu nedenle suya balıklama atladığının yerin derinliği ve suya balıklama atladığınız yükseklik oldukça önemlidir. Boyunuzu bile aşmayan sığ sulara balıklama atlamak oldukça tehlikelidir. Her yıl yüzlerce insan bu basit hata yüzünden hayatını kaybetmekte ya da felç olmaktadır.

Boynu zedelenen yaralıyı 5 kişi sarsmadan ve mümkünse sedye ile taşımalıdır. Başı tutarken oldukça dikkatli olunmalıdır. Baş hafif bir şekilde yukarıya doğru kaldırılmalıdır. Başın bükülerek öne doğru eğilmesine ve düşmesine kesinlikle engel olunmalıdır. Eğer yakında bir sağlık kuruluşu var ise derhal ambulans ile uzman sağlık ekibi çağırılmalıdır.

İlgili aramalar: balıklama atlamanın zararı var mı? suya balıklama atlamak tehlikeli midir?

17 Haziran 2013 Pazartesi

Bebeğin Gazı Nasıl Alınır?

Bebeğin Gazı Nasıl Alınır?

Gaz sancısı ya da kolik ağlaması dediğimiz durumda bebeğimiz ortada bir neden yokken ağlıyormuş gibi görünür.

Bebeğiniz hava yuttuğunda yuttuğu bu hava bebeğinizin karnında şişkinliğe sebep olur. Bebeğinizi çok uzun süre hep aynı memeden emzirirseniz, memede süt iyice azaldıktan sonra bebeğiniz hava da yutmaya başlar. Henüz bebeğinizin midesinde bulunan bu hava bebeğinize rahatsızlık verir ve çıkarılması gerekir. Bebeğinizin bu havayı geğirmek suretiyle çıkarması için bebeğinizi başı omuzunuza gelecek şekilde biraz dik bir şekilde vücudunuza yaslayıp tutarsanız bebeğiniz midesindeki bu gazı çıkaracaktır. Çıkarmaya yardımcı olmak için avuç içinizle hafifçe bebeğinizin sırtına vurabilir ya da sırtını sıvazlayabilirsiniz. Bebeğinizi iki göğsünüz ile 10-15 dakika emzirdiğinizde zaten göğüsteki sütün tamamına yakınını almış olacaktır. Bu sebeple sadece bir göğüste çok uzun zaman bebeği tutmayıp, diğer göğüsten de emzirmek denenmelidir. Memeden memeye geçişlerde ve emzirmenin hemen sonrasında zaman kaybetmeden bebeğin yutmuş olduğu hava çıkartılmalıdır.

Annenin diğer dikkat etmesi gereken önemli nokta ise bebeği emzirdikten hemen sonra yatırmaması, en az bir 30 dakika bebeği kucağında dik bir şekilde tutmasıdır. Bunun nedeni mide içeriğinin yukarıya kaçarak reflü oluşmasını önlemektir. Tahriş edici yapıya sahip mide içeriği, bebeği yatırdığınız zaman yukarı yemek borusuna doğru çıkar. Bu da yanmaya ve tahrişe neden olarak bebeğin kolik ağlamalarında artış görülmesine neden olur.

Bebeğinizi yatırırken yüzüstü ya da sırt üstü yatırmak önerilmez. Bebekler yüzüstü yatırılmaktan hoşlanırlar fakat ani bebek ölümleri açısından bu tehlikeli olabilir. Sırt üstü yatırıldığında da kusarsa bunun akciğere kaçma ihtimali vardır. En iyisi bebeği sağ tarafına doğru hafif yüzü yere bakacak şekilde yatırılmalıdır. Emzirdikten sonra yarım saat kendinize dik bir şekilde yaslarsanız hem bebeğinizin karnı ısınır hem de daha güvenli, rahatlatıcı bir tutuş olduğu için gaz sancısı en aza iner.

Bebeğinizdeki gaz sancılarında bebeğinizi sırt üstü yatırıp iki ayağından ellerinizle tutun ve ayaklarını hafifçe karnına doğru götürerek bastırın. Karnına ve sırtına masaj yapın. Bunlar bebeğinizin gazını çıkarmasına yardımcı olur. Ayrıca kolik ağrısı için piyasada bulunan güvenli ve etkinliği kanıtlanmış tamamen bitkisel bazı ürünler bulunmaktadır.

Bebeğin Gazını Azaltmak İçin Ne Yapılır?

BEBEĞİN GAZINI AZALTMAK İÇİN NE YAPILABİLİR?

Bebekteki gaz sancısını tetikleyen bir çok neden vardır. Bu sebeple tek bir önlem alarak gaz sancısını azaltmak mümkün olmayacaktır. Psikolojik faktörlerin gaz sancısına etkisi şaşılacak derecede fazla olmaktadır. Bebeğine yalnız bakan ve çocuğuna daha hakim annelerin bebeklerinde gaz sancılarına daha az rastlanılmaktadır. Stresli bir doğum geçiren ya da doğumdan sonra strese giren annelerin bebeklerinde, bebeğine tek başına değil de annesi, kayınvalidesi ya da diğer yakınlarıyla birlikte bakan annelerin bebeklerinde, bebeğiyle ilgili çok fazla endişe duyan, çevreden çok fazla baskı gören ya da bebek bakımı konusunda çok fazla nasihat alan annelerin bebeklerinde gaz problemine daha sık rastlanmaktadır. Bebeğine hakim, ne yaptığını ne yapacağını bilen ve bebeğin bakımını eksiksiz yapabilen annelerin bebeklerinde gaz sancısı daha az olur. Annede bir sıkıntı olursa bu bebeğine yansır. Özellikle bu anlattığımız konularda anne bir acemilik, tedirginlik, kaygı duyuyorsa bu duygular anne ile bebek arasındaki iletişim kanalıyla bebeğe yansımaktadır. Annenin bebeğin ilk 3 ayını stresten, üzüntüden, tedirginlikten uzak geçirmesi bebeğin de daha rahat olmasını sağlar.

Bunun dışında bebekte daha az gaz olması için alınabilecek bazı önlemler vardır. Bebeğin doğru pozisyonda tutulması, doğru pozisyonda ve doğru şekilde emzirilmesi, doğru pozisyonda yatırılması, annenin aldığı gıdalar gibi bazı etkenlere de bebekteki gaz sancısını(kolik) azaltmak için dikkat edilmelidir.

Annenin Yedikleri Bebeğe Gaz Yapar Mı?

ANNENİN YEDİKLERİ BEBEKTE GAZ YAPAR MI?

Emzirme dönemindeki annelerin aldıkları gıdalar ile bebekte gaz olması arasında bir ilişki kesin olarak saptanamamıştır. Bu konuyla ilgili bir çok söylem vardır. Annenin içtiği inek sütünün çocuğa gaz yapacağı söylenir. Böyle bir durumun oluşması için bebeğin inek sütüne karşı alerjisi olması gerekir. Sütteki enzimlere, proteine ya da şekere karşı alerjik bir reaksiyon var ise bebekte gaz sancısı olabilir. Bu ender rastlanılan bir durumdur, bebeklerin geneli için söylenmesi doğru değildir. Böyle bir durumda olan annelerin inek sütü ve süt ürünlerini az miktarlarda alması önerilebilir.

Bazı uyuşturucu maddeler süte çok çabuk geçebilir. Özellikle emziren annelerin kesinlikle sigara içmemesi gerekir. Sigarayı sadece kendilerinin içmemesi yeterli olmaz. Çevresindeki insanların da ne kendi yanlarında ne de bebeklerinin yanında sigara içmelerine izin vermemelidirler. Nikotin süte kolaylıkla geçtiği gibi bebeğin vücuduna ulaştıktan sonra gaz oluşturan emzimleri uyarır. Bu durumda da bebekte gaz sancısı başlar. Sigaranın gaz sancısına olan etkisi kanıtlanmıştır.

Yine gaz sancısını tetiklediği düşünülen çay, kahve, kola, çikolata gibi yiyecek ve içeceklerin çok fazla tüketilmemesi tavsiye edilir.

16 Haziran 2013 Pazar

Bebeklerde Gaz Sancısı Neden Olur?

BEBEKLERDE GAZ SANCISI NEDEN OLUR?

Bebeklerin en büyük sıkıntılarından biri de gaz ya da diğer adıyla kolik problemidir. Genellikle 2. haftada başlayan bu sorun yine genelde 4. aya girdikten sonra azalarak sonlanır. Gaz sancısının nedeni günümüzde bile tam olarak aydınlanmış değildir. Belirli bir zamanda başlayıp belirli bir zamanda bitmesi kafaları karıştıran en önemli soru işaretidir. Önceleri bebeğin sindirim sistemi ile alakalı olduğu düşünülüyordu fakat son dönemde yapılan araştırmalar gaz sancısının bir çok nedenden kaynaklı olabileceğini göstermiştir. Bebeğin hayata gelişinin yaklaşık 15. gününden sonra kolik ağlaması dediğimiz gaz sancıları görülmeye başlar. Kolik ağlaması genelde başka durumlarla karıştırılır. Her bebek ağlar ve bebekler karınları acıktığında, gazını çıkartamadığında, alıştığı ortamın dışına çıktığında, rahat şekilde yatırılmadıklarında, üşüdüklerinde, ısındıklarında, altları kirli ya da ıslaksa ve herhangi bir rahatsızlıkları gibi hemen hemen her türlü durumda ağlayarak şikayetlerini anlatmaya çalışırlar. Bebeklerin günlük normal ağlama süreleri vardır. Bebeğinizin görünen herhangi bir sorunu yoksa, ateşi düşükse, karnı toksa, altı temizse ve buna rağmen saatlerce ağlıyorsa gaz sancısı çekiyor olabilir. Günde 3 saatin üzerinde bebeğiniz ağlıyorsa ve herşeyi denemenize rağmen susturamıyorsanız gaz sancısı ya da kolik ağlaması dediğimiz şikayeti olma ihtimali yüksektir. Bu durumun bebeğin doğduktan sonra dış dünyaya ve anneye uyumunun sağlanmasının gaz sancılarının süresinde önemli bir faktör olduğu sanılıyor. Bebek dış ortama ne kadar kısa sürede uyum sağlarsa gaz sancılarının da bir an önce sonlanacağı düşünülmektedir.

Denizin Faydaları

DENİZİN FAYDALARI

Yüzyıllardan beri denizin büyük yararları bilinmektedir. Deniz insanın dinçleşmesini, gençleşmesini ve güzelleşmesini sağlar. Deniz banyoları sayesinde de sinirler gevşer, cilt güzelleşir ve kaslar esnek bir hal alır. Deniz her bakımdan vücudu gençleştirir. Hatta denize girmeyen fakat sahil kıyısında yaşayan insanlar, iç kesimlerde yaşayanlardan daha canlı, hareketli, daha neşeli ve daha uzun bir hayat sürerler. Denize girmek bir taraftan fazla kiloları uzaklaştırırken diğer taraftan ise vücudu şekle sokarak fiziksel açıdan daha güzel görünmemizi sağlar. Deniz suyu vücudu temizler, bazı deri hastalıklarına da oldukça iyi gelir. Alerjik reaksiyonları geriletir. Tuzlu su derimizdeki bir çok paraziti ve bakteriyi öldürücü etkiye sahiptir. Denizin suyu vücudumuzdaki kanı taşımakla görevli damarları da gençleştirir. Tüm bu nedenlerle denize her yaz mutlaka gidilmesinde çok fayda vardır.

15 Haziran 2013 Cumartesi

Açlık Şekeri Nedir?

Açlık Şekeri Nedir?Beslenmenin üzerinden en az 8 saat geçtikten sonra kanda ölçülen şekere "açlık şekeri" diyoruz. Yani aç olduğumuzda ölçülen kan şekeri değeridir ve ölçülmeden önce son beslenmeden en az 8 saat geçmiş olmalıdır. Bu süre normalde 10-12 saattir. Açlık şekerinin normal değerleri 70 ila 105 arasıdır. 106-126 arası değerler normalin biraz üzerinde şüpheli değerlerdir. Bu hastalar için daha ayrıntılı tetkikler istenir. 126 üzeri bir değer geliyorsa ve bu değer tekrar ediyorsa hastaya şeker hastalığı tanılarından bir tanesi konulabilir. Açlık şekeri her zaman normal ve üzeri seyretmez. Düşü geldiği de olur. Hipoglisemi dediğimiz bu durumun tedavisi için de hastanın ne zaman ve neden şekeri düşüyor diye ileri tetkikler yapılmalıdır.

Gebelik Şekerinin Belirtileri

GEBELİK ŞEKERİNİN BELİRTİLERİ

Gebelik şekeri, adı üstünde bir tür şeker hastalığı olduğu için şeker hastalığının göstermiş olduğu belirtileri göstermektedir. Bu belirtiler çok acıkmak, çok susamak ve sık idrara çıkmak gibi şeker hastalığının karakteristik belirtileridir. Kanda şeker oranının fazla olması hastanın sürekli su içme gereksinimi duymasına neden olur. Hasta çok susadığı için çok su tüketir. Bu da sık idrara çıkmasına sebep olur. Bilinen bu 3 belirtinin dışında anne adayında halsizlik, uyuşukluk, göz kararması, sürekli uyuma isteği ve bayılma gibi yan belirtiler de görülebilir. Fakat dikkat edilmesi gereken, yan belirtilerin hamilelik döneminde normal bir şekilde de ortaya çıkabileceğidir. O yüzden saydığımız ilk üç maddeye dikkat etmek gerekir. Genelde gebelik şekeri olan hanımlar aşırı bir açlık hissi duyarlar ve adeta yemeğe saldırır gibi başlarlar. Öyle ki açlık hissi öyle boyutlara gelir ki; aklına sürekli yemekler gelir, gözünü kapatsa sevdiği yemekleri hayalinde canlandırmaya başlar. Gebelik şekeri olan hanımlar yine aşırı su içme isteği duyarlar. Suyu kana kana da içseler bir türlü suya doymak bilmezler. Anne haliyle bol su içeceği için içtiği suyun fazlasını atmak için idrara çıkış sayısında da bir artma görülecektir.

Gebelik şekeri rahatsızlığı çeken anne adaylarının büyük çoğunluğu bu durumu hafif atlatır ve yukarıda saydığımız belirtileri göstermezler. Anne adayının vücudu şekerdeki hafif artışın üstesinden gelecektir. Eğer yukarıdaki belirtiler ışığında gebelik şekeri olduğunuzu düşünüyorsanız mutlaka doktorunuza giderek ölçüm yaptırmalısınız.

İlgili aramalar: gebelik şekerinin belirtileri nelerdir? gebelik şekeri nasıl anlaşılır?

14 Haziran 2013 Cuma

Gebelik Şekeri Neden Olur?

GEBELİK ŞEKERİ NEDEN OLUR?

Gebelik döneminde anne adayının vücudu zor bir sınavdan geçmektedir. Vücuttaki aşırı glukozla(şekerle) mücadele etmek zorunda kalır. Kandaki glukozu dokulara ulaştırmakla görevli olan insülin hormonu, önceden var olan bir sebeple ya da gebelik döneminde oluşan bir sorundan dolayı yeterli miktarda üretilemezse glukoz kanda kalır ve gebelik şekeri denen durum ortaya çıkar. Sağlıklı bir anne adayının vücudu, fazladan vücutta biriken şekeri başarılı bir şekilde tolere edebilir. Pankreas, insülin hormonu salgılar ve salgılanan insülin kandaki glukozu vücuttaki dokulara ihtiyacına göre taşır. Fakat ileri yaşlarda hamile kalınmışsa, anne adayının yumurtalıklarında kist oluşumu varsa(polikistik over), ikiz, üçüz ya da daha fazla bebeğe hamile kalınmışsa, anne adayının ailesinde bazı kişilerde şeker hastalığı öyküsü varsa pankreas organı insülin hormonunu yeterli miktarda üretemeyebilir ya da ürettiği insülin hormonu dokular tarafından tanınmayabilir. Bu durumda da kandaki glukoz olduğu gibi kanda kalacaktır. Gebelik şekeri ya da gestasyonel diyabet dediğimiz hastalık bu sebeple olur. Bu da tedavi edilmezse anne ve bebeği için çok ciddi sonuçlar doğurabilecek bir durumdur. Gebelik sırasında basit sandığınız sorunlarınızı ihmal etmeyin, mutlaka doktorunuza danışın.

13 Haziran 2013 Perşembe

Spiral Yerinden Çıkar Mı?

Spiral Yerinden Çıkar Mı?

Spiralin rahme doğru yerleştirilmesi oldukça önemlidir. Tam olarak rahim içerisine yerleştirilmelidir. Doğru yerleştirilmiş bir spiralin yerinden çıkma ya da kayma riski oldukça azdır. Spiralin kaymasına ya da yerinden çıkmasına doğrudan etki eden diğer bir husus ise spiralin takıldığı zamandır. Kürtajdan ya da doğumdan sonra kanamalar görüldüğü için bu dönemlerde takılacak spiralin kanamanın etkisiyle yerinden oynaması ya da dışarı atılma ihtimali, normal bir zamanda takılan spirale göre çok daha fazla olur. Zaten bu sebeple jinekologlar, spiral takmak için doğum, kürtaj ya da düşük gibi olayların üzerinden en az bir 6 hafta geçtikten sonra spiral takmayı tercih ederler.

Doğru zamanda ve doğru bölgeye takılmış bir spiralde, yerinden kayma ya da tamamen dışarı atılma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bir diğer etken de spiral taktıran kadının önceki doğum sayısıdır. Çok fazla doğum yapmış kadınların rahim ağzı daha geniş olur. Spiralin sıkı olmayan bir rahimde kayma ihtimali artar. Spiral kayar ve rahim ağzına doğru ilerlerse genellikle doktor tarafından tekrar yerine yerleştirilir. Fakat hasta bu durumdan şikayet ederse, rahim ağzındaki kanala girdiyse ya da tamamiyle dışarı atıldıysa, spirali yenisi ile değiştirmek gerekir.

İlgili aramalar: spiral yerinden çıkar mı? spiral yerinden oynar mı? spiralin kayma riski var mı? spiral dışarı çıkarsa ne olur?

Spiral Nasıl ve Ne Zaman Çıkarılır?

Spiral Nasıl Çıkarılır?

Spiralin çıkarılması, takılmasına göre çok daha kolaydır. Takılırken ağrı duyulur fakat çıkarılırken böyle bir durum söz konusu değildir. Spirali çıkartırken ağrı, acı olmadığı için de hastanın anestezi işlemleri ile uyuşturulmasına gerek yoktur. Zaten hastalar çoğu zaman normal muayene anında spiralin çıkarıldığının farkına bile varmazlar. Bu sebeple spiralinizi çıkartacağınız zaman acı çekeceğinizi düşünerek korkuya kapılmanıza gerek yoktur.

Spiral Ne Zaman Çıkarılır?

Spiral çok sık takılıp çıkartılan bir doğum kontrol aracı değildir. Zaten en büyük tercih nedenlerinden biri de budur. Günümüzde 10 yıllık kullanım ömrüne sahip bakır spiraller de kullanılmaktadır. Bakır spiraller 10 yıl ömre sahip olsa da genellikle 5 yıldan sonra çıkarılır. Hormonlu spirallerin kullanım ömrü ise 2 yıl ile sınırlıdır.

12 Haziran 2013 Çarşamba

Balın Cilde ve Saça Faydaları

BALIN CİLDE VE SAÇA FAYDALARI

Cilt bakım ürünlerinde kullanıldığında, gözenekleri tıkamadan ve deriyi yağlandırmadan, görünmez bir koruyucu tabaka oluşturan bal, bu alanda oldukça çok kullanılan bir madde. Baldaki şeker sentezi cildin doğal karışıyla hemen hemen aynı olduğundan, cildin pürüzsüz ve yumuşak olmasını sağlıyor, Doğal nemlendirme faktörü (DNF) olarak da adlandırılan bu karışım, aslında tüm vücut losyonu ve nemlendiricilerin içinde bulunuyor.

VÜCUT VE SAÇ TEMİZLİĞİ İÇİN BAL KULLANIMI

Vücut ve saç temizliğinizde bal kullanmak için illa ki piyasada satılan ürünlerden birini almanız gerekmiyor. Banyonuzda bulunduracağınız bir kase balı, evde halihazırda bulunan şampuan ve temizleyicilerinize karıştırarak da aynı sonucu elde edebilirsiniz. Son derece doğal bir ürün olan bal, polen alerjisi olan kişiler dışında, çocuklar ve hassas ciltliler de dahil olmak üzere herkes tarafından kullanılabilir. Krem sabununuza, duş jelinize veya banyo köpüğünüze bir damla bal ekleyerek, yoğun bir günden çıkan yorgun cildinizi dinlendirebilir, canlandırabilirsiniz. Ya da bir çay kaşığı balı, banyo musluğundan akan suyun altına tutarak musluk suyunun kurutucu etkisini ortadan kaldırabilirsiniz. Balın nemlendirici ve temizleyici etkisi saç derisi ve saçlar için de oldukça yararlı. Saç tipiniz ne olursa olsun, saçınızı yıkadığınız suya bir miktar bal eklerseniz hem şampuanların zararlı deterjan etkisini önlemiş, hem de tahriş olmuş saç derisini tedavi etmiş olursunuz. Her banyodan sonra kepek sorunu yaşayanların bir süre bunu denemesi gerekir. Bal eklediğiniz şampuanla saç derisine yapacağınız birkaç dakikalık masaj ile saçlarınız parlaklık kazanacaktır.

Cildinizi balla canlandırın

Cildinizin yoğun bir nemlendirici kürüne ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız bal bunun için en uygun maddelerin başında gelir. Küveti sıcak suyla doldurun ve iki çay kaşığı balı dairesel hareketlerle temiz cilde yedirin. Bu işlemi birkaç kez tekrar ettikten sonra yüzünüzü temiz ve ılık suyla durulayın ve kurulayın. Bu kürü her hafta düzenli olarak uyguladığınız takdirde cildiniz her zaman pürüzsüz ve temiz kalacaktır. Dilerseniz şöyle bir karışım da hazırlayabilirsiniz: 60 ml badem yağı, 60 ml avokado yağı, 130 ml (yaklaşık 60 gr) kakao yağını ve birkaç parça petek balı bir kaba koyun. Bu kabı yarım tencere suya oturtun ve kakao yağıyla bal eriyinceye dek hafif ateşte ısıtın. Daha sonra bu karışıma, iki çay kaşığı bal daha karıştırın. Son olarak 10 damla papatya yağı ekleyin ve bir kavanoza doldurarak karanlık bir mekanda soğumaya bırakın.

İlgili aramalar: balın cilde faydaları nelerdir? saç bakımında bal kullanımı, balın saça yararları

Sütün Faydaları

SÜTÜN FAYDALARI NELERDİR?

Uzmanlar insanlara sürekli "süt içiniz" uyarısında bulunuyorlar. Yaptıkları araştırmalar sonucu, büyüme çağındaki çocukların düzenli süt içmeleri halinde diğerlerine oranla soyut düşünce, problem çözme, dikkat ve zihinsel yetenekler açısından daha başarılı oldukları, fiziksel açıdan sağlıklı bir şekilde büyüdükleri; yetişkinlerin devamlı süt içmeleri halinde ise de kalsiyum kaynağı olan sütün kemiklerde ve dişlerde sağladığı faydaları somut bir şekilde ortaya konulmuştur. Ergenlik çağında kalsiyum ihtiyacının çok daha yüksek olduğunu söyleyen uzmanlar, özellikle kız çocuklarının günde en az dört bardak süt içmelerini öneriyorlar. Böylelikle ergenlik çağındaki genç kızların, kemik yapısını güçlendiren, kadınlarda daha sık görülen ve menopoz döneminde daha fazla ortaya çıkan "osteoropoz " yani kemik erimesine yakalanma risklerinin oldukça azaldığını söylüyorlar. Bütün bunların bilinmesine ve bu bilgilerin araştırma raporlarında, uzmanlar tarafından kamuoyuna sunulmasına rağmen, günümüzde, Türkiye'deki süt tüketimi Avrupa ile kıyaslanmayacak kadar düşüktür. Burada anne ve babalara çok önemli görevler düşmektedir. Çocuklarına sütü mutlaka sevdirmelidirler. Anne ve babalar öncelikle kendilerinin sütün faydaları hakkında bilgi sahibi gerekiyor.

Süt; insan hayatının her evresinde tüketilmesi gereken, insanın ihtiyacı olduğu tüm besin öğelerini içinde barındıran çok kıymetli bir içecektir. Demir ve C Vitamini haricinde insan hayatı açısından gerekli tüm besinleri ihtiva eder. Süt; enerji verir, kemik gelişimini tamamlar ve kemikleri sağlamlaştırır, dişleri kuvvetlendirir, beyin hücrelerini geliştirir. Böylece kişi hem fiziksel açıdan sağlıklı bir birey olur hem de daha akıllı ve zeki olur.

Bugün bir çok anne daha doğal ve katkısız olduğunu düşünerek sokak sütçüsünden sütü alıp, kaynatarak gönül rahatlığıyla bebeğine içiriyor veya yoğurt yapıp yediriyor. Oysa ki yine yapılan araştırmalar sonucunda sokak sütünün %63' ünün su olduğu görülmüştür. Sütçünün sütün içine şişe suyu katmadığı kesindir. Sütün içine katılan ya musluk suyu yada kuyu suyudur. Ayrıca bakteri oluşumuna çok yatkın bir yapısı olan sütün sağıldıktan hemen sonra soğutulması gerekmektedir. Sütçünün güğüme aldığı sütü soğutma imkanı olmadığı için onu koruyabilmek amacıyla içine karbonat, antibiyotik, hidrojen peroksit gibi maddeler katarak korumaya çalıştığı da yapılan analizlerle kesinlik kazanmıştır. İncelenen sütlerin %83'ünde beklenen sınırın çok üzerinde mikroorganizma (bakteri) bulunmuştur. Bu sebeple emin olmadığınız kişilerden süt almayınız ve bu sütleri çocuğunuza vermeyiniz. Ayrıca sokak sütlerine uygulanan kaynatma işlemi sütün içerisindeki bir çok vitamini yok etmektedir. Asıl amacı mikropları ve bakteriler öldürmek olan kaynatma işlemi sırasında sütte bulunana ve bizim için gerekli olan vitaminler de (B1+B2+B6+B12+C) kaybolmaktadır. Tam aksine zararlı bazı kalıntılar ve toksinler ise kaynatma sırasında yok edilememektedir.

Pastörize sütlerin tercih edilme gerekliliği böylece kesinlik kazanıyor. Çünkü pastörizasyon işlemi çok kısa süreli işlemler olduğundan sütte herhangi bir besin kaybı olmuyor. Pastörizasyon işleminde süt 70-75 derecede 15-20 saniye tutulup bir anda +4 derecede soğutuluyor. Bu sistemle en sağlıklı sütü içmek ya da kullanmak mümkün oluyor. Ayrıca UHT süt diye adlandırılan ultra pastörizasyon işleminde ise 135-140 derecede 2-4 saniye tutulan süt tekrar soğutulma işlemine giriyor. Özel karton kutularda 6 ay dayanabilen ve özelliğinden hiç bir şey kaybetmeyen sütler insanların kullanımına sunuluyor.

Tabii, bu noktada çocuklara, sütü sevdirmek ve içmelerini sağlamak için herkese görevler düşmektedir.

İlgili aramalar: sütün faydaları, sütün yararları, sütün sağlığa faydaları nelerdir?

Topuk Dikeninin Belirtileri Nelerdir?

Topuk Dikeninin Belirtileri

Topuk dikeni rahatsızlığının en karakteristik özelliği sabah uyandıktan sonra yere basıldığında ayağın altındaki batma, yırtılma hissidir. Topuk dikeni bazen ayakta çok şiddetli ağrılara da sebep olabilir. Ağrı hissi daha çok topuğun orta kısmında yoğunlaşır. Hasta yürümeye başladıktan sonra ilk birkaç adımdan sonra ağrı kaybolmaya başlar. Gün içerisinde de ağrı görülmez fakat uzun süre bir yerde oturulur ya da yatılır ise ayağa kalkıldığı ilk an da yine ağrı ortaya çıkabilir. Topuk dikeni daha çok kendini sabah ilk kalkıştan sonra ağrıyla ya da uzun bir süre oturduktan sonra ayağa kalkınca görülen ağrıyla belli eder. Eğer tedavi için bir şey yapılmazsa ya da doğru tedavi uygulanmazsa, gün sonunda ayağın yorulması ile birlikte ayağın bütününde ağrı görülür. Bu ağrılar genelde rahatsız edici boyutlara ulaşarak hastanın doktora gitmesine neden olur. Yine de topuk dikeninin en önemli belirtisi sabah uykudan kalktıktan sonra, ilk adımları atmakla birlikte ayakta görülen ağrıdır.

11 Haziran 2013 Salı

Topuk Dikeninin Tedavisi

Topuk Dikeninin Tedavisi

Topuk dikeni tedavisi kademeli olarak yapılır. Hastaya en basit yöntemlerle tedavi başlar. Eğer hiçbirinde başarılı olunamazsa son olarak cerrahi operasyon gibi zor yöntemlere doğru tedavi denenir. İlk olarak hastanın yere basmasındaki kusuru ortadan kaldıracak uygun bir tabanlık hazırlanır. Bu tabanlıklar hastaya özel olarak hazırlanır ve hastanın varolan düztabanlığını ya da kavis bozukluğunu ortadan kaldırmayı amaçlar. Doğru bir şekilde yere basan ayakta tendon çekmesi önlenmiş olur.

Bundan sonra ayak tabanında kısalan tendona, tekrar eski uzunluğunun kazandırılması için aşil uzatma egzersizi yapılır. Bu egzersizler yardımıyla ayak tabanında bulunan tendon esnetilerek eski esnekliğine ve uzunluğuna kavuşturulur. Egzersizler bu rahatsızlığın tedavisinde çok önemlidir. Bu egzersiz ve masajlar yapılmadığı sürece sabahları kalkıldığında ortaya çıkan ağrılar geçmeyecektir.

Bu rahatsızlığın 2. aşamasında ise fizik tedavi ve rehabilitasyona başvurulur. Tedavinin bu aşamasında evde yaklaşık 6-8 haftalık egzersizler yapılır be buna ilaveten FTR merkezlerinde aşil egzersizi programı uygulanır. Ayrıca inatçı topuk dikeni vakalarında geceleri yatarken gece ateli denilen ayağı ve topuğu düz bir şekle sokacak ateller kullanılır.

Özel tabanlık, özel egzersizler, fizik tedavi ve gece ateli gibi yukarıda saydığımız tedavi yöntemlerinden fayda göremeyen hastalara enjeksiyon yöntemi ile tedavi denenebilir. Enjeksiyon yöntemi de 2 türlü yapılır. Birinci türde bir takım kortizonlar enjekte edilir ve bu kortizonlar kısalan tendonun kemik ile bütünleştiği yerdeki ödemini ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu uygulama genellikle en fazla iki defa yapılır ve iki defadan fazla yapılması önerilmez. İkinci enjeksiyon yöntemi, kana pıhtılaşma özelliğini vererek vücuttaki kanamaları önleyen trombosit hücrelerinin ayak tabanındaki o bölgeye uygulanmasıdır. Burada hedeflenen trombosit hücrelerinin onarım özelliğinden faydalanmaktadır. Trombosit enjeksiyonu sadece bir kez yapılır ve yapıldıktan sonra ayaklar özel bir bot içerisinde 4 hafta süre ile tutulur.

Topuk dikeninin tedavisi için tüm bu yöntemlerden fayda bulamayan kişilere, ayak altındaki tendonu uzatmaya yönelik ameliyat uygulanabilir.

İlgili aramalar: topuk dikeninin tedavisi nedir? topuk dikeni nasıl tedavi edilir? topuk dikeni nasıl geçer?

Bebekler Ne Zaman Memeden Kesilir?

Bebekler Ne Zaman Memeden Kesilir?

Bebekler her zaman üzerine basarak söylediğimiz gibi ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmelidir. Bebeğiniz 9 ay ve 12 ay arasında bir yerdeyken bebeğinizi memeden kesebilirsiniz. Fakat bebeğinizi yaz mevsiminde memeden kesmemeniz tavsiye edilir.

Bebek memeden kesilirken birden bire değil de kademeli olarak kesilmeye başlar. İlk başlarda günde bir defa biberonla mama verilir. Sonraki günlerde başka bir emzirme saatinde daha bebek biberonda mama vermek suretiyle beslenir. Bu şekilde anne sütü yerini yavaş yavaş mamaya bırakmaya başlar. Eğer annenin sütü birdenbire kesilse bile bebek yavaşça biberona alıştırılır.

Eğer annenin sütü bolsa ve bebeği hala annesini emmek istiyorsa, takviye besinler de verilmek suretiyle anne bebeğini 1. yaşından sonra bile emzirebilir. Bu konuda herhangi bir sınırlama yoktur ve çoğu doktor bebek istediği sürece emzirilmesi gerektiğini savunur.

Bazı annelerin bir hastalıktan, üzüntüden, fiziksel ya da psikolojik bir sebepten dolayı sütü gelmeyebilir. Bu tür durumlarda anne memelerini elastik bandajla yardımıyla sararak aldığı sulu besinleri azaltması gerekir.

Topuk Dikeni Neden Olur?

Topuk Dikeni Neden Olur?

Topuk dikeni sorunu genellikle ayağını yere basarken zorluk çeken insanlarda karşımıza çıkar. Ayağın altında bulunan Plantar Fascia adı verilen tendon, yere yanlış basma ve vücudun yükünü ayaklara dengesiz dağıtma sonucu zaman içerisinde kısalabilir. Topuk dikeni daha çok; aşırı kilolu insanlarda, düztaban olanlarda, ayağında eğrilik ya da kavis bozukluğu olanlarda, romatizma hastalarında ve doğru ayakkabı kullanmayan kişilerde görülen bir rahatsızlıktır. Eğer düztabanlık ya da kavis sorunu yaşayan biriyseniz bu genetik özellik taşıyabilen bir durum olduğu için buna bağlı topuk dikeni sorunu da kalıtsal bir nedene bağlı olarak ortaya çıkmış olur.

Topuk dikeni hemen her yaş grubunda görülebilen bir rahatsızlıktır. Yukarıda saydığımız nedenlerden en az bir tanesi sizde varsa topuk dikeni olma ihtimaliniz artacaktır. Fazla kiloyla doğrudan orantılı olan bir rahatsızlık olduğundan ve ülkemizde kadınlarda aşırı kilo problemi daha çok görüldüğünden, topuk dikenine kadınlarda daha sık rastlanılır.

10 Haziran 2013 Pazartesi

Topuk Dikeni Nedir?

Topuk Dikeni Nedir?

Topuk dikeni olması kişi için çok rahatsız edici bir durumdur. Ayağın altında var olan, kasları kemiklere bağlayan bağ dokunun kısalmasından dolayı ortaya çıkmaktadır. Topuk dikeni rahatsızlığı olanlar ayaklarının altında bulunan kemikte bir sorun olduğunu zannederler fakat ayağın altında ayağın süspansiyon görevini yerine getiren adalenin topukla bağlandığı noktada bir gerilme olmasıdır. Bu da, bu bağdaki bir kısalıktan meydana gelir.

Topuk dikeni sorunu daha çok aşırı kilolu insanlarda, ayağındaki herhangi bir sorun nedeniyle yere düzgün basamayan insanlarda, ayak tabanınında kavis bozukluğu olanlarda ve düztabanlarda rastlanır.

Kordon Sarkması Nedir?

KORDON SARKMASI

Bebeğin içinde bulunduğu amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu bu açıklıktan dışarı çıkabilmekte ve daha kötüsü rahimden dışarı doğru sarkabilmektedir. Kordon sarkması durumunda hasta derhal hastaneye yetiştirilmelidir ve operasyon hazırlığı yapılmalıdır. Çünkü böyle bir durumda kordon sıkışabilir. Kordonun sıkışması anneden bebeğe giden tüm alışverişi durdurur. Bu da müdahale edilmediğinde ölümcül olabilir. Kordon sarkması durumunda bir uzman tarafından kordon elle rahim içine itilir. Bu şekilde hasta ameliyata alınıdr. Bebek doğurtuluncaya kadar uzmanın eli vajina içerisinde kalır. Kordon sarkması durumunda çok seri bir şekilde anne adayı sezeryana alınmalıdır.

Topuk Çatlağı Nasıl Önlenir?

Topuk Çatlağı Nasıl Önlenir?

Topuk çatlağını önleyebilmek için bazı önlemler almak mümkündür. Bunlardan ilki çıplak ayakla dolaşmamaktır. Yalınayak gezenlerde topuk çatlaklarına sık rastlanır çünkü açık havada ayak tabanı kuruyarak nemini kaybeder. Bu sebeple çorapsız ve ayakkabısız dolaşmamak gerekir.

Topuk çatlağının diğer bir nedeni ise yukarıdaki durumun tam tersi olarak ayakları nemli bırakmaktır. Denizden, havuzdan ya da banyodan çıktıktan sonra ayağımızı iyice kurulamalıyız. Aksi halde üzerindeki fazla suyu emerek şişen deri tabakasında kuruduktan sonra çatlamalar meydana gelebilir.

Kuru cilde sahip olanlar, ayaklarını banyodan sonra kurulayıp daha sonra nemlendirici bir krem sürmelidir.

Eğer ayak tabanının derisinde bir kalınlaşma varsa banyodan sonra bir topuk taşı yardımıyla ölü deriler törpülenmelidir. Törpüleme işleminden sonra nemlendirici krem kullanılarak ayağa ihtiyacı olan nem verilmelidir.

Bebeğe Anne Sütü Yerine İnek Sütü Verilir Mi?

Bebeğe Anne Sütü Yerine İnek Sütü Verilir Mi?

Bebeğinize herhangi bir nedenden dolayı anne sütü veremiyorsanız onun yerine inek sütü ile beslemek kesinlikle bir tercih olmamalıdır. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer tüm sağlık otoriteleri bebeğin ilk yılında inek sütünden uzak durması gerektiğini kabul ederler.

İnek sütü, C vitamini ve demir yönünden bebekler için yetersizdir. Yetersiz olduğu için de kansızlığa ve bağırsaklarda gizli kanamaya neden olabilmektedir.

Yaşamının ilk yılında inek sütü verilen bebeklerin hayatının ileri dönemlerinde alerji hastalıklarına yakalanma ihtimali yüksektir.

İnek sütünde bazı mineraller gereğinden fazla bulunur. Bu da bebeğin henüz gelişmemiş olan böbrek fonksiyonlarını zorlar. Bebeğin vücudunun sıvı-elektrolit dengesini bozar.

İnek sütü anne sütüne oranla daha yağlı olduğu için bebek için hazmı zordur. Ayrıca yağ asitleri bakımından da zayıftır. Bu da bebeğin beyin gelişimi, hormonlarının gelişimi ve diğer bazı vücut sistemlerinin gelişimini olumsuz yönde etkiler.

İnek sütü, bebeğin kemik sağlığı ve gelişimi için yeterli oranda D vitamini ihtiva etmez. Bu da bebeğin sağlıksız gelişmesine ve D vitamini eksikliğinden kaynaklanan Raşitizm gibi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir.

9 Haziran 2013 Pazar

Emzirirken Antibiyotik Kullanılır Mı?

Emzirirken Antibiyotik Kullanılır Mı?

Emziren anneler, herhangi bir enfeksiyon hastalığı nedeniyle antibiyotik kullanmak zorunda kalabilirler. Fakat antibiyotik kullanırken bebeğe herhangi bir etkisi olmayan antibiyotikler kullanılmalıdır. Penisilin, Sefalosporin ya da Makrolid grubu antibiyotik ilaçlar hem emzirme döneminde hem de bebeklerde güvenle kullanılabilmektedir.

Emzirme döneminde bu ilaçlar kullanırken bebeğin daha az zarar göreceği düşünülerek doz düşürümü yapmak annedeki enfeksiyona karşı ilacın başarısız olmasına neden olabilir. Yetişkinlerde nasıl kullanıyorsa o şekilde kullanılmalıdır.

Antibiyotikler anne sütüne ve oradan da bebeğe geçerler. Bu bulaşmadan dolayı bebeğinizde iştahsızlık, ağızda pamukçuk ya da ishal şikayeti gibi bir takım yan etkiler olabilir. Bu sebeple emzirme döneminde her antibiyotik ilaç kullanılmamalıdır. Kesinlikle kullanılmaması gereken Amfenikol, Kinolon ve Tetrasiklin grubu antibiyotikler kesinlikle kullanılmamalıdır. Antibiyotik ilaçları kesinlikle rastgele kullanmayınız çünkü her antibiyotik her enfeksiyonu ortadan kaldırmaz. Emzirme döneminde antibiyotik kullanımı doktorunuza danışarak alabileceğimiz bir karardır.

Emzirme döneminde annede grip ve nezle gibi viral hastalıklar ortaya çıkarsa antibiyotik kullanmak gereksiz ve sakıncalıdır. Viral yani virüslerin neden olduğu hastalıklarda antibiyotik ilaçlar bir işe yaramaz. İşe yaramadığı gibi bunu kullanan anneden bebeğine geçerek bir takım yan etkiler doğurabilir. Grip, nezle gibi hastalıklara emzirme döneminde yakalanan anneler bu hastalıklarla doğal yollardan mücadele edilmelidir. Ağızdan ilaç alınmamalıdır.

İlgili aramalar: emzirirken antibiyotik ilaç kullanılır mı? emzirme döneminde antibiyotik kullanmak bebeğe zarar verir mi? emzirmede antibiyotik içersek bebeğe geçer mi?

Tüp Bebek Hakkında Yanlış Bilinenler

TÜP BEBEK HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER

Tüp Bebek konusunda bilinen 3 büyük yanlış vardır. Bunlardan ilki tüp bebek tedavisinde kullanılan spermin başka bir erkekten alındığının düşünülmesidir. Ülkemizde tüp bebek yapılırken erkeğin kendi spermi ve kadının da kendi yumurtası kullanılmaktadır. Sperm bağışı ya da yumurta bağışı gibi uygulamalar ülkemizde yasal olmayan ve kullanılmayan uygulamalardır.

Diğer büyük yanlış inanç ise tüp bebeğin normal bir bebekten farklı olacağının düşünülmesidir. Sanki tüp bebek yöntemi ile doğan bebeklerde bir eksiklik ya da değişiklik varmış gibi düşünülmektedir fakat bu söz konusu bile değildir. Hatta bazı insanlar konuyu o kadar sapkın bir hale getirmiştir ki; tüp bebek ile normal bebeği kafasına bakarak ayırt edebileceğini bile düşünmektedirler. Tüp bebekler sağlık açısından ve fiziksel açıdan normal doğan bir bebekten farksızdır.

3. yanlış ise tüp bebek tedavisinin son çare olarak başvurulması gereken bir yöntem olmasıdır. Bazı erkeklerde hastalık da dahil herhangi bir nedenle sperm sayısı az olabilmektedir. Böyle bir durumda tüp bebek tedavisi bulunmaz bir nimettir adeta. Sperm sayısının az olması yumurtanın döllenmesini zorlaştıracaktır. Döllenme sağlanamazsa çiftler bebek sahibi olamazlar. Böyle durumlarda erkeğin spermi alınır ve direkt olarak yumurtanın döllenmesi sağlanır.

Anne Sütü Yetersizse Ne Yapılır?

Anne Sütü Yetersizse Ne Yapılır?

Bebek açısından en iyi gıda tartışmasız anne sütüdür. Fakat anne sütü bazı durumlardan dolayı yetersiz olabilmektedir. Böyle durumlardan doktorunuza danışarak onun tavsiyelerine uygun bir bebek sütüyle (genelde mama diyoruz) ya da devam sütüyle bebeğinizi beslemeye devam edebilirsiniz. Fakat dikkat edilmesi gereken bebeğiniz için kullanacağınız mama veya devam sütü, anne sütünün sahip olduğu protein yapısına çok yakın olmalıdır. Ayrıca bebeğinizin sağlıklı büyüyebilmesi için ihtiyacı olan vitaminleri, mineralleri, aminoasitler, prebiyotik lifleri ve yağı içermelidir. Bunlar hem mide-bağırsak işlevinin düzgün yerine gelmesi, hem bağışıklık sisteminin daha güçlü olması ve bebeğin sağlıklı şekilde büyümesi için olmazsa olmazlardır.

İlgili aramalar: anne sütü yetersizse ne yapılır? sütüm yetersiz geliyor ne yapmalıyım? emziren annenin sütü azsa ne yapmalı?

7 Haziran 2013 Cuma

Prematüre Bebekler Nasıl Emzirilir?

PREMATÜRE BEBEKLER NASIL EMZİRİLİR?

32-34 haftasına gelen prematüre bebekler, annelerini emmeleri için bir engelleri yoksa yoğun bakım ünitesinde yatıyor dahi olsalar doktor gözetiminde, hemşireler tarafından memeye verilirler ve böylece bebeklerin anneye alışmaları ve memeyi kavramaları sağlanır. Emme refleksi dediğimiz refleksleri harekete geçirilmeye çalışılır. 32 haftanın altında doğan bebekler dünyaya ciddi sıkıntılarla gelirler. Vücutları yeterli olgunluğa gelmediği için doğduklarında mide, bağırsak, akciğer, böbrek ve beyin fonksiyonlarında ciddi sıkıntılar olmaktadır. Bu nedenle emmek için belirli bir olgunluğa gelinceye kadar küvöz içinde takip edilirler. Bebeğin sağlığı açısından bir sakınca yoksa anne bebeğini 1 ila 10 dakika arasında gayet rahat emzirebilir. Annesini emecek gücü olmayan bebeklerde anneler sütlerini süt sağma pompası yardımıyla sağarlar. Bu süt kadehle bebeğin ağzına verilebilir. Yoğun bakım ünitelerinde yatan prematüre bebekler nazogastrik ya da orogastrik sonda dediğimiz burundan ve ağızdan direkt olarak mideye giden borular ile beslenirler. Süt bu boru içerisinden geçerek mideye ulaşır ve bebek beslenir. Besleme için öncelikli olarak anne sütü kullanılır fakat annenin sütü yoksa ya da yeterli değilse mama takviyesi gerekir. Anne sütü ile beslenen bebeklerin mide ve bağırsak gelişimi daha hızlı olur. Bu da beslenme için ortaya çıkabilecek bir çok sorunu ortadan kaldırmaktadır. Prematüre bebekler 35. haftaya geldiğinde ek bir sorunları yoksa gayet güzel annelerini emebilirler. Prematürelerde emzirme süresi kısa olur çünkü bebekler çabucak yorulur ve uyumak isterler. Bu sebeple annenin emzirme süresini buna göre ayarlaması gerekir. Prematüreler iki saatte bir düzenli olarak beslenirse aç kalmazlar.

İlgili aramalar: prematüre bebekler annesini emer mi? prematüre bebekler anne sütü alır mı? prematüreler emzirilir mi?

Anne Sütü Ne Kadar Süre Saklanabilir?

ANNE SÜTÜ NE KADAR SÜRE SAKLANABİLİR?

Anne sütünü 15 derecelik oda sıcaklığında yaklaşık 6 ila 8 saat kadar saklayabiliriz.

Buzdolabının raf bölümünde 3 ila 5 gün saklayabiliriz.

Buzdolabının buzluk bölümünde 2 hafta süre ile saklayabilirsiniz.

Derin dondurucuda 3 ay boyunca anne sütü saklanabilir. 6 aya kadar saklanabileceği de belirtilir fakat bu konu ile ilgili kesinlik yoktur. Bu sebeple uzmanların çoğu derin dondurucuda 3. ayını geçen sütlerin kullanılmamasını tavsiye eder.

Anne sütünü saklamak için bunun için yapılmış saklama şişelerini ve saklama poşetlerini rahatlıkla kullanabiliriz. Bu tip ürünler yerine kalitesiz plastik kaplar ve farklı poşetler kullanmak süte ve dolayısıyla bebeğinize zarar verebilir. Bu saklama kapları ve poşetlerinin üzerinde tarih alanı bulunur. Buraya sütünüzü sağdığınız tarihi yazabilirsiniz.

Çalışan kadınlar iş yerlerinde yaklaşık olarak her 3 saate bir 10-15 dakika ara verip sütlerini göğüslerini tam boşaltıncaya kadar sağıp saklama poşetine koyabilir ve bunu bebeklerine ulaştırabilirler. Unutmayın ki sütünüzü ne kadar çok sağarsanız göğüsleriniz o kadar çok süt verir.

6 Haziran 2013 Perşembe

Dondurulmuş Anne Sütü Nasıl Çözülür ve Isıtılır?

Dondurulmuş Anne Sütü Nasıl Çözülür?

Dondurulmuş anne sütünü derin dondurucudan çıkardıktan sonra birkaç saat buzdolabının rafında bekleterek çözülmesini sağlayabilir ya da donmuş sütü benmari usulü dediğimiz; ılık bir suyun içerisine kabın kapağı suyun dışında kalacak şekilde batırabilir ve daha çabuk çözülmesini sağlayabilirsiniz.

Dondurulmuş Anne Sütü Nasıl Isıtılır?

Ilık sudan bir miktar daha sıcak suyu bir kaba koyun ve içerisine süt kabını koyarak sütü ılıdıktan sonra bebeğinize verebilirsiniz. Süt kabının kapağı suyun dışında olmalıdır. Suyun içerisinde kabı biraz hareket ettirerek daha hızlı ve daha iyi bir çözülme elde edebilirsiniz. Bebeğinize vereceğiniz süt ılık olmalıdır. Çözülen sütten bir kaç damla elinizin üst kısmına damlatarak sıcaklığını kontrol edebilirsiniz. Yeterince ılımamışsa kap içerisindeki suya dışarıdan bir miktar daha sıcak su ekleyiniz. Bu işlemler sırasında ellerinizin temiz olması çok önemlidir. İşlemden önce ellerinizi mutlaka sabunla yıkayınız.

Anne sütünü mikrodalgada ya da ocakta çözmeye çalışmayınız. Bu sütteki proteini öldürür ve bebeğinizin beslenememesine sebep olur. Ayrıca ısı ayarı yapmanız zorlaşacağı için bebeğinizin ağzını yakabilirsiniz. Bebeğinizi besledikten sonra kalan sütü buzdolabına koymadan 1-2 saat içerisinde tekrar bebeğinize verebilirsiniz. Bebeğinizi bir kaç saat içinde beslemeyecekseniz kalan sütü buzdolabının rafında 24 saat saklayabilirsiniz. Dondurulmuş sütler kullanılırken rastgele çıkarıp bir tanesini kullanmayın, üzerindeki tarihlere bakarak en eski olanlardan kullanmaya başlayınız.

İlgili aramalar: dondurulmuş anne sütü nasıl çözülür? anne sütü nasıl ısıtılır? dondurulan anne sütleri nasıl kullanılır? dondurulmuş anne sütü nasıl eritilir?

Anne Sütü Nerede, Nasıl ve Ne Kadar Saklanabilir?

Anne Sütü Nerede, Nasıl ve Ne Kadar Süre Saklanır?

Anne Sütü Nerede Saklanır?Yapılan araştırmalar göstermiştir ki anne sütü besin değerlerini kaybetmeden buzdolabında ve derin dondurucuda uzun süre saklanabilir. Bulunduğu ortamın ısısına göre bozulma süresi uzar ya da kısalır. Anne sütünün bu kadar uzun süre muhafaza edilebilmesi, bakterilere karşı dirençli olmasından ileri gelmektedir. Bildiğimiz üzere anne sütünün içeriğinde bebeğimizi hastalıklara karşı koruyan antikorlar vardır. Bu antikorlar bakterilere karşı da uzun süre direnerek sütün ömrünü uzatırlar.

Anne Sütü Nasıl Saklanır?

Anne sütünü saklamak için en iyi araç cam kaplardır. Belki biraz masraflı olabilir ama çok kıymetli olan anne sütünü korumanın en iyi yolu budur. Bunun dışında 2. seçim olarak sert plastikten yapılmış kapları da kullanabilirsiniz. Cam biberonlar kadar besin ve antikor değerlerini koruyamazlar ama plastik süt saklama biberonlarını da tercihen kullanabilirsiniz. Süt saklama poşetleri daha ucuz bir süt saklama yöntemi olarak karşımıza çıkıyor fakat süt poşeti alırken kaliteli ürünleri tercih etmelisiniz. Zira süt poşetten aktarılırken sütün yağı ve içindeki koruyucu antikorların bir kısmı poşetin iç yüzeyine kalarak bebeğin besin değeri daha düşük ve daha sağlıksız bir süt almasına neden olabilirler. Saklamak için ne tür malzeme kullanacaksanız kullanın kapağının kesinlikle iyi kapanması ve hava almaması gerekmektedir. Kapakların iyi kapanıp kapanmadığını kontrol ediniz. Mutlaka üzerine sağıldığı günün tarihini ve sütün miktarını yazınız ve kullanmaya başladığınızda ilk olarak önce sağdığınız sütleri kullanın. Sütü derin dondurucuya koyduğunuzda en soğuk yere koyunuz, kapağın hemen önüne değil daha dip kısımlarda muhafaza ediniz.

Anne Sütü Saklama Koşulları

- Odada serin bir yerde 6-8 saat bozulmadan durabilir.
- Buzdolabının normal iç kısmında 3 gün saklanabilir.
- Buzdolabının buzluğunda 2 hafta ila 2 ay arasında bozulmadan durabilir.
- Derin dondurucuda ya da buzdolabının derin dondurucu kısmında 3 ila 6 ay kadar saklanabilir.

Sayfanın alt kısmında bulunan benzer konulara göz atarak, dondurulmuş anne sütünün nasıl ısıtılacağı gibi konularda da bilgi sahibi olabilirsiniz.

İlgili aramalar: anne sütü nasıl saklanır? anne sütü nerede saklanır? anne sütü ne kadar süre saklanabilir? anne sütünü saklarken neye koymalıdır? anne sütü nasıl muhafaza edilir?

Anne Sütü Nasıl Artar?

ANNENİN SÜTÜ NASIL ARTAR?

Anne sütünü arttırdığı söylenen bir çok yiyecek vardır fakat yediğiniz bu gıdalar anne sütünü arttırırken bir taraftan da bebeğinizin kabızlık ya da gaz şikayeti çekmesine neden olur. Anne sütünü arttırmak için sadece tavsiye edilen bir gıdayı almak tek başına yeterli olmayacaktır. Annenin sütünün fazla gelmesi için bir kaç kurala birden dikkat etmek gerekir. Bu süt arttırıcı kuralları şimdi sıralayalım.

Bol su içmek: Anne sütü bir sıvıdır ve bu sıvıyı elde etmek için ilk olarak suya ihtiyaç vardır. Yeterli su almamak emzirme döneminde hem kabızlığa neden olur hem de sütü üretecek su olmadığından süt üretimi azalır. Günde en az 3 litre su içmeniz tavsiye edilmektedir.

Emzirirken memeyi tamamen boşaltmak: Memelerin yapay bir zekası vardır. Buna göre, bebek memeyi ne kadar çok boşaltırsa, meme de o kadar süt üretmeye başlar. Yeterli boşaltma olmadığında ise memenin süte fazla ihtiyacı olmadığını düşünerek süt salgılamayı azaltır. Eğer sütünüz bol geliyorsa her emzirmede iki göğsünüzü de boşaltın. Sütünüzün fazlasını süt pompası yardımıyla sağarak buzdolabınızın derin dondurucusunda süt poşetlerinde, üzerine sağdığınız günün tarihini yazarak saklayın. İleri de olur da sütünüz kesilirse bu sütleri çözerek önce en eski tarihlerden başlayarak kullanabilirsiniz. Derin dondurucuda 3 ay sakladığınız sütü kullanabilirsiniz. Çalışan kadınlar doğum izinlerinde göğüslerinde emzirmeden sonra kalan fazla sütü boşaltmalı ve saklamalıdır. Çalışmaya başladığınızda ise yine işyerinizde 3 saaate bir bebeğinizi emziriyormuş gibi süt pompasıyla sağarak ertesi gün bu sütleri kullanabilirsiniz. Sütü sağarken bazen süt bir gelir bir gelmez. Sütün gelmediği zaman bile 5 dakika kadar sağmaya çalışmalısınız. Ayrıca sürekli süt pompası kullanmayın, bebeğinizi emzirmeye de devam edin.

Anne sütünü arttıran gıdalar: Öncelikle yeşil yapraklı tüm sebzelerin anne sütünü arttırdığını unutmayalım. Yine, meyve tüketimi de anne sütü artışı için önemlidir. Süt, boza, alkolsüz bira, malt gibi içecekler anne sütünü arttıran içeceklerdendir. Isırgan otu, rezene tohumu ve anason kullanarak karışık bir bitki çayı hazırlanıp içilebilir. Sabahları uyandığınızda bir çay kaşığı dolusu çörek otu tüketince de anne sütü artar. Halk arasında bulgur pilavı, soğan, sarımsak yemek de iyi bilinen süt arttırıcı gıdalardır. Sarımsak ve soğan antibiyotik özelliği ile de anne sağlığını göğüs enfeksiyonlarından korur. Ayrıca bebeğinizin iştahını da arttırırlar.

Anne sütünü arttıran bitkisel çay:

1 yemek kaşığı ısırgan otu,
1 yemek kaşığı rezene,
1 yemek kaşığı ıhlamur,
1/2 tatlı kaşığı tane kimyon
1 çay kaşığı anason

Bu malzemeleri yemeğe başlamadan önce, tercihen porselen ya da cam bir demliğin içerisine koyarak, üzerine 1 su bardağı kaynamış su ilave edin. Daha sonra demliğin üzerini bir havluyla kapatın ve suyun çabuk soğumasını engelleyin. Yemeğinizi yedikten sonra çayınızı süzgeçten geçirip bir fincana koyarak afiyetle içiniz. Bu çaydan günde 4 defa içebilirsiniz. Bu bitki çayı bir taraftan süt salınımını arttırırken diğer taraftan ise bebeğinizin ve sizin gaz problemlerini ortadan kaldıracak, sindirimi rahatlatacaktır.

Stresten uzak durun: Derin üzüntüler de annenin sütünün kesilmesine neden olabilir.

Bebeğinizi doğru şekilde emzirin: Bebeğiniz tamamen yatık bir şekilde değil yarı oturur vaziyette emzirilmelidir. Emzirmeden önce altının temiz olması ve karnının gerçekten aç olması gerekmektedir. Anne yatalak bir halde değilse rahat bir koltukta oturmalı, ayaklarının altına bir destek almalı ve hangi memeden süt veriyorsa o taraftaki dizini biraz yükseltmelidir. Bir elle bebeğin kafası memeye doğru yaklaştırılmalıdır. Diğer el ise altta destek verip tutarak bebeğin memeyi kolay almasını sağlamalıdır.

Tüm bu noktalara dikkat ederseniz bebeğinizi o emsalsiz gıdasından mahrum etmemek için çok önemli bir adım atmış olursunuz. Bebeğinize bu dönemde şefkat gösterin, azarlamayın, bebeğinizle birlikte uyuyarak birlikte güne merhaba deyin. Emzirmek için onu uyandırmayın.

İlgili aramalar: annenin sütü nasıl artar? süt salgısı nasıl arttırılır? anne sütünü arttıran yiyecekler nelerdir?

5 Haziran 2013 Çarşamba

Biber Gazı Nedir?

BİBER GAZI NEDİR?

Biber gazı denildiğinde, genellikle insanların aklında, acı biberin sıkılarak suyunun sprey haline getirildiği gelir fakat biber gazı tamamen doğal bir ürün değildir. Biber gazı üretimi için, en acı biber türlerinden biri olan jalabeno biberi gibi biberler kullanılır. Biber gazında bu biberlerin özütü bulunur fakat ayrıştırılarak elde edilen bu özütün acılığı, elde edildiği biberlerden yaklaşık bin kat daha fazladır. Biber gazının etkisini arttırmak için içerisine üreticileri bazı zararlı kimyasallar koyulabilir. Dünya da tadına bakabileceğiniz en acı maddedir biber gazı.

Biber gazı sağlığa zararlı bir gazdır. Bunun bilinmesine ve hatta zaman zaman biber gazından etkilenen bazı insanlarda ölümler gerçekleştiği halde, bugün, toplumsal olaylara müdahale için hala kullanılmaktadır. Bilhassa solunum yollarından rahatsız ve kalp hastaları üzerinde son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Biber gazının toplumsal olayları kontrol altına almak da ne kadar başarılı olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.

İlgili aramalar: biber gazı nedir? biber gazı ne demektir?

4 Haziran 2013 Salı

Biber Gazına Karşı Ne Yapılır?

BİBER GAZINA KARŞI NE YAPILABİLİR?

Biber gazına maruz kalan bir kişinin gözlerinde, solunum yollarında ve ciltlerinde ağır bir yanma hissi oluşur. Bu yanma hissinin şiddeti maruz kalınan yoğunluğu ile de orantılıdır.

Biber gazının etkisi gözü su ile yıkamakla geçmez. Nasıl yağlı bir tavayı su ile temizleyemezsek biber gazının da etken maddesi yağ bazlı olduğundan sadece su ile yıkamak etki etmeyecektir. Gözünüze biber gazı etki ettiyse öncelikle gözünüzü elinizle ovuşturmayın. Aksi halde biber gazının etkisi göz içerisinde daha fazla alana yayılacaktır. Limon, sirke ya da süt kullanarak gözünüzü temizleyin. Limonun yağ çözücü özelliği olduğundan biber gazını gözden uzaklaştırır. Mide asidini baskılayıcı şurup ve tabletleri su da karıştırarak cildinizde yanan bölgelerinize kullanabilirsiniz. Bu elde ettiğiniz solüsyonla yıkamanız o bölgeler de yanma hissini azaltacaktır. Biber gazının etkisinin tamamen geçmesi 5-6 saati bulabilir. Bu 5-6 saatlik süreçten sonra gözünüzü ve çevresini göz yakmayan bir bebe şampuanı ile ve tüm vücudunuzu normal bir banyo sabunu ya da duş jeli ile yıkayabilirsiniz.

Biber gazının solunum yollarına verdiği tahriş ve yanma hissini en aza indirmek için ise limon veya sirkeyle ıslatılmış bir bezi ya da 2-3 kat yapılmış bir tülbenti ağzımıza koyarak nefes almaktır. Bezin üzerindeki limon ya da sirke, biber gazındaki zarar verici maddeleri filtre eder.

Tüm bu koruma ve uzaklaştırma yöntemlerine rağmen yine de biber gazına uzun süreli maruz kalmayın.

İlgili aramalar: biber gazına karşı ne yapılır? biber gazı nasıl geçer? biber gazı için neden limon sıkılır? biber gazına karşı önlem nasıl alınır? biber gazından nasıl korunulur?

DİREN GEZİ PARKI!

Biber Gazı Tehlikeli Midir?

BİBER GAZI TEHLİKELİ Mİ?

Biber gazıyla ilgili yeterli ve etkili bir bilimsel çalışma yapılmamıştır fakat yapılan bazı araştırma sonuçlarna göre biber gazının sağlığa tehlikeli olduğu ve kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir. Ülkemizde toplumsal olaylara karşı çok sık kullanılan ve bazı bilimsel çalışmalara dayandırılarak zararsız olduğu gerekçesiyle kullanılan biber gazı, icadından bu yana ölümüne sebep olduğu yüzlerce kişiden de anlaşılacağı üzere masum bir kitle kontrol aracı değildir. Maruz kalan kişi hele bir de sağlıksız, hasta bir birey ise ölümcül sonuçlar doğurmaktadır. Ülkemizde de biber gazından etkilenerek ölmüş insanlar vardır. Bunun dışında biber gazının sağlığa karşı olumsuz ve kalıcı etkilerini üzerinde taşıyan bir çok insan vardır.

Biber gazının etkileri; gazın yoğunluğuna, gazın içerisinde bulunabilecek ve zararı daha üst seviyeye çıkarabilecek kimyasal maddelerin türüne, gaza maruz kalma süresine göre ve kullanılan biberin türü gibi değişkenlere göre şiddetli olabilir ya da hafif atlatılabilir. Uzun süre biber gazına maruz kaldıysanız ciddi sağlık problemlerine yakalanma oranı artacaktır.

Biber gazı en çok gözler üzerinde etkili oluyor. Zaten kullanımındaki asıl amaç kişilere geçici körlük vererek kolayca kontrol altına alınabilmelerini sağlamaktır. Gözlerde kızarıklık, yaşarma, ağrı ve batma hissi meydana getirir.

Solunum hastalığı olanlar ve kalp hastalığı olanlar bu gazdan uzak durmalıdır. Kişinin oksijensiz kalarak ya da kalp krizi geçirerek ölmesine neden olabilecek kadar tehlikeli olabilir.

DİREN GEZİ PARKI!

Biber Gazının Zararları

BİBER GAZININ ZARARLARI NELERDİR?

Ülkemizde Taksim gezi parkı direnişi ile adeta sembolize olmuş biber gazı sanıldığı kadar masum bir gaz değildir. Sonuçta yediğimiz bir yiyecekten elde ediliyor diye zarar vermediğini düşünenler olabilir ama yapılan araştırma verileri bunun tam tersini söylüyor.

Biber gazı nasıl elde ediliyor?

Biber gazı, acı biberin öğütülüp ayrıştırılarak "oleoresin capsisum" adı verilen özünün elde edilmesi ve bu özütün alınarak basınç altında su ile karıştırılması ile elde ediliyor.

Çok tahriş edicidir. En acı biberden bile yüzlerce kat tahriş edici bir özelliğe sahiptir. Biberin acılığı, mucidinin soyadını taşıyan "Scoville" adı verilen bir ölçü birimi ile ölçülmektedir. Ülkemizdeki en acı biberin 5 bin scoville ölçeğinde olduğunu biliyoruz. Şili biberinden elde edilen biber gazı ise bu ölçeğe göre 5.000.000 (5 milyon) scoville olarak ölçülmektedir. Yani arada bin kat daha acı bir şeyden bahsediyoruz. Buna bir de biber gazının yoğunluğu ve biber gazı üreticileri tarafından eklenen bazı kimyasallar eklenince aslında ne kadar acımasız bir müdahale aracı olduğunu düşünmemiz gerekiyor.

Biber gazı; astım, KOAH gibi ciddi solunum sıkıntısı hastalığı olan bir insanın soluması halinde öldürücü etki yapabilir. Akciğerlerde ciddi ödem oluşturabilir. Aynı şekilde hipertansiyon ve kalp hastalarının da biber gazının etkileriyle hayati tehlike geçirmesi mümkündür. Biber gazına maruz kalmış bazı insanlar üzerinde yapılan bir araştırma sonucuna göre; katılımcıların bazılarında yıllardır sigara içen insanlarda görülen nefes darlığı ve öksürük gibi kalıcı şikayetlere rastlanılmıştır.

Biber gazı deride kızarıklık, yara ve yanmalara neden olur.

Baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı ve kusmaya neden olabilir.

Göğüs ağrısı, akciğerlerde ödem oluşmasına, burunda ve boğazda şiddetli yanmaya neden olur. Kişinin öksürük ve hapşırık krizi geçirmesine neden olabilir.
Göze çok yakından temas edilirse ve temizlenmezse körlüğe bile yol açabilir. Genelde geçici körlüğe neden olur ve göz kuruluğu gibi bazı rahatsızlıkları ortaya çıkarır. Gaza maruz kalmış ve kontakt lens kullanan biri derhal lensi gözünden çıkarmalı, gözünü süt ya da limonlu su ile yıkamalı ve gaza maruz kalmış lensi bir daha kullanmamalıdır. Lensi bir kaç kez yıkamak bile biber gazının etkilerini çoğu zaman üzerinden atmasına yetmez.
Biber gazı yiyen birinde kanser, doğum anormallikleri ve genetik bozukluklar görülebileceği bile iddialar arasındadır.
Biber gazı kullanılmaya başlandığı yaklaşık 30 yıllık zaman içerisinde yüzlerce kişinin ölümüne neden olmuştur. Bu gazın kullanımında sakınca olduğunu bildiren yüzlerce veri vardır.

DİREN GEZİ PARKI!
İlgili aramalar: biber gazının zararları nelerdir? biber gazı yemenin zarar var mı? biber gazının tehlikesi var mı? biber gazının göze zararları neler?

3 Haziran 2013 Pazartesi

Renk Körlüğü Nasıl Olur?

RENK KÖRLÜĞÜ NASIL OLUR?



Renk körlüğü genellikle doğuştan olan bir görme kusurudur. Renk körü olan insanlar renkleri farklı şekillerde görürler. Örnek verecek olursak renk körü birisi kırmızı rengi yeşil olarak, yeşil rengi ise kırmızı olarak görür, bazı renkleri ise hiç ayırt edemezler. Daha da kötü olanı renk körü olan çoğu insan renk körü olduğunun farkında bile olmaz. Çoğu renk körü insan bu durumun farkına, sürücü belgesi almak ya da herhangi birşey için renk körlüğü testi yaptırdığında varmaktadır. Renk körlüğü olanlar trafik ışıklarını ayırt edemeyecekleri için renkli uyarı sistemine sahip olan tüm ulaşım araçlarını kullanmaları tehlikeli olabilir. Renk körlüğünün günümüzde halen tedavisi bulunamamıştır.

Göze Kaçan Birşey Nasıl Çıkarılır?

GÖZE KAÇAN YABANCI CİSİM NASIL ÇIKARILIR?

Göze kaçan toz, kıl vb. yabancı madde kolayca görülebilir bir bölgede ise temiz, steril bir pamuk ucu yardımıyla çıkarılabilir. Özellikle yazın en sık rastlanılan kazalardan biri plajda kumla oynarken, ya da insanların birbirine kum atıp şakalaşırken gözlerine kum kaçırmasıdır. Bu tür durumlarda göze çok fazla yabancı cisim girdiğinden çıkarması oldukça zor ve acı verici olabilir. Eğer gözünüze kum kaçarsa temiz su dolu bir kova ya da leğenin içerisine yüzünüzü sokun ve suyun içinde gözlerinizi açıp kapatın. Bu şekilde göze kaçan kumlar suyun içerisine düşüp dibe çökecektir.

Gözünüze bir şey batıyor ve onu bulamıyorsanız mutlaka göz doktoruna gitmelisiniz. Gözünüze batan nesne göremeyeceğiniz bir nesne olabilir ya da göz kuruluğu denilen rahatsızlığın meydana getirdiği bir gözde batma hissi olabilir. Göze batan bir cismi çıkarmak için kesinlikle uğraşmayın. Böyle bir durumda derhal göz doktoruna gidin.

İlgili aramalar: göze kaçan kum nasıl çıkarılır? gözüme toz girdi nasıl çıkarabilirim? göze kaçan şeyler nasıl çıkarılır?

Gece Körlüğü Nedir?

GECE KÖRLÜĞÜ

Güneş doğmadan ve batmadan önce alacakaranlık dediğimiz yarı karanlık bir ortam oluşur. Bazı kişilerin gözü bu yeteri aydınlık olmayan ortamda çevreyi iyi göremez. Buna gece körlüğü ya da halk arasında tavuk karası denir. Bu sorunun temeli A vitamini eksikliğinde yatmaktadır. Yeteri miktarda A vitamini alarak ya da A vitamini içeren besinler tüketerek bu sorundan kurtulmak mümkündür.

İlgili aramalar: gece körlüğü nedir? tavuk karası nedir?

2 Haziran 2013 Pazar

Bebeğin Göbeği Nasıl Düşer?

BEBEĞİN GÖBEĞİ NASIL DÜŞER?

Bebeğiniz doğduktan sonra ilk on gün süresince göbek bağı temizliği ve bakımı özenle yapılmalıdır. Bu bakımın atlanması bebeğin göbeğinde enfeksiyon oluşumuna ve göbeğin iltihaplanmasına neden olabilir. Göbek bağı zamanı gelince hiçbir şey yapmaya gerek kalmaksızın kendiliğinden düşecektir. Genellikle 5 ila 15 gün sonra göbek bağı düşer. Bazen bu süre yaklaşık bir ayı bulabilir. Göbek bağının hava alması, göbek bağının çabuk kurumasına ve dolayısıyla çabuk düşmesine yardımcı olur. Göbek bağının çabuk düşmesi için bebeğinizin altını bezlerken göbek bağını bezin içerisine almayın. Bu hareket hava almasını engelleyeceği için göbek bağının hem daha geç kuruyup düşmesine hem de bezin içinde dışkıyla temas etmesine neden olabilir. Bu da iltihaplanmaya yol açacaktır. Göbek bağına idrar bulaşmasını engelleyin. Göbek bağına, kuruması için bilmediğiniz kremleri ya da tozları sürmeyin. Bebeğinizin göbek bağını düşürmek için elinizle dokunmayın ya da düşürmek için çekiştirmeyin. Hem iltihaplanmaya hem de kanamaya neden olabilirsiniz. Göbekte kanama, kızarıklık ya da akıntı varsa mutlaka doktorunuza gitmelisiniz.

İlgili aramalar: bebeğin göbeği nasıl düşer? bebeğin göbek bağının çabuk düşmesi için ne yapılır? göbek bağı nasıl çabuk düşer? göbeğin hemen düşmesi nasıl sağlanır?

Göbek Bağı Düşmeden Banyo Yapılır Mı?

BEBEĞİN GÖBEĞİ DÜŞMEDEN BANYO YAPTIRILIR MI?

Bebeğinizin göbeği henüz düşmediyse temiz su ve uygun bir bebe şampuanı ile duş yaptırabilir ya da su emdirilmiş temiz bir sünger ile vücudunu hafif bir şekilde bastırmadan silebilirsiniz. Göbek bağı düşmeden bebeği küvete sokmayın. Göbeği düşmemiş bebeğinizi banyo yaptırdıysanız hemen göbek bağını temiz bir havlu ile kurutun. Kurutma için bebeğinizi yakmadan ve bebeğinize fazla yaklaştırmadan, saç kurutma makinenizin düşük ayarını da kullanabilirsiniz. Bebeğinizin göbek bağını ve göbek çevresini kuruladıktan sonra mikrop kapmasını önlemek için antiseptik solüsyon ya da %70'lik alkol ile mutlaka temizleyiniz. Hangi antiseptiği kullanmanız konusunda kafanızda soru işareti varsa doktorunuza danışabilirsiniz.

İlgili aramalar: bebeğin göbek bağı düşmeden banyo yaptırılır mı? bebeğin göbeği düşmeden banyo yapılır mı? göbek düşmeden bebek yıkanır mı?

Göbek Bağı Ne Zaman Düşer?

BEBEĞİN GÖBEĞİ NE ZAMAN DÜŞER?

Bebeklerin göbek bağı temiz tutulursa ve bakımı iyi yapılırsa 1-2 hafta gibi bir süre içerisinde kurur ve düşer. Annelerin bir kısmı pek ciddiye almaz fakat göbek bağının bakımı son derece önemlidir. İyi bakılmamış ve temizliğine dikkat edilmemiş bir göbekte mikroplar kolayca üreyebilir. Mikrop kapıldıktan sonra göbek iltihaplanmaya başlar. Göbekten sarı renkte ve kötü kokulu bir akıntı gelir. İltihap bebeğin ateşinin yükselmesine ve göbek bölgesinde kızarıklığa yol açar. Böyle bir durumda derhal çocuğunuzun doktoruna başvurunuz. Göbek iltihabının tedavisi antibiyotik ilaçlar ve antiseptik solüsyonlarla yapılır.

GÖBEK BAĞI DÜŞMEDEN BUNLARA DİKKAT EDİN!

Günde en az bir defa göbek bakımını yapın.
Bebeğin altını değişirken pedini göbek bağının altında bırakın. Aksi halde göbeğe dışkı bulaşıp mikrop kapabilir.
Göbek bağının kendiliğinden düşmesini bekleyin, düşmesi için herhangi bir müdahalede bulunmayın.
Göbeğine su bulaşmamasına ve kuru kalmasına özen gösterin. Göbek kuru kalmalıdır çünkü mikroorganizmalar suda daha kolay ürerler.
Göbek bağı düşmeden bebeğinizi göbek kısmına değdirmeden su emdirilmiş, yumuşak, temiz bir süngerle silebilirsiniz.
Göbek bağı düşmeden bebeğin banyo yaptırılması çoğu doktor tarafından tavsiye edilmez. Eğer bebeğinizi göbek bağı düşmeden yıkarsanız mutlaka göbeğini iyice kuruladıktan sonra, betadin, %70'lik alkol gibi antiseptiklerle pansuman yapmalısınız.

İlgili aramalar: bebeğin göbeği ne zaman düşer? göbek bağı ne zaman düşer? bebeğin göbek kordonu kaç günde düşer?

1 Haziran 2013 Cumartesi

Ellerde Uyuşmanın Nedeni Nedir?

ELLERDE UYUŞMANIN NEDENİ

Ellerde uyuşmanın nedeni daha çok boyunda meydana gelen gerilme ve sertleşmelerdir. Bunu oranlayacak olursak el uyuşması görülen kişilerin yaklaşık olarak %70'i boyundan gelen bir problemden dolayı bu rahatsızlıkla karşı karşıya kalırlar. Bunun dışında elimizde ve kolumuzda bulunan sinirlerin sıkışması da uyuşmaya neden olur. El bileğimizde ve dirsek bölgemizde bulunan sinirler elimizin ve kolumuzun fazla kullanılması nedeniyle sıkışabilirler. Hamile bayanlarda el bileklerinde bir miktar şişme meydana gelir. Bu sebeple bilek kısmında bulunan "karpal tünel" bölgesinde baskı meydana gelir. Bölgedeki sinirlere baskıdan ötürü karpal tünel sendromu denilen rahatsızlık hamilelikte daha sık meydana gelir.

El uyuşmasının diğer nedenlerine bakacak olursak; boyun fıtığı, hipotiroidi, gebelik, diyabet (şeker hastalığı), aşırı yorgunluk ya da beynimizde meydana gelebilecek bazı rahatsızlıklardan da kaynaklanabileceğini söyleyebiliriz.

İlgili aramalar: ellerde uyuşma neden olur? el uyuşmasının nedeni nedir?

Penisin Kalkık Kalması (Penisin İnmemesi - Priapism)

PENİSİN KALKIK KALMASI (PENİSİN İNMEMESİ)

Penisin kalkmasını sağlayan penisteki damarlara hücum eden kandır. Bazen penisteki bu kanın tekrar boşalmasını sağlayan damarlardan biri ani bir şekilde tıkanabilir. Bu duruma tıpta Priapism denir ve derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekmektedir. Muayeneden sonra doktor ilaçla tedavi verilebilir ya da Üroloji uzmanı tarafından ameliyata karar verilebilir. Tıkanıklığın sebebine göre doktor uygun tedaviyi belirler. Tedaviden sonra tekrar eski sağlıklı hayatınıza dönebilirsiniz. Bir kaç saat boyunca penisin kalkık kalması durumu ihmale gelmemelidir. Bu durumlarda erken teşhis ve müdahale çok önemlidir.

İlgili aramalar: penisin kalkık kalması durumunda ne yapılır? penisim inmiyor ne yapmalıyım?

Adıyaman Çiğ Köftecisi Iğdır Telefon Numarası

04762271888 Iğdır Çiğ Köfte, Çiğ köfteci öz adıyaman çiğ köftesi, adıyaman çiğ köftecisi, lezzetli ve hesaplı Iğdır Çiğ Köfte