Bebeğin Sarılık Olduğunu Nasıl Anlarız?
Sarılık ilk olarak yüzde belirir, kandaki bilirubin düzeyi arttıkça sırayla göğse, karna, kol ve bacaklara doğru yayılır bebeğin göz akı da sararır. Ciltteki sarı renk en iyi gün ışığında ya da florasan lamba ışığında belli olur. Parmakla hafifçe burun ya da karın cildine bastırılıp kaldırıldığında sarı renk daha belirgin bir şekilde saptanır. Bebeğinizin sarılık olduğunu anlar anlamaz beklemeden bilirubin seviyesinin ölçümü için bir sağlık kuruluşuna başvurmanız çok önemlidir. Doktor yapacağı muayene ile kandaki bilirubin düzeyine bakıp bakmayacağına karar verir. Sonrasında takipler gerekliyse bilgi verir.
Bazı bebeklerde sarılık daha takipi ciddi olarak önem taşır. Bunları aşağıda sıraladık.
- Erken doğmuş bebeklerde
- Doğum sırasında kafa derisi altında kanama meydana gelmiş olanlarda
- İlk 24 saatte sarılığı belirlenen bebeklerde
- Emme problemi olan az beslenen bebeklerde
- Sarılığı iki haftadan uzun süren bebeklerde
- Büyük kardeşlerinin bebeklik zamanında ışık tedavisi gerektirecek kadar sarılık yüksek olanlarda mutlaka bakılmalı ve geçene kadar takip edilmelidir.
İlgili aramalar: bebeğin sarılık olduğunu nasıl anlarız, bebekte sarılık nasıl anlaşılır
Online Bilgiler,Online Hesaplamalar ve Aslında içinde Online geçen Herşey hakkında Bilgiler veren Bir Platform
31 Ocak 2016 Pazar
Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?
Bebeklerde Sarılık Neden Oluyor?
Yeni doğan bebeklerde sarılığın erken öğrenilmesi ve izlenmesi oldukça önemlidir. Çünkü sarılık emzirme ile kendiliğinden geçse de, bazı zamanlarda bilirubin yüksek düzeylere çıkıp beyin hasarına neden olabilir. Bu yüzden sarılığı olan yeni doğanların özellikle ilk bir hafta-on gün içindeki doktor kontrolleri son derece önemlidir.
Yenidoğanda sarılık yapacak başka sebeplerde de vardır.
1-Bunlardan en sık görülen ikisi kan grubu uyuşmazlığına (ABO veya Rh uyuşmazlığı) bağlı oluşan sarılıktır. Bu durumlarda alyuvarlar cok hızlı bir biçimde parçalanır ve fazla miktarda bilirubin oluşur.
2-Bebeğin gerektiği kadar anne sütü ya da biberonla besleniyorsa formüla (mama) alamaması,
* Diabetli annelerin bebeklerinde sarılık fazla olabilir.
* Bazı zor doğumlarda, bebeğin kafa derisi altında kan toplanması sebep olabilir.
* İdrar yolu enfeksiyonundan olabilir.
* Anne sütünde sarılık varsa olabilir.
İlgili aramalar: bebeklerde sarılık neden oluyor, sarılığın nedenleri
Yeni doğan bebeklerde sarılığın erken öğrenilmesi ve izlenmesi oldukça önemlidir. Çünkü sarılık emzirme ile kendiliğinden geçse de, bazı zamanlarda bilirubin yüksek düzeylere çıkıp beyin hasarına neden olabilir. Bu yüzden sarılığı olan yeni doğanların özellikle ilk bir hafta-on gün içindeki doktor kontrolleri son derece önemlidir.
Yenidoğanda sarılık yapacak başka sebeplerde de vardır.
1-Bunlardan en sık görülen ikisi kan grubu uyuşmazlığına (ABO veya Rh uyuşmazlığı) bağlı oluşan sarılıktır. Bu durumlarda alyuvarlar cok hızlı bir biçimde parçalanır ve fazla miktarda bilirubin oluşur.
2-Bebeğin gerektiği kadar anne sütü ya da biberonla besleniyorsa formüla (mama) alamaması,
* Diabetli annelerin bebeklerinde sarılık fazla olabilir.
* Bazı zor doğumlarda, bebeğin kafa derisi altında kan toplanması sebep olabilir.
* İdrar yolu enfeksiyonundan olabilir.
* Anne sütünde sarılık varsa olabilir.
İlgili aramalar: bebeklerde sarılık neden oluyor, sarılığın nedenleri
29 Ocak 2016 Cuma
Türkülerimiz ve Yöreleri
Türkülerimiz ve Yöreleri , Türk Halk Müziği listeleri , Türk halk müziği türküleri , En Popüler Türk Halk Müziği Müzik Listeleri , türk halk müziği sanatçıları , türk halk müziği şarkıları , saz , bağlama , Nostalji Kahvesi , türkü diyarı , türk halk müziği sanatçıları isim listesi , Ege Türküleri , Karedeniz Türküleri , Anadolu Türküleri , Doğu Türküleri , Memleketim en güzel türküleri...
Türkülerimiz ve Yöreleri (Bu liste güncelleniyor!)
Ege Yöresine Ait Türkülerimiz~Çökertme (İzmir Ödemiş yöresi)
~İzmir'in Kavakları (İzmir Ödemiş yöresi)
~Cemilemin Gezdiği Dağlar Meşeli (Denizli yöresi)
~Evlerinin Önü Bulgur Kazanı (Denizli yöresi)
~Tellidir Yavrum Anam Tellidir (Denizli yöresi)
~Ferace'm de dört duvarda (Afyon yöresi)Marmara Yöresine Ait Türkülerimiz~Drama Köprüsü (Trakya yöresi)
~Bir Fırtına Tuttu Bizi (Trakya yöresi)
~Zeytinyağlı Yiyemem (Bursa yöresi)
~Ayva çiçek açmış (Balıkesir yöresi)
~İki Keklik Bir Kayada Ötüyor (Balıkesir yöresi)
~Karanfilin moruna (Çanakkale yöresi)
~Sıra Sıra Siniler (Çanakkale yöresi)İç Anadolu Yöresine Ait Türkülerimiz~Gökteki Yıldızın Üçü Terazi (Avanos yöresi)
~Yabandan gel (Konya yöresi)
~Halkalı şeker (Eskişehir yöresi)
~Fincanı Taşdan Oyarlar (Eskişehir yöresi)
~Yere Düştü Alamadım Fesimi (Eskişehir)
~Fidayda (Hüdayda) (Ankara yöresi)
~Yeşil Ayna Takındın Mı Beline (Yozgat yöresi)
~Dal Boylum (Çankırı yöresi)
~Suya Gider Su Testisi Elinde (Çankırı yöresi)
~Yabandan Gel (Kostak Yörü) (Niğde yöresi)Karadeniz Yöresine Ait Türkülerimiz~Beyaz Giyme Toz Olur (Bolu yöresi)
~Kiraz Aldım Dikmeden (Bolu yöresi)
~Iraktan Gel Iraktan (Bartın yöresi)
~Mapushane İçinde Yanıyor Gazlar (Bartın yöresi)
~Sarayburnu'nun Ufak Tefek Taşları (Bartın yöresi)
~Atlı geliyor atlı (Dıv dıv) (Zonguldak yöresi)
~Düriyem'in Güğümleri Kalaylı (Zonguldak yöresi)
~Gidiyom Gidemeyom (Aman Of) (Zonguldak yöresi)
~Karadır Kaşların Ferman Yazdırır (Zonguldak yöresi)
~Kale Kapısından Girdim İçeri (Zonguldak yöresi)
~Elmayı top top yapalım (Sakarya yöresi)
~Çanakkale içinde aynalı çarşı (Kastomunu yöresi)
~Benden Selam Olsun Bolu Beyine (Kastomunu yöresi)
~Oy trabzon trabzon (Trabzon yöresi)
~Doldurdum martinimi (Trabzon yöresi)
~Çarşamba Dedikleri (Samsun yöresi)
~Çarşambayı Sel Aldı (Samsun yöresi)Akdeniz Yöresine Ait Türkülerimiz~Meşelidir engin dağlar meşeli (Antalya yöresi)
~Adana'nın yolları taşlık (Adana yöresi)
~Adana köprü başı (Adana yöresi)
~Et Aldım Direminen (Adana yöresi)
~Ahu Gözlüm Tut Elimden (Adana yöresi)
~Şu Kışlanın Kapısına (Adana yöresi)
~Ahu Gözlüm Tut Elimden (Adana yöresi)
~Evlerinin önü mersin (Isparta yöresi)Doğu Anadolu Yöresine Ait Türkülerimiz~Derdim çoktur hangisine yanayım (Erzincan yöresi)
~Böyle ikrarınan yolunan (Erzincan yöresi)
~Mevlam bir çok dert vermiş (Malatya yöresi)
~Amman avcı (Iğdır yöresi)
~Iğdırın Al Alması (Iğdır yöresi)Güneydoğu Anadolu Yöresine Ait Türkülerimiz~Makaram Sarı Bağlar (Diyarbakır yöresi)
~Hele Yar Zalim Yar (Diyarbakır yöresi)
~Allı Da Yemenim (Gaziantep yöresi)
~Bahçalarda Mor Meni (Gaziantep yöresi)
~Kirpiklerin ok mudur (Mardin yöresi)
~Yola çıktım mardine (Mardin yöresi)
~Urfa'lıyam Ezelden (Şanlıurfa yöresi)
................................................................................
Listeyi Hazırlayan: muzikliste Editörü Yunus Güncelleme: 29.01.2016
................................................................................
Not: Bu liste bilgi edinme amaçlıdır, sitemizde müzik dinleme ve indirme hizmeti yoktur!
Müzik Masaüstü Resimler
HD Müzik Duvar kağıtları , Müzik görselleri , müzik resimleri, Müzik duvar resimleri, güzel Müzik resimleri, Müzik fotoğraflar, masaüstü Müzik resimleri, Müzik wallpaper, Müzik resim indir , yüksek çözünürlük resimler , masaüstü resimler , hd duvar kağıtlar, muzik , music foto , image , music produksiyon , musical instrument , müzik fotoğrafları , Müzik Wallpapers , Music Wallpapers
Galeriyi Hazırlayan Müzikliste Editörü: Yunus (Resimler Zamanla Güncellenecek)
Müzik Resim Galerisi - Tam Boyutu İçin Üzerine Tıklayın
Galeride tüm resimler alt bölümde küçük resimler olarak açılır tıklandığında tam ekran görünür.28 Ocak 2016 Perşembe
Number One FM Top 20
Number One FM Top 20 Müzik Listesi , Number 1 fm Top 20 listesi , Number One Top 20 Müzik listesi 2015 , Number One fm Orjinal Top 40 Listesi , Number One TV Müzik Listeleri , Number One FM Yabancı Müzik Listeleri , Top müzik listeleri , Number One FM Top 20 , Number One FM de en çok çalınan 20 şarkı , Number1 FM Top 20 Playlist , Number fm de en çok dinlenilen müzik listeleri burda...
Number 1 FM Top 20 Müzik Listesi
Number One FM Top 20 | |
---|---|
1 | Jason Derulo - Get Ugly |
2 | Sia - Cheap Thrills |
3 | Zara Larsson - Lush Life |
4 | Duke Dumont - Ocean Drive |
5 | Sofi Tukker - Drinkee |
6 | Major Lazer - Light It Up |
7 | Fifth Harmony - Work from Home ft. Ty Dolla $ign |
8 | Meghan Trainor - No |
9 | Coldplay ft. Beyonce - Hymn for the Weekend |
10 | Yall FT. Gabriela Richardson - Hundred Miles |
11 | AlunaGeorge - I'm In Control |
12 | DNCE - Cake By The Ocean |
13 | 99 Souls - The Girl Is Mine (featuring Destiny's Child & Brandy) |
14 | Tinie Tempah - Girls Like ft. Zara Larsson |
15 | Riton - Rinse And Repeat feat. Kah-lo |
16 | Alan Walker - Faded |
17 | Jonas Blue feat. Dakota - Fast Car |
18 | Mike Posner - I Took A Pill In Ibiza |
19 | Eva Simons - Bludfire (feat. Sidney Samson) |
20 | Kungs vs Cookin’ on 3 Burners – This Girl |
Hazırlayan Müzikliste: Yunus / Güncelleme: 30.05.2016 / Kaynak: Number One FM Top 40
© Müzik Listeleri Bilgilendirme Amaçlı Eklenmiştir!...Sayfamızda İndirme ve Dinleme Hizmetimiz Yoktur!.
26 Ocak 2016 Salı
Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?
Varikosel Nasıl Bir Hastalıktır?
Toplardamarların iç yüzeyinde kanın vücutta dolaşımını uyumluyan kapakçıklar işlevlerini kaybetmiş ve kanı boşaltamamaktadır. Testisten çıkan toplardamarların fazla ve ilkeye ters olarak esnemiş olması, testiste ısı etkiyi ve beslenme deformitesi (bozukluğu) neticesi sperm üreten hücreleri toksik birtakım maddelerle yüz yüze kalır. Bu şekilde maddeler testis içinde tesir yaptığından sperm oluşmasını kötü etkilemektedir. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir. Böyle bir durum cerrahi girişimle normale döner. Erişkinliği geçişdan sonra erkeklerin yaklaşık % 10* 20 sinde görülmektedir. Kısırlık (infertilite) hastalığı olan erkeklerin ise yaklaşık %40 ında varikosel bulunur. Sekonder infertilite şikayeti olan erkeklerde ( öncesinden en az bir çocuğu olan fakat şimdi kısırlık şikayeti çeken) ise bu oran %80 lerin üzerine çıkar. Varikosel her iki testiste de olabilir. Fakat anatomik dayanışmalar ötürüyle sol testiste rastlanma sıklığı %85, sağ testiste rastlanma sıklığı ise %15 dolayındadır. Bir yandaki varikosel özellikle diğer testise de yansımaktadır.
İlgili aramalar: varikosel nedir, varikosel nasıl bir hastalıktır, varikosel neden olur
Toplardamarların iç yüzeyinde kanın vücutta dolaşımını uyumluyan kapakçıklar işlevlerini kaybetmiş ve kanı boşaltamamaktadır. Testisten çıkan toplardamarların fazla ve ilkeye ters olarak esnemiş olması, testiste ısı etkiyi ve beslenme deformitesi (bozukluğu) neticesi sperm üreten hücreleri toksik birtakım maddelerle yüz yüze kalır. Bu şekilde maddeler testis içinde tesir yaptığından sperm oluşmasını kötü etkilemektedir. Testislerin sonografik muayenesi ve damarsal araştırılması gerekir. Böyle bir durum cerrahi girişimle normale döner. Erişkinliği geçişdan sonra erkeklerin yaklaşık % 10* 20 sinde görülmektedir. Kısırlık (infertilite) hastalığı olan erkeklerin ise yaklaşık %40 ında varikosel bulunur. Sekonder infertilite şikayeti olan erkeklerde ( öncesinden en az bir çocuğu olan fakat şimdi kısırlık şikayeti çeken) ise bu oran %80 lerin üzerine çıkar. Varikosel her iki testiste de olabilir. Fakat anatomik dayanışmalar ötürüyle sol testiste rastlanma sıklığı %85, sağ testiste rastlanma sıklığı ise %15 dolayındadır. Bir yandaki varikosel özellikle diğer testise de yansımaktadır.
İlgili aramalar: varikosel nedir, varikosel nasıl bir hastalıktır, varikosel neden olur
Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?
Ayak Topuğu Çatlakları Nasıl Geçer?
Çoğu bayanın ortak sorunudur ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların belli başlı sebepleri olsa da, en çok bilineni uzun süre ayakta durmak ve uzun süre yürümektir. Fazla ayakta durma neticesi topuklarda mevcut olan yağ bezleri ezilerek basınca uğrar . Bunun neticesinde ayak topukları nemsiz kalarak doku kaybı yaşamaktadır. Meydana gelen bu nem kaybını giderebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel ayak topuklarına nemlendiricili bakım kremleri ile masaj yapılması gerekir. Ayak topuklarınızda çatlaklar var ve bu sorun ile nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız eğer, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için hazırladığımız dogal ve epey tesirli ipuçlarından ve tariflerden yararlanabilirsiniz.
Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Doğal Yöntemler
Bir kutu vazelin yagının içine iki tane gripin tozu dökülür, iyice yedirilerek ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara iyice sürülür ve bekletilir. Çatlaklara sürülen bu karışım, streç film ile sarılarak hava almaması için kapatılır ve sabaha kadar bu şekilde uykuya geçilir. Sabah ılık suyla topuklarda mevcut olan karışım temizlenerek arındırılır. Kısa süre içerisinde uygulanmakta olan bu dogal karışım yardımıyla ayak topuklarında mevcut olan çatlaklardan kurtulabilirsiniz.
Ayak Topukların Oluşan Çatlaklar İçin Maske
1 fincan vazelin
Yarım limon suyu
5 adet aspirin
Deniz tuzu
Yukarıda belirtilen malzemeleri geniş bir kap içeirisnde harmanlayarak karıştıralım. Bir sonraki işlem için bekletelim. Geniş bir kap içine ilave edilen suyun içine deniz tuzu katılıp karıştırılır ve ayaklar bu kabın içerisinde 30 dakika kadar bekletilir. Ayaklar sudan çıkartılıp durulandıktan sonra hazırlamış olduğumuz ilk karışım, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara sürülerek sabaha kadar bekletilir. Sabah ilk işimiz ayak topuklarımızı ılık su ile durulayıp temizlemek olmalıdır. Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi içeirisinde ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar giderilecektir.
Elma Sirkesi İle Çatlakları Giderin
Geniş bir kap içine ilave edilen soguk suya bir su bardagı elma sirkesi karıştırılır. Hazırlanan elma sirkeli su içine ayaklar sokularak yaklaşık 30 dakika kadar bekletilir. Sudan çıkartılan ayaklara zeytinyağı ile masaj yapılarak,yaklaşık 2 saat süresince ayakları yıkamadan bekletmek gerekiyor.. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların giderilmesi için en tesirli yöntemlerden bir tanesidir.
Ayak Topukları İçin Alternatif Yağlar
Bilhassa kakao ve acıbadem yağı ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için tesirli yağ çeşitleridir. Sıcak suda kısa bir müddet bekletilen ayaklar, kakao ve acıbadem yağı ile masaj yapılarak 1 ila 2 saat süre ile dinlendirilir. Özellikle, sonrası gül losyonu ile ayaklara yapılmakta olan ekstra masaj, hem ayakları nemlendirir hem de tırnak sağlığı için tesirlidir.
Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Ev Yapımı Krem
1 yemek kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı gliserinin harmanlanması neticesi meydana gelen bu krem, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için epey tesirli bir yöntemdir. Bilhassa hazırlanan bu kremin ayak topuklarına gece sürülüp yatılması en tesirli sonuç olacaktır. Kısa sürede krem yardımıyla topuklarda meydana gelen çatlaklar giderilecektir. Ayak topukları nem açısından zayıf olduğu için,tekrardan çatlakların oluşmasının önüne geçebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel nemlendiriciler ile bakım yapılması gerekir.
İlgili aramalar: ayak topuğu çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağına ne sürülür, topuk çatlağına ne iyi gelir
Çoğu bayanın ortak sorunudur ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların belli başlı sebepleri olsa da, en çok bilineni uzun süre ayakta durmak ve uzun süre yürümektir. Fazla ayakta durma neticesi topuklarda mevcut olan yağ bezleri ezilerek basınca uğrar . Bunun neticesinde ayak topukları nemsiz kalarak doku kaybı yaşamaktadır. Meydana gelen bu nem kaybını giderebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel ayak topuklarına nemlendiricili bakım kremleri ile masaj yapılması gerekir. Ayak topuklarınızda çatlaklar var ve bu sorun ile nasıl baş edeceğinizi bilmiyorsanız eğer, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için hazırladığımız dogal ve epey tesirli ipuçlarından ve tariflerden yararlanabilirsiniz.
Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Doğal Yöntemler
Bir kutu vazelin yagının içine iki tane gripin tozu dökülür, iyice yedirilerek ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara iyice sürülür ve bekletilir. Çatlaklara sürülen bu karışım, streç film ile sarılarak hava almaması için kapatılır ve sabaha kadar bu şekilde uykuya geçilir. Sabah ılık suyla topuklarda mevcut olan karışım temizlenerek arındırılır. Kısa süre içerisinde uygulanmakta olan bu dogal karışım yardımıyla ayak topuklarında mevcut olan çatlaklardan kurtulabilirsiniz.
Ayak Topukların Oluşan Çatlaklar İçin Maske
1 fincan vazelin
Yarım limon suyu
5 adet aspirin
Deniz tuzu
Yukarıda belirtilen malzemeleri geniş bir kap içeirisnde harmanlayarak karıştıralım. Bir sonraki işlem için bekletelim. Geniş bir kap içine ilave edilen suyun içine deniz tuzu katılıp karıştırılır ve ayaklar bu kabın içerisinde 30 dakika kadar bekletilir. Ayaklar sudan çıkartılıp durulandıktan sonra hazırlamış olduğumuz ilk karışım, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklara sürülerek sabaha kadar bekletilir. Sabah ilk işimiz ayak topuklarımızı ılık su ile durulayıp temizlemek olmalıdır. Yaklaşık 10 günlük bir zaman dilimi içeirisinde ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar giderilecektir.
Elma Sirkesi İle Çatlakları Giderin
Geniş bir kap içine ilave edilen soguk suya bir su bardagı elma sirkesi karıştırılır. Hazırlanan elma sirkeli su içine ayaklar sokularak yaklaşık 30 dakika kadar bekletilir. Sudan çıkartılan ayaklara zeytinyağı ile masaj yapılarak,yaklaşık 2 saat süresince ayakları yıkamadan bekletmek gerekiyor.. Ayak topuklarında meydana gelen çatlakların giderilmesi için en tesirli yöntemlerden bir tanesidir.
Ayak Topukları İçin Alternatif Yağlar
Bilhassa kakao ve acıbadem yağı ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için tesirli yağ çeşitleridir. Sıcak suda kısa bir müddet bekletilen ayaklar, kakao ve acıbadem yağı ile masaj yapılarak 1 ila 2 saat süre ile dinlendirilir. Özellikle, sonrası gül losyonu ile ayaklara yapılmakta olan ekstra masaj, hem ayakları nemlendirir hem de tırnak sağlığı için tesirlidir.
Ayak Topuklarında Oluşan Çatlaklar İçin Ev Yapımı Krem
1 yemek kaşığı limon suyu ve 1 yemek kaşığı gliserinin harmanlanması neticesi meydana gelen bu krem, ayak topuklarında meydana gelen çatlaklar için epey tesirli bir yöntemdir. Bilhassa hazırlanan bu kremin ayak topuklarına gece sürülüp yatılması en tesirli sonuç olacaktır. Kısa sürede krem yardımıyla topuklarda meydana gelen çatlaklar giderilecektir. Ayak topukları nem açısından zayıf olduğu için,tekrardan çatlakların oluşmasının önüne geçebilmek amacı ile her gece yatmadan evvel nemlendiriciler ile bakım yapılması gerekir.
İlgili aramalar: ayak topuğu çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağı nasıl geçer, topuk çatlağına ne sürülür, topuk çatlağına ne iyi gelir
Lahana Çorbası Diyeti
1 HAFTADA 5 KİLO ZAYIFLATAN LAHANA ÇORBASI DİYETİ
Lahana çorbası ile zayıflama metodu uzun yıllardır var olan ve etkiyi görülmekte olan bir diyet metodudur. 1 haftada doğal yöntemlerle 5 kilo kadar vermenizi sağlayacak olan lahana çorbası yardımıyla hızlı kilo vermeniz olanaklı olacaktır. Aç kalmadan insanı tok tutan lahana çorbasıyla zayıflayabilirsiniz. Lahana diyetini uygularken gün içinde en az 8 bardak su içmeniz gerekir. 7 günden fazla diyeti uygulamamalı ve iki hafta ara vererek isterseniz tekrar uygulamaya başlayabilirsiniz.
Malzemelerimiz
* Yarım lahana
* 1 kase kereviz
* 1 kase yeşil biber
* 1 kase dilimlenmiş soğan
* 1 kase dilimlenmiş havuç
* 2 ya da 3 diş rendelenmiş sarımsak
* 4 kase tavuk suyu
* 400 gram domates
* 1 çay kaşığı kadar fesleğen
* Yarım çay kaşığı kadar tuz
* Yarım çay kaşığı kadar pul biber
* Karabiber
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 Hafta İçinde 5 Kilo Zayıflatan Lahana Çorbasının Hazırlanışı
* Zeytinyağı tencereye konur. Isındıktan sonra yeşil biber, kereviz, soğan ve havuç eklenir.
* Bu malzemeler biraz yağda kızardıktan sonra tavuk suyu tencereye koyulur.
* Doğranmış domateslerimiz ve lahana da tencereye eklenir.
* Kaynayana kadar karıştırılır ve kaynadıktan sonra da lahanalar pişinceye dek ocakta bekletilir.
* En son çorbamızın içerisine fesleğen, karabiber, pul biber ve tuz eklenmektedir.
1 Haftalık Lahana Diyeti Listesinin Örneği
Diyetin İlk günü
İlk gün istediğiniz kadar lahana çorbasıyla birlikte meyve yiyebilirsiniz.
Diyetin 2. Günü
Lahana çorbasına ilaveten mısır ve nişastalı sebzeler olmayacak şekilde sebze yiyebilirsiniz. Lahana çorbasına ilaveten diyet salatalar da yiyebilirsiniz.
Diyetin 3. Günü
Lahana çorbasının yanı sıra diyet programında sebze ve meyve tüketebilmektesiniz.
Diyetin 4. Günü
Lahana çorbasıyla yaptığınız diyetin 4. gününde muz, süt ve yoğurt tüketmeniz gerekir. Ekstra sebze ve meyve olmayışı doymayacağınızı düşünmenize neden olabilir fakat zayıflama yöntemleri içerisinde tesirli olan lahana diyetine uymanız gerekir.
Diyetin 5. Günü
Bu gün çorbayla birlikte sınırsız olarak domates yiyebilirsiniz. Aynı zamanda balık, tavuk veya hindi eti de tercih edebilirsiniz.
Diyetin 6. Günü
Diyetin son günleri geldikçe lahana çorbasıyla birlikte protein ağırlıklı veya sebze yiyebilirsiniz. Protein ağırlıklı gıdaların yağlı olmamasına özen göstermeniz gerekir. Sebzeleriyse diyet salata olarak tercih edebilirsiniz.
Diyetin 7. Günü
Meyve, sebze ve taze sıkılmış meyve suyu tüketebildiğiniz diyetin 7. gününde son günün keyfini yaşayacaksınız. Bu arada yaklaşık olarak 4 kilo verdiğinizi de fark edeceksiniz.
Diyetin 8. Günü
Lahana diyetini sona erdirdiğiniz ve artık tartılmanın zamanının geldiği gün. Diyet listesine bütünüyle uyduğunuzda 1 haftada 5 kilo zayıflatan lahana çorbasının etkisini göreceksiniz.
Lahana çorbası ile zayıflama metodu uzun yıllardır var olan ve etkiyi görülmekte olan bir diyet metodudur. 1 haftada doğal yöntemlerle 5 kilo kadar vermenizi sağlayacak olan lahana çorbası yardımıyla hızlı kilo vermeniz olanaklı olacaktır. Aç kalmadan insanı tok tutan lahana çorbasıyla zayıflayabilirsiniz. Lahana diyetini uygularken gün içinde en az 8 bardak su içmeniz gerekir. 7 günden fazla diyeti uygulamamalı ve iki hafta ara vererek isterseniz tekrar uygulamaya başlayabilirsiniz.
Malzemelerimiz
* Yarım lahana
* 1 kase kereviz
* 1 kase yeşil biber
* 1 kase dilimlenmiş soğan
* 1 kase dilimlenmiş havuç
* 2 ya da 3 diş rendelenmiş sarımsak
* 4 kase tavuk suyu
* 400 gram domates
* 1 çay kaşığı kadar fesleğen
* Yarım çay kaşığı kadar tuz
* Yarım çay kaşığı kadar pul biber
* Karabiber
* 2 çorba kaşığı zeytinyağı
1 Hafta İçinde 5 Kilo Zayıflatan Lahana Çorbasının Hazırlanışı
* Zeytinyağı tencereye konur. Isındıktan sonra yeşil biber, kereviz, soğan ve havuç eklenir.
* Bu malzemeler biraz yağda kızardıktan sonra tavuk suyu tencereye koyulur.
* Doğranmış domateslerimiz ve lahana da tencereye eklenir.
* Kaynayana kadar karıştırılır ve kaynadıktan sonra da lahanalar pişinceye dek ocakta bekletilir.
* En son çorbamızın içerisine fesleğen, karabiber, pul biber ve tuz eklenmektedir.
1 Haftalık Lahana Diyeti Listesinin Örneği
Diyetin İlk günü
İlk gün istediğiniz kadar lahana çorbasıyla birlikte meyve yiyebilirsiniz.
Diyetin 2. Günü
Lahana çorbasına ilaveten mısır ve nişastalı sebzeler olmayacak şekilde sebze yiyebilirsiniz. Lahana çorbasına ilaveten diyet salatalar da yiyebilirsiniz.
Diyetin 3. Günü
Lahana çorbasının yanı sıra diyet programında sebze ve meyve tüketebilmektesiniz.
Diyetin 4. Günü
Lahana çorbasıyla yaptığınız diyetin 4. gününde muz, süt ve yoğurt tüketmeniz gerekir. Ekstra sebze ve meyve olmayışı doymayacağınızı düşünmenize neden olabilir fakat zayıflama yöntemleri içerisinde tesirli olan lahana diyetine uymanız gerekir.
Diyetin 5. Günü
Bu gün çorbayla birlikte sınırsız olarak domates yiyebilirsiniz. Aynı zamanda balık, tavuk veya hindi eti de tercih edebilirsiniz.
Diyetin 6. Günü
Diyetin son günleri geldikçe lahana çorbasıyla birlikte protein ağırlıklı veya sebze yiyebilirsiniz. Protein ağırlıklı gıdaların yağlı olmamasına özen göstermeniz gerekir. Sebzeleriyse diyet salata olarak tercih edebilirsiniz.
Diyetin 7. Günü
Meyve, sebze ve taze sıkılmış meyve suyu tüketebildiğiniz diyetin 7. gününde son günün keyfini yaşayacaksınız. Bu arada yaklaşık olarak 4 kilo verdiğinizi de fark edeceksiniz.
Diyetin 8. Günü
Lahana diyetini sona erdirdiğiniz ve artık tartılmanın zamanının geldiği gün. Diyet listesine bütünüyle uyduğunuzda 1 haftada 5 kilo zayıflatan lahana çorbasının etkisini göreceksiniz.
Vajinal Enfeksiyon
VAJİNAL ENFEKSİYON NEDİR?
Vajinanın akıntı; koku, tahriş ve kaşıntı ile oluşan iltihaplanma halidir. Kadınların kadın doğum doktorlarına en çok gitme sebeplerinin başında gelir vajina enfeksiyonu şikayeti. Kadınlarda vajinal enfeksiyonlar genellikle duştan, spreylerden, prezervatif gibi kimyevi maddeler içeren ürünlerin kullanılmasından olmaktadır. Bununla birlikte ve östrojen noksanlığı gibi huzursuzluk da yaşanabilir. Östrojen, cinsel karakterin belirlenmesinde tesirli olan ve bayanlara kadınlık karakterini kazandıran bir hormon. Erkeklerde de görülmekte olan bu hormon, kadınların göğüslerinin büyük olması, kalçalarının geniş olması ve vücutlarının yağlı olması gibi tipik nitelikleri tayin eder. Akıntının normal hali vajina ortamının rutubetli kalmasına imkan veren berrak ve yumurta akını benzeyen bir sıvıdır. Bu sıvı bir anlam ifade etmez. Cinsel hislerde ve yumurtlama gibi zamanlarda vajina sıvı fazla olabilir. Fakat bu akıntı bir hastalık belirtisi olmaz. Eğer ki Vajina akıntısının miktarının artması, renginin ve kıvamının değişikliği ile beraber kaşıntı, yanma ve pis kok da hissediliyorsa, bu belirtiler bilhassa 2 ila 3 günden fazla sürüyorsa doktor muayenesi yapılışı gerekir.
Vajinanın akıntı; koku, tahriş ve kaşıntı ile oluşan iltihaplanma halidir. Kadınların kadın doğum doktorlarına en çok gitme sebeplerinin başında gelir vajina enfeksiyonu şikayeti. Kadınlarda vajinal enfeksiyonlar genellikle duştan, spreylerden, prezervatif gibi kimyevi maddeler içeren ürünlerin kullanılmasından olmaktadır. Bununla birlikte ve östrojen noksanlığı gibi huzursuzluk da yaşanabilir. Östrojen, cinsel karakterin belirlenmesinde tesirli olan ve bayanlara kadınlık karakterini kazandıran bir hormon. Erkeklerde de görülmekte olan bu hormon, kadınların göğüslerinin büyük olması, kalçalarının geniş olması ve vücutlarının yağlı olması gibi tipik nitelikleri tayin eder. Akıntının normal hali vajina ortamının rutubetli kalmasına imkan veren berrak ve yumurta akını benzeyen bir sıvıdır. Bu sıvı bir anlam ifade etmez. Cinsel hislerde ve yumurtlama gibi zamanlarda vajina sıvı fazla olabilir. Fakat bu akıntı bir hastalık belirtisi olmaz. Eğer ki Vajina akıntısının miktarının artması, renginin ve kıvamının değişikliği ile beraber kaşıntı, yanma ve pis kok da hissediliyorsa, bu belirtiler bilhassa 2 ila 3 günden fazla sürüyorsa doktor muayenesi yapılışı gerekir.
25 Ocak 2016 Pazartesi
C Vitamini Soğuk Algınlığına İyi Gelir Mi?
Dengeli beslenmeyen ve kafi miktarda Vitamin C almayan insanların soğuk algınlığı geçirme riski ve grip gibi hastalıklara yakalanma riski daha fazla olur.
Diyetisyen Yaşam Koçu Gizem Şeber; vitaminlerin ve minerallerin, bağışıklık sistemimiz üstündeki tesirleri yadsınamaz diyor. Neredeyse her birinin ayrı bir görevi bulunmakta. Vitamin ve mineral yetersizliği durumunda vücut direncinin azaldığı, hastalıklara daha basit yakalanıldığı ve hastalık süresinin daha uzun olabileceği uzun zamandır bilinen gerçekler. C vitamininin bağışıklık sistemi haricinde da bedenimizde mühim görevleri bulunmakta. Fakat bağışıklık sistemi için önemi ayrı.
Doku tamamiyetini sağlayan kollajenlerin sentezinde görev alması ve vücutta demir mineralinin daha iyi kullanımı görevleri bile bağışıklık sistemini destekleyen olgular. Bundan başka antioksidan olması ve vücutta meydana gelen zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olması sebebiyle hem bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor hem de kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor. Vitamin C yetersizliğinde; vücut direnci azalıyor, diş etlerinde kanama oluşabiliyor, damarlarda kanama kolaylaşabiliyor ve birtakım vitamin ve minerallerin vücutta bulunan yararlı tesirleri azalıyor.
Bilenin tam tersi portakal, mandalina, limon gibi turunçgiller Vitamin C içerseler de, C vitamininin en zengin kaynağı değiller. Maydanoz ve asma yaprağı C vitamininin en zengin kaynakları. Fakat günlük tüketim miktarları genelde sınırlı olduğu için ötürü günlük ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalabiliyorlar. Çilek ve kuşburnu da Vitamin C muhteviyatı fazla olan meyvelerden. Yeşil biber ve kivi başka en iyi Vitamin C kaynakları. Aynı oranda olmasa bile bütün meyve ve sebzelerde Vitamin C bulunduğunu da hatırlatmak gerek. 1 adet kivi, günlük Vitamin C gereksiniminin yaklaşık %80’ini, bir tane portakal ise yaklaşık %49’unu karşılar.
C VİTAMİNİ DESTEĞİNİ KİMLER ALMALI?
Yapılan birçok bilimsel araştırmaya göre, uzun süren ve yüksek tempolu egzersiz yapanların Vitamin C desteği kullanması gerekebilmektedir. Zira spordan hemen sonra vücutta serbest radikal –zararlı madde miktarında artma gözleniyor. Sigara içenlerin Vitamin C ihtiyacı, sigara kullanmayanlara göre daha fazla. Zira sigara da vücutta zararlı maddelerin artışına neden olmaktadır. Fakat bilinçsiz Vitamin C desteği uzun süreçte böbrek taşı rizikosu yaratabileceğinden ötürü, kişiler Vitamin C desteği başlama dan evvel mutlak suretle doktorlarına danışmalılar.
SOĞUK ALGINLIĞINA C VİTAMİNİ İYİ GELİR Mİ?
Bu konudaki tartışmalar ve bilimsel çalışmalar günümüzde hala devam etmektedir. Finlandiya’da yapılmakta olan bir çalışmada, ek Vitamin C almanın soğuk algınlığına yakalanma oranını %80’e kadar azaltabileceği belirlenmiş olsa bile, bu çalışma yoğun egzersiz yapanlarda gerçekleştiği için, hareketsiz kişilerde sonuç net olmaz. Başka çalışmalar da ise, soğuk algınlığı süresini kısaltmaya yardımcı olduğunu fakat hastalığın gidişatını değiştirmediği ortaya çıkmış durumda. Günde 1 gram Vitamin C alımının olumlu yönde tesirleri olabilir. Erkeklerin günlük Vitamin C ihtiyacı 90 mg, kadınların 75 mg’dır.
GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACINIZI KARŞILAYIN
C VİTAMİNİ KÜRÜ
1 porsiyonu günlük Vitamin C gereksinmesinin tamamından fazlasını karşılar.
Karışık Meyve suyu (1 kişilik)
2 adet kivi
2 adet portakal
2 dilim ananas
Hazırlanışı: Bütün meyveleri yıkayın, soyun. Tüm malzemeleri blenderdan geçirin. Her seferinde taze hazırlayın, bekleme Vitamin C kaybına neden olur.
İlgili aramalar: soğuk algınlığına mandalina iyi gelir mi, portakal soğuk algınlığına iyi geliyor mu, c vitamini soluk algınlığına iyi gelir mi
Diyetisyen Yaşam Koçu Gizem Şeber; vitaminlerin ve minerallerin, bağışıklık sistemimiz üstündeki tesirleri yadsınamaz diyor. Neredeyse her birinin ayrı bir görevi bulunmakta. Vitamin ve mineral yetersizliği durumunda vücut direncinin azaldığı, hastalıklara daha basit yakalanıldığı ve hastalık süresinin daha uzun olabileceği uzun zamandır bilinen gerçekler. C vitamininin bağışıklık sistemi haricinde da bedenimizde mühim görevleri bulunmakta. Fakat bağışıklık sistemi için önemi ayrı.
Doku tamamiyetini sağlayan kollajenlerin sentezinde görev alması ve vücutta demir mineralinin daha iyi kullanımı görevleri bile bağışıklık sistemini destekleyen olgular. Bundan başka antioksidan olması ve vücutta meydana gelen zararlı maddelerin atılmasına yardımcı olması sebebiyle hem bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor hem de kansere karşı koruma sağladığı düşünülüyor. Vitamin C yetersizliğinde; vücut direnci azalıyor, diş etlerinde kanama oluşabiliyor, damarlarda kanama kolaylaşabiliyor ve birtakım vitamin ve minerallerin vücutta bulunan yararlı tesirleri azalıyor.
Bilenin tam tersi portakal, mandalina, limon gibi turunçgiller Vitamin C içerseler de, C vitamininin en zengin kaynağı değiller. Maydanoz ve asma yaprağı C vitamininin en zengin kaynakları. Fakat günlük tüketim miktarları genelde sınırlı olduğu için ötürü günlük ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalabiliyorlar. Çilek ve kuşburnu da Vitamin C muhteviyatı fazla olan meyvelerden. Yeşil biber ve kivi başka en iyi Vitamin C kaynakları. Aynı oranda olmasa bile bütün meyve ve sebzelerde Vitamin C bulunduğunu da hatırlatmak gerek. 1 adet kivi, günlük Vitamin C gereksiniminin yaklaşık %80’ini, bir tane portakal ise yaklaşık %49’unu karşılar.
C VİTAMİNİ DESTEĞİNİ KİMLER ALMALI?
Yapılan birçok bilimsel araştırmaya göre, uzun süren ve yüksek tempolu egzersiz yapanların Vitamin C desteği kullanması gerekebilmektedir. Zira spordan hemen sonra vücutta serbest radikal –zararlı madde miktarında artma gözleniyor. Sigara içenlerin Vitamin C ihtiyacı, sigara kullanmayanlara göre daha fazla. Zira sigara da vücutta zararlı maddelerin artışına neden olmaktadır. Fakat bilinçsiz Vitamin C desteği uzun süreçte böbrek taşı rizikosu yaratabileceğinden ötürü, kişiler Vitamin C desteği başlama dan evvel mutlak suretle doktorlarına danışmalılar.
SOĞUK ALGINLIĞINA C VİTAMİNİ İYİ GELİR Mİ?
Bu konudaki tartışmalar ve bilimsel çalışmalar günümüzde hala devam etmektedir. Finlandiya’da yapılmakta olan bir çalışmada, ek Vitamin C almanın soğuk algınlığına yakalanma oranını %80’e kadar azaltabileceği belirlenmiş olsa bile, bu çalışma yoğun egzersiz yapanlarda gerçekleştiği için, hareketsiz kişilerde sonuç net olmaz. Başka çalışmalar da ise, soğuk algınlığı süresini kısaltmaya yardımcı olduğunu fakat hastalığın gidişatını değiştirmediği ortaya çıkmış durumda. Günde 1 gram Vitamin C alımının olumlu yönde tesirleri olabilir. Erkeklerin günlük Vitamin C ihtiyacı 90 mg, kadınların 75 mg’dır.
GÜNLÜK C VİTAMİNİ İHTİYACINIZI KARŞILAYIN
C VİTAMİNİ KÜRÜ
1 porsiyonu günlük Vitamin C gereksinmesinin tamamından fazlasını karşılar.
Karışık Meyve suyu (1 kişilik)
2 adet kivi
2 adet portakal
2 dilim ananas
Hazırlanışı: Bütün meyveleri yıkayın, soyun. Tüm malzemeleri blenderdan geçirin. Her seferinde taze hazırlayın, bekleme Vitamin C kaybına neden olur.
İlgili aramalar: soğuk algınlığına mandalina iyi gelir mi, portakal soğuk algınlığına iyi geliyor mu, c vitamini soluk algınlığına iyi gelir mi
Basit Kalori Yakma Yöntemleri
Basit Kalori Yakma Yöntemleri
Diyet yapmadan, sıkıcı kurallar denizinde boğulmadan kilo kaybetmek ister misiniz? Bu soruya cevabınız evetse bu yazıyı mutlak suretle okumanız gerekir. Basit önerilerle diyet yapmadan 500 kalori harcayarak kısa zamanda ne olduğunu bile anlamadan fit bir bedene sahip olmanız olanaklı. Yapmanız gerekli olan tek şey; kendinize yeni bir program oluşturmak ve bu programı uygulamak.
Kahvaltı alışkanlığınızı değiştirerek 500 kaloriden kurtuluk
Kahvaltıda beyaz ekmek, poğaça, simit tüketmek gibi alışkanlıklarınız var ise hemen bırakın. Saymış olduğumuz bu kalorili ve sağlıksız besinleri tüksetmek yerine yulaf ezmesi + süt + taze meyve tercih ederseniz kahvaltıda alacak olduğunuz boş 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz. Üstelik sağlıklı bir tercih de yapmış olursunuz. Yulaf ayrıca sizi uzun süre tok tutacaktır.
Hareket etmekten kaçınmayın
15 dakikalık tempolu yürüyüşün, tam 100 kalori yaktırdığını biliyor musunuz? Günlük düzenli yürüyüş yapın ve daha fazla hareket etmeyi yaşam felsefeniz haline getirin. Bu şekilde 500 kalori yakmanız çok ama çok kolay. Asansör kullanmayı unutun, birkaç durak önce inip yürümeyi tercih edin.
Yemekleri yerken iyice çiğneyin
Yiyeceklerinizi daha çok çiğnemek sizin daha çabuk doymanıza ve ötürüyle daha az kalori almanıza yardımcı olacaktı. Yapılan incelemeler yiyeceği 40 defa çiğneyenlerin, 15 defa çiğneyenlerden %12 oranında daha az kalori aldığını kanıtlamıştır. O halde yiyecekleri tüketirken mutlak suretle fazla çiğnemeye özen gösterin.
İçeceklerinize dikkat edin
Şekerli içecekler, alkol ve kremalı kahvelerin kalori deposu olduğunu unutmayın. Şekerli içecekler yerine evde taze meyve sularınızı kendiniz hazırlarsanız en az 500 kaloriden kaçınmış olursunuz. Elbette meyve suyunuza şeker ilave etmeyerek.
Tabağınızdakileri illa bitireceğim diye uğraşmayın
Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsini bitirmeye uğraşmayın. Her öğünde tabağınızın mutlak suretle çeyreği kadarını yemeden bırakın . Böylelikle gün içerisinde 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz.
İlgili aramalar: basit kalori yakma yöntemleri, spor yapmadan kalori yakma, diyet yapmadan kalori yakma
Diyet yapmadan, sıkıcı kurallar denizinde boğulmadan kilo kaybetmek ister misiniz? Bu soruya cevabınız evetse bu yazıyı mutlak suretle okumanız gerekir. Basit önerilerle diyet yapmadan 500 kalori harcayarak kısa zamanda ne olduğunu bile anlamadan fit bir bedene sahip olmanız olanaklı. Yapmanız gerekli olan tek şey; kendinize yeni bir program oluşturmak ve bu programı uygulamak.
Kahvaltı alışkanlığınızı değiştirerek 500 kaloriden kurtuluk
Kahvaltıda beyaz ekmek, poğaça, simit tüketmek gibi alışkanlıklarınız var ise hemen bırakın. Saymış olduğumuz bu kalorili ve sağlıksız besinleri tüksetmek yerine yulaf ezmesi + süt + taze meyve tercih ederseniz kahvaltıda alacak olduğunuz boş 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz. Üstelik sağlıklı bir tercih de yapmış olursunuz. Yulaf ayrıca sizi uzun süre tok tutacaktır.
Hareket etmekten kaçınmayın
15 dakikalık tempolu yürüyüşün, tam 100 kalori yaktırdığını biliyor musunuz? Günlük düzenli yürüyüş yapın ve daha fazla hareket etmeyi yaşam felsefeniz haline getirin. Bu şekilde 500 kalori yakmanız çok ama çok kolay. Asansör kullanmayı unutun, birkaç durak önce inip yürümeyi tercih edin.
Yemekleri yerken iyice çiğneyin
Yiyeceklerinizi daha çok çiğnemek sizin daha çabuk doymanıza ve ötürüyle daha az kalori almanıza yardımcı olacaktı. Yapılan incelemeler yiyeceği 40 defa çiğneyenlerin, 15 defa çiğneyenlerden %12 oranında daha az kalori aldığını kanıtlamıştır. O halde yiyecekleri tüketirken mutlak suretle fazla çiğnemeye özen gösterin.
İçeceklerinize dikkat edin
Şekerli içecekler, alkol ve kremalı kahvelerin kalori deposu olduğunu unutmayın. Şekerli içecekler yerine evde taze meyve sularınızı kendiniz hazırlarsanız en az 500 kaloriden kaçınmış olursunuz. Elbette meyve suyunuza şeker ilave etmeyerek.
Tabağınızdakileri illa bitireceğim diye uğraşmayın
Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsini bitirmeye uğraşmayın. Her öğünde tabağınızın mutlak suretle çeyreği kadarını yemeden bırakın . Böylelikle gün içerisinde 500 kaloriden kurtulmuş olursunuz.
İlgili aramalar: basit kalori yakma yöntemleri, spor yapmadan kalori yakma, diyet yapmadan kalori yakma
Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?
Açlık Duygusu Nasıl Bastırılır?
Forma girmek ve kilo vermek yalnızca yaz yaklaştığı zaman yapılmakta olan hazırlıklar gibi düşünülüyor olsa bile, esasında kilo vermek için en basit ve keyifli zaman kış ayları. Hem acele etmeden ve yeteri kadar zamana sahipken kilo verebilir, hem de sporla, bedeninizi rahatça şekle sokabilirsiniz.
Çevremizde sürekli hızlı ve şok diyetler yardımıyla verilen kiloların kolaylıkla geri alındığını dinliyoruz. Hızlı ve şok diyetler, genel olarak yalnızca 1 ila 2 gün sürer, ve bariz bir kiloyu verdikten sonra, bedenin kilo vermesinin durması neticesinde bedeni birazcık şaşırtmak amacıyla yapılmakta olan ara geçiş dönemleri için hazırlanmıştır. Fakat 20 kilo kaybetmek isteyen de 10 kilo kaybetmek isteyen de 1 ila 2 günlük şok diyetlerden medet umunca, metabolizması bozulmuş insanlarla karşılaşmaya başladık. Hızlı kilo vermek sizin için sorunu ortadan kaldırmış gibi görünse de esasında önemli olan devamlılığını sağlamak. Yani verdiğiniz kiloları, kalıcı hale getirip, yemek istediklerinizden vazgeçmeden, yalnızca yiyecek denetimi ve bir kaç değişiklikle hayat tarzınızı yeniden şekillendirmek. Kilo vermek her kadının aklında olan, belki de günlük olarak başlamak amacıyla adım attığımız ama devamını getiremediğimiz bir şey. Kilo vermek, önce gerçekten karar vermekle olmaktadır. Yaşam kalitenizi yükseltmeyi hedeflemeli ve sağlıklı olmanız gerekir. Hiçbir zaman kendinizi bir başkasının bedeni ve zayıflığıyla kıyaslamayın. Herkesin vücut yapısı değişiktir.Eğer basenleriniz geniş ise, zayıfladığınızda basenleriniz birazcık incelecek ama şeklini aynen koruyacaktır.
Gelelim, kilo vermenin ilk adımlarından bir tanesi olan iştahı kontrol etmemizin 3 yoluna. İştahı kontrol etmek oldukça zor bir iştir aslında. İlk olarak iştahlı olduğunuzu ve neleri yanlış yaptığınızı bulmanız gerekiyor ve bu konu ile ilgili kendinize de dürüst olmanız gerekir. Bir dilim kekten bir şey olmaz yakarım diye düşünüyorsanız bu konuda yanılıyorsunuz. Hem şeker, hem yağ, hem de unu yakabilmeniz için epey uzun bir süre spor yapmanız gerekir. Hem de yalnızca 1 dilim kek için. Eğer aşağıdaki maddeleri uygularsanız, emin olun iştahınız bir nebze de olsa kesilecektir. İlk olarak kilo vermeyi gerçekten isteyeceksiniz ve aşağıdaki maddeleri kendinize devamlı hatırlatacaksınız.
Sabah Kahvaltınızı Atlamayın!
Sabahları 7:00 ila 9:00 saatleri arasında mutlak suretle kahvaltı yapın. Kahvaltıda, poğaçalar, aşırı yağlı şeyler yerine, klasik türk kahvaltılarını tercih edin. Ve mutlak suretle bu saatlere uymanız gerekir.
Acıkma ile susuzluğu ayırt edin! Aç değilsiniz, su için!
Evet yanlış okumadınız. Canınız bir şeyler istediğinde, mesela bisküvi, atıştırmalık şeyler, farklı yemekler… Çoğu zaman, yakın saatlerde yemek yediğinizde de canınız bir şeyler atıştırmak isteyebilmektedir. Böyle zamanlarda esasında acıkmıyorsunuz da bedeniniz susuz kaldığı için beyninize giden sinyaller karışıyor. Sabah, öğle, akşam devamlı su içmeniz gerekir. Büyük bardaklarda içemiyorsanız suları, küçük bardaklarda içmeye çalışın. Canınız atıştırmalık bir şeyler istediği her an su için ve en az yarım saat bekleyin. Eğer hala canınız bir şeyler istiyorsa, belki birazcık kuruyemişle geçiştirebilirsiniz.
Hareketlenin, Yürüyün, Hantal olmayın, Üşenmeyin!
Hareket etmek, iştahınızı kapatacaktır! Bedeniniz hareketsiz kaldığı zaman daha da ağırlaşır ve o his katiyyen peşinizi bırakmaz. Kendinizi daha halsiz, daha yorgun hissedersiniz. Her gün hareket edip, yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin. Her gün spor temposunda olmasa bile mutlak suretle yarım saat yürüyüş yapın. İştahınızın azaldığını hissedeceksiniz!
İlgili aramalar: açlık duygusu nasıl bastırılır, açlık nasıl bastırılır, iştah nasıl kapatılır, iştahı nasıl kapatırız, karnımızın acıkmasını nasıl engelleriz, açlık hissini önleme
Forma girmek ve kilo vermek yalnızca yaz yaklaştığı zaman yapılmakta olan hazırlıklar gibi düşünülüyor olsa bile, esasında kilo vermek için en basit ve keyifli zaman kış ayları. Hem acele etmeden ve yeteri kadar zamana sahipken kilo verebilir, hem de sporla, bedeninizi rahatça şekle sokabilirsiniz.
Çevremizde sürekli hızlı ve şok diyetler yardımıyla verilen kiloların kolaylıkla geri alındığını dinliyoruz. Hızlı ve şok diyetler, genel olarak yalnızca 1 ila 2 gün sürer, ve bariz bir kiloyu verdikten sonra, bedenin kilo vermesinin durması neticesinde bedeni birazcık şaşırtmak amacıyla yapılmakta olan ara geçiş dönemleri için hazırlanmıştır. Fakat 20 kilo kaybetmek isteyen de 10 kilo kaybetmek isteyen de 1 ila 2 günlük şok diyetlerden medet umunca, metabolizması bozulmuş insanlarla karşılaşmaya başladık. Hızlı kilo vermek sizin için sorunu ortadan kaldırmış gibi görünse de esasında önemli olan devamlılığını sağlamak. Yani verdiğiniz kiloları, kalıcı hale getirip, yemek istediklerinizden vazgeçmeden, yalnızca yiyecek denetimi ve bir kaç değişiklikle hayat tarzınızı yeniden şekillendirmek. Kilo vermek her kadının aklında olan, belki de günlük olarak başlamak amacıyla adım attığımız ama devamını getiremediğimiz bir şey. Kilo vermek, önce gerçekten karar vermekle olmaktadır. Yaşam kalitenizi yükseltmeyi hedeflemeli ve sağlıklı olmanız gerekir. Hiçbir zaman kendinizi bir başkasının bedeni ve zayıflığıyla kıyaslamayın. Herkesin vücut yapısı değişiktir.Eğer basenleriniz geniş ise, zayıfladığınızda basenleriniz birazcık incelecek ama şeklini aynen koruyacaktır.
Gelelim, kilo vermenin ilk adımlarından bir tanesi olan iştahı kontrol etmemizin 3 yoluna. İştahı kontrol etmek oldukça zor bir iştir aslında. İlk olarak iştahlı olduğunuzu ve neleri yanlış yaptığınızı bulmanız gerekiyor ve bu konu ile ilgili kendinize de dürüst olmanız gerekir. Bir dilim kekten bir şey olmaz yakarım diye düşünüyorsanız bu konuda yanılıyorsunuz. Hem şeker, hem yağ, hem de unu yakabilmeniz için epey uzun bir süre spor yapmanız gerekir. Hem de yalnızca 1 dilim kek için. Eğer aşağıdaki maddeleri uygularsanız, emin olun iştahınız bir nebze de olsa kesilecektir. İlk olarak kilo vermeyi gerçekten isteyeceksiniz ve aşağıdaki maddeleri kendinize devamlı hatırlatacaksınız.
Sabah Kahvaltınızı Atlamayın!
Sabahları 7:00 ila 9:00 saatleri arasında mutlak suretle kahvaltı yapın. Kahvaltıda, poğaçalar, aşırı yağlı şeyler yerine, klasik türk kahvaltılarını tercih edin. Ve mutlak suretle bu saatlere uymanız gerekir.
Acıkma ile susuzluğu ayırt edin! Aç değilsiniz, su için!
Evet yanlış okumadınız. Canınız bir şeyler istediğinde, mesela bisküvi, atıştırmalık şeyler, farklı yemekler… Çoğu zaman, yakın saatlerde yemek yediğinizde de canınız bir şeyler atıştırmak isteyebilmektedir. Böyle zamanlarda esasında acıkmıyorsunuz da bedeniniz susuz kaldığı için beyninize giden sinyaller karışıyor. Sabah, öğle, akşam devamlı su içmeniz gerekir. Büyük bardaklarda içemiyorsanız suları, küçük bardaklarda içmeye çalışın. Canınız atıştırmalık bir şeyler istediği her an su için ve en az yarım saat bekleyin. Eğer hala canınız bir şeyler istiyorsa, belki birazcık kuruyemişle geçiştirebilirsiniz.
Hareketlenin, Yürüyün, Hantal olmayın, Üşenmeyin!
Hareket etmek, iştahınızı kapatacaktır! Bedeniniz hareketsiz kaldığı zaman daha da ağırlaşır ve o his katiyyen peşinizi bırakmaz. Kendinizi daha halsiz, daha yorgun hissedersiniz. Her gün hareket edip, yürüyüş yapmayı alışkanlık haline getirin. Her gün spor temposunda olmasa bile mutlak suretle yarım saat yürüyüş yapın. İştahınızın azaldığını hissedeceksiniz!
İlgili aramalar: açlık duygusu nasıl bastırılır, açlık nasıl bastırılır, iştah nasıl kapatılır, iştahı nasıl kapatırız, karnımızın acıkmasını nasıl engelleriz, açlık hissini önleme
24 Ocak 2016 Pazar
Romatizma niçin olur?
Romatizma niçin olur?
Romatizmanın sebepleri halen tam anlamda bilinmemektedir. Fakat mikropların oluşturduğu romatizmalar, GUT hastalığı ve akut eklem romatizmasının sebepleri bilinmektedir. Bunların meydana gelmesine neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) etkenler , yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi etkenlerdir. Her romatizma tipinin görülme yaşı değişir ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha da çoktur. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme olasılığı daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya bu hastalık da görev alır.Her ne olursa olsun bu romatizma hastalıkları kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan bölümleri kapsamaktadır. Hastada ilk olarak ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde belirtiler oluşur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Ayrıca romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Derimizi ve iç organlarımızı saran romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı şikayetleri olur.. Hastanın en fazla şikayeti ağrıdır.
Romatizmanın sebepleri halen tam anlamda bilinmemektedir. Fakat mikropların oluşturduğu romatizmalar, GUT hastalığı ve akut eklem romatizmasının sebepleri bilinmektedir. Bunların meydana gelmesine neden olarak genetik(aileden gelen/kalıtsal) etkenler , yaş, cinsiyet, bazı ilaçlar, kaza sonucu oluşan zedelenmeler, iklim gibi etkenlerdir. Her romatizma tipinin görülme yaşı değişir ve bununla birlikte kadınlarda görülme sıklığı daha da çoktur. Belkemiği romatizması, gut gibi romatizmal hastalıklar ise genetik olabilir. Ayrıca rutubetli ve soğuk yerlerde görülme olasılığı daha fazladır. Psikolojik nedenler, travmalar da ortaya bu hastalık da görev alır.Her ne olursa olsun bu romatizma hastalıkları kasları, iç organları, eklemleri özellikle hareketimizi sağlayan bölümleri kapsamaktadır. Hastada ilk olarak ağrı, şişlik, hareket sınırlanması, sakatlık, şekil bozukluğu, kalp sorunları, gözde belirtiler oluşur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler gibi belirtiler vardır. Ayrıca romatizma, deride ve iç organlarda ortaya çıkabilir. Derimizi ve iç organlarımızı saran romatizmada ise döküntü, kızarıklık, iştah azalması, gözde kaşınma, kızarıklık, saç dökülmesi, güneşe karşı hassasiyet, karın ağrısı, bel, sırt, topuk ağrısı şikayetleri olur.. Hastanın en fazla şikayeti ağrıdır.
Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?
Sinüzit Tedavisi Var Mıdır?
Sinüzit tedavisi olan bir hastalıktır. Doktor muayenesinden sonra ilaç tedavisine başlanır. Ana tedavisi antibiyotik ilaçlarıdır. Ayrıca sinüsün burun içine açılan bölümdeki şişkinliği ve tıkanıklığı acıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlara dekonjestanlardır. Fakat balgam çok koyu ise yumuşatıcı ilaçlarda ek olarak kullanılır. Buhar solumak veya tuzlu sular da sinüs drenajını rahatlatır. Bununla birlikte doktorun diğer bir önerisi bol bol su içmektir. Özellikle sıcak bitkisel çaylar mesala ıhlamur oldukça faydalıdır ve bol bol içilmelidir. Sinüzit ilaçla iyileşme göstermezse ameliyat söz konusudur. Sinüzit ameliyatındaki amaç kronik sinüzitte kapanmış olan delikte enfeksiyonun temizlenmesidir. Burundaki normal anatomi ve mukozal dokuyu koruyarak, sinüs ağzındaki tıkanıklığı gidermek ile normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu sağlamaktır. Endoskopik teknikle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Fakat yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Sinüzite çok fazla yakalanan kişilerin yazın özellikle havuzda derine dalmaması ve kafasını suya sokmaması gerekir.
Sinüzit tedavisi olan bir hastalıktır. Doktor muayenesinden sonra ilaç tedavisine başlanır. Ana tedavisi antibiyotik ilaçlarıdır. Ayrıca sinüsün burun içine açılan bölümdeki şişkinliği ve tıkanıklığı acıcı ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlara dekonjestanlardır. Fakat balgam çok koyu ise yumuşatıcı ilaçlarda ek olarak kullanılır. Buhar solumak veya tuzlu sular da sinüs drenajını rahatlatır. Bununla birlikte doktorun diğer bir önerisi bol bol su içmektir. Özellikle sıcak bitkisel çaylar mesala ıhlamur oldukça faydalıdır ve bol bol içilmelidir. Sinüzit ilaçla iyileşme göstermezse ameliyat söz konusudur. Sinüzit ameliyatındaki amaç kronik sinüzitte kapanmış olan delikte enfeksiyonun temizlenmesidir. Burundaki normal anatomi ve mukozal dokuyu koruyarak, sinüs ağzındaki tıkanıklığı gidermek ile normal sinüs drenajını ve fonksiyonunu sağlamaktır. Endoskopik teknikle ameliyat yapılmaya başlandıktan sonra sinüzitin tekrarlama oranı son derece düşmüştür. Fakat yine de özellikle alerjinin rol oynadığı sinüzitlerde tekrar problem oluşması görülebilir. Sinüzite çok fazla yakalanan kişilerin yazın özellikle havuzda derine dalmaması ve kafasını suya sokmaması gerekir.
Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?
Ultrason hangi hastalıklarda çekilir?
Ultrason günümüzde kullanılan radyasyon içermeyen bir işlemdir. Genelde hastalıkların görülmesine yardımcı olur. Ultrason en çok karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, mesane, yumurtalıklar ve rahim gibi karın içi organların görüntülenmesi için uygulanır ve ultrason doktor değerlendirir tanısını katar. Ultrason çekimine en çok gelen hastalar karın ağrısı şikayeti çeken hastalardır. Karaciğer ve dalak gibi karın içi organların büyümesi, safra kesesi ve böbrek taşları, apandisit, yumurtalık kistleri ve karın içindeki tümörler ultrason ile teşhis edilebilen hastalıklardan bir kısmıdır. Ultrason çekiminde şikayete göre aç veya yok çekilenler vardır. Karın içindeki organların ultrasonu için hastanın aç karnına olması gerekir. Bunun yanında mesane, yumurtalıklar ve rahimin incelenmesi için hasta idrarına sıkışık olmalıdır. Ultrason çekimi için gereken bu kadardır. Çekilme sırasında Hasta sırt üstü yatar. Cilt üzerine jel sürülür. "Prob" adı verilen cihaz ile karın içindeki organlar cilt üzerinden ayrıntılı olarak bakılır. Bugüne kadar gebelikte ve diğer hastalıklarda yan etkisi olmamıştır.
Ultrason günümüzde kullanılan radyasyon içermeyen bir işlemdir. Genelde hastalıkların görülmesine yardımcı olur. Ultrason en çok karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, mesane, yumurtalıklar ve rahim gibi karın içi organların görüntülenmesi için uygulanır ve ultrason doktor değerlendirir tanısını katar. Ultrason çekimine en çok gelen hastalar karın ağrısı şikayeti çeken hastalardır. Karaciğer ve dalak gibi karın içi organların büyümesi, safra kesesi ve böbrek taşları, apandisit, yumurtalık kistleri ve karın içindeki tümörler ultrason ile teşhis edilebilen hastalıklardan bir kısmıdır. Ultrason çekiminde şikayete göre aç veya yok çekilenler vardır. Karın içindeki organların ultrasonu için hastanın aç karnına olması gerekir. Bunun yanında mesane, yumurtalıklar ve rahimin incelenmesi için hasta idrarına sıkışık olmalıdır. Ultrason çekimi için gereken bu kadardır. Çekilme sırasında Hasta sırt üstü yatar. Cilt üzerine jel sürülür. "Prob" adı verilen cihaz ile karın içindeki organlar cilt üzerinden ayrıntılı olarak bakılır. Bugüne kadar gebelikte ve diğer hastalıklarda yan etkisi olmamıştır.
23 Ocak 2016 Cumartesi
Sinüzit Belirtileri
SİNÜZİTİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Sinüzit burun ve yüzdeki kemiklerin etrafına sarmalayan içi hava ile dolu olan boşluklardır. Yüzün alt ve üst yarısında bulunan dört çeşit sinüs vardır. Sinüs burun içi mukozasının iltihabıdır. Bu hastalık, sinüslerin burun içi ile bağlantısını sağlayan sinüs ağızlarının tıkanması sonucu, sinüslerin havalanmasını bozarak, bakteri ve virüslerin yer edinip üremesi sonucunda oluşur. Bu bakteriler iltihap yapar. Burundaki bu iltihaplanmaya sinüs adı verilir. Sinüslerin işlevleri halen çözümlenememiştir. Fakat sesin rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. sinüsün başka bir işlevi de baş ağrısını azaltmasıdır. Sinüzitin belirtileri vardır. sinüzit yüzde ağrı yapar, burun tıkanıklığı, burundan cerahatli akıntı ve geniz akıntısı en belirgin özelliğidir. Ayrıca koku almada azalma, gece öksürükleri, mide yanması, ağız kokusu ve halsizliğe sebep olur.
Sinüzit burun ve yüzdeki kemiklerin etrafına sarmalayan içi hava ile dolu olan boşluklardır. Yüzün alt ve üst yarısında bulunan dört çeşit sinüs vardır. Sinüs burun içi mukozasının iltihabıdır. Bu hastalık, sinüslerin burun içi ile bağlantısını sağlayan sinüs ağızlarının tıkanması sonucu, sinüslerin havalanmasını bozarak, bakteri ve virüslerin yer edinip üremesi sonucunda oluşur. Bu bakteriler iltihap yapar. Burundaki bu iltihaplanmaya sinüs adı verilir. Sinüslerin işlevleri halen çözümlenememiştir. Fakat sesin rezonansının sağlanması, solunum havasının nemlendirilmesi ve ısıtması ile zararlı partiküllerin tutulması gibi görevleri vardır. sinüsün başka bir işlevi de baş ağrısını azaltmasıdır. Sinüzitin belirtileri vardır. sinüzit yüzde ağrı yapar, burun tıkanıklığı, burundan cerahatli akıntı ve geniz akıntısı en belirgin özelliğidir. Ayrıca koku almada azalma, gece öksürükleri, mide yanması, ağız kokusu ve halsizliğe sebep olur.
Ultrason Nedir?
Ultrason Nedir?
Ultrason ses dalgalarından yararlanarak görüntüleme gerçekleştirilen bir metottur. Ultrasonda radyasyon yer almaz. Radyasyon olmadığı için gebelerin ve bebeklerin muayenesinde genellikle ultrason kullanılır. Bu aygıttan gönderilen ses dalgaları, hasta vücudundan yansıdıktan sonra gene aynı aygıt tarafından görülür. Bu yansımalar organlara göre başkalaşma gösterebilir. Bundan dolayı farklı yansımaların olduğu biçimdeki yapılar, farklı görüntüler gösterirler. Bir çok hastalığın ilk teşhisinde kullanılan önemli bir cihazdır. Son zamanlar da hamilelerin muayenesinde çok sık kullanılmaktadır. Ultrasonun çekilebilir bir çok çeşidi vardır. Olağan yapılar içindeki bir ur ya da kist, ses destelerini farklı yansıttığı için farklı yapıda gözlenir ve tanı konulur. Cihazda görüntü oluşturulması sırasında prob adı verilen cihazın parçası hasta vücudunda gezdirilirken, altında kalan bölümün kesit görüntüleri, hareketli organlar gibi görüntüler ekranda oluşur. Bu sırada radyolog doktoru tanısını belirler. Elde edilen görüntülerin tanıda çok fazla bir katkısı yoktur. USG işlemi, ihtisasları süresince yaklaşık 1 yıl eğitimini alan radyologlarca uygulanır.
İlgili aramalar: ultrason nedir, usg nedir
Ultrason ses dalgalarından yararlanarak görüntüleme gerçekleştirilen bir metottur. Ultrasonda radyasyon yer almaz. Radyasyon olmadığı için gebelerin ve bebeklerin muayenesinde genellikle ultrason kullanılır. Bu aygıttan gönderilen ses dalgaları, hasta vücudundan yansıdıktan sonra gene aynı aygıt tarafından görülür. Bu yansımalar organlara göre başkalaşma gösterebilir. Bundan dolayı farklı yansımaların olduğu biçimdeki yapılar, farklı görüntüler gösterirler. Bir çok hastalığın ilk teşhisinde kullanılan önemli bir cihazdır. Son zamanlar da hamilelerin muayenesinde çok sık kullanılmaktadır. Ultrasonun çekilebilir bir çok çeşidi vardır. Olağan yapılar içindeki bir ur ya da kist, ses destelerini farklı yansıttığı için farklı yapıda gözlenir ve tanı konulur. Cihazda görüntü oluşturulması sırasında prob adı verilen cihazın parçası hasta vücudunda gezdirilirken, altında kalan bölümün kesit görüntüleri, hareketli organlar gibi görüntüler ekranda oluşur. Bu sırada radyolog doktoru tanısını belirler. Elde edilen görüntülerin tanıda çok fazla bir katkısı yoktur. USG işlemi, ihtisasları süresince yaklaşık 1 yıl eğitimini alan radyologlarca uygulanır.
İlgili aramalar: ultrason nedir, usg nedir
Neden Terleriz?
Neden Terleriz?
Terlemek bütün insanlarda görülen bir olaydır. Bazı kişilerde daha az olur. Terlemeye karşı roll-on ve deodorant kullanarak bir yandan terlemenin önüne geçmeye çalışırız bir yandan ise terlemenin sebep olduğu kötü kokuyu ortadan kaldırırız. Bu kullanılan bakımlar genelde koku gidermek içindir. Tüm önlemlere rağmen yine de ter kokusu olabilir. Her ne kadar rahatsız edici bir durum olsa da terleme tüm sağlıklı insanlarda olması gereken vücudun su, tuz ve ısı dengesini sağlayan doğal bir durumdur. Terleme tamamen istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir işlevidir. Ayrıca vücudumuz için iki önemli işlevi daha vardır. Bir tanesi cildi nemlendirir ve vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine faydalıdır. Ter salgı halindeyken renksiz ve kokusuzdur. Ama bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla artarak bu salgının kötü kokmasına sebep olur. Özellikle sıcak yerlerde terleriz. Hareketlerimizin çoğaldığı spor ve dans gibi aktiviteler yaparken de çok terleriz. Böylece vücut ısımızı dengede tutarız. Bu işlem için dağılan en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler yapmadan heyecan, korku, utanma ve sıkılma yaşanan durumlarda, fizyolojik bir sebep olmadığı halde terleriz. Vücutta dış ısılar veya gerilim sebebiyle kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin çalışır durumu alır. vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Terlemenin ikinci önemli işlevi ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır.
Terlemek bütün insanlarda görülen bir olaydır. Bazı kişilerde daha az olur. Terlemeye karşı roll-on ve deodorant kullanarak bir yandan terlemenin önüne geçmeye çalışırız bir yandan ise terlemenin sebep olduğu kötü kokuyu ortadan kaldırırız. Bu kullanılan bakımlar genelde koku gidermek içindir. Tüm önlemlere rağmen yine de ter kokusu olabilir. Her ne kadar rahatsız edici bir durum olsa da terleme tüm sağlıklı insanlarda olması gereken vücudun su, tuz ve ısı dengesini sağlayan doğal bir durumdur. Terleme tamamen istemimiz dışında gelişen, metabolizmamızın doğal bir işlevidir. Ayrıca vücudumuz için iki önemli işlevi daha vardır. Bir tanesi cildi nemlendirir ve vücut ısısını sabitler ve vücudun boşaltım sistemine faydalıdır. Ter salgı halindeyken renksiz ve kokusuzdur. Ama bakteriler koltukaltı gibi sıcak ve nemli ortamlarda hızla artarak bu salgının kötü kokmasına sebep olur. Özellikle sıcak yerlerde terleriz. Hareketlerimizin çoğaldığı spor ve dans gibi aktiviteler yaparken de çok terleriz. Böylece vücut ısımızı dengede tutarız. Bu işlem için dağılan en az 2 milyon ter bezi görev yapmaktadır. Fiziksel aktiviteler yapmadan heyecan, korku, utanma ve sıkılma yaşanan durumlarda, fizyolojik bir sebep olmadığı halde terleriz. Vücutta dış ısılar veya gerilim sebebiyle kan dolaşımı hızlanır. Böylece, ter bezlerinin çalışır durumu alır. vücudun üst kısmına doğru bir sıcaklık akımı başlar. Terlemenin ikinci önemli işlevi ise vücuttaki zehirli maddelerin dışarı atılmasıdır.
21 Ocak 2016 Perşembe
Romatizma Nedir?
ROMATİZMA NEDİR?
Vücutta kaslar, kemikler, eklemler ve bu parçaları birleştiren bağlarda ağrı ve hareket sınırlılığı, bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna sebep olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilir. Romatizma hastalıkları ikiye ayrılmaktadır. İltihaplı romatizmalar ve iltihaplı olmayanlar vardır. İltihaplı olmayanlar herkes arasında da bilinen kireçlenme denilen hastalıktır. Diğer bir hastalığı da ağrılarla görülen yumuşak doku hastalıklarıdır. İltihaplı romatizma hastalıkları ise eklemlerde ve bazen göz, kalp, akciğer, böbrek gibi organlarımızda da mikrobik olmayan bir iltihaplanmayla ortaya çıkan hastalıklardır. Artrit, iltihabi romatizma hastalıklarının en çok görülen belirtisidir. Artrit, eklemlerde vücut tarafından üretilen bir iltihaptır. Bu iltihap mikrobik değildir, vücut tarafından üretilir. Artrit tek bir hastalık değildir, 100'den fazla farklı hastalık artritle alakalıdır. Artrit, hareket halindeki eklemlerin iltihabıdır. Artrit sebep olduğu eklemde şişlik yapar, hareketleri kısıtlar. Ayrıca kızarıklık ve ağrıda yapabilir.
Vücutta kaslar, kemikler, eklemler ve bu parçaları birleştiren bağlarda ağrı ve hareket sınırlılığı, bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna sebep olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilir. Romatizma hastalıkları ikiye ayrılmaktadır. İltihaplı romatizmalar ve iltihaplı olmayanlar vardır. İltihaplı olmayanlar herkes arasında da bilinen kireçlenme denilen hastalıktır. Diğer bir hastalığı da ağrılarla görülen yumuşak doku hastalıklarıdır. İltihaplı romatizma hastalıkları ise eklemlerde ve bazen göz, kalp, akciğer, böbrek gibi organlarımızda da mikrobik olmayan bir iltihaplanmayla ortaya çıkan hastalıklardır. Artrit, iltihabi romatizma hastalıklarının en çok görülen belirtisidir. Artrit, eklemlerde vücut tarafından üretilen bir iltihaptır. Bu iltihap mikrobik değildir, vücut tarafından üretilir. Artrit tek bir hastalık değildir, 100'den fazla farklı hastalık artritle alakalıdır. Artrit, hareket halindeki eklemlerin iltihabıdır. Artrit sebep olduğu eklemde şişlik yapar, hareketleri kısıtlar. Ayrıca kızarıklık ve ağrıda yapabilir.
Sigara Hangi Hastalıklara Yol Açar?
Yapılan araştırmalara göre ilerlemekte olan ülkelerde Türkiye de dahil olmak üzere sigaradan her 10 saniyede bir kişi ölüyor. Sigara halk sağlını riske atan bir maddedir. Dünya Sağlık Örgütü araştırmalarına göre dünyada 1,3 milyar kişi sigara içmekte ve her yıl 4,9 milyon kişi de sigaradan kaynaklanan hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Sigaranın meydana getirdiği tehlikeli hastalıklar vardır. Sigara en önce akciğer olmak üzere hemen hemen tüm organlara zarar vermekte ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Akciğer kanserinin en büyük nedeni olan sigaradır. Ayrıca boğaz, mide, rahim ve prostat kanseri, KOAH, kalp hastalıkları, hipertansiyon (yüksek tansiyon), bağımlılık (nikotin bağımlılığı), kısırlık, kangren, erken menopoz, erken yaşlanma ve diş kaybı gibi birçok hastalığı tetiklemektedir. Akciğer kanseri en çok erkeklerde görülmektedir. Artık günümüzde kadınlar da erkekler kadar çok sigara içmektedir. Bu sebeple kanser vakaları kadınlarda da artış göstermiştir.
Sigarayı Nasıl Bırakabiliriz?
Sigarayı nasıl bırakabiliriz?
Sigaranın içinde bulunan nikotin bağımlılık yapan bir maddedir. Nikotinin ortaya çıkardığı bağımlılık niteliği eroin ve kokainin bağımlılık yapma niteliği ile aynıdır. Bağımlılık vücutta başladıktan sonra nikotin alınmazsa kişide gerginlik olabilir. Sigara müptelalarının çoğu, sigaranın kendilerini rahatlattığını ve sakinleştirdiğini sanır. Oysa ki sigaranın sakinleştirici ya da yatıştırıcı bir özelliği yoktur. Sigarayı bırakmak istiyorsanız ilk olarak sigarayı bırakmak istediğinize gerçekten emin olun. Bu konuda iradeli olduğunu düşünün. Sigarayı bırakmak bir düzenleme yapın. Sizinle birlikte sigarayı bırakmayı düşünecek bir arkadaş bulun. Bu süreçte sigarayı bırakacağınız gün, egzersiz planları, yemek programları, yeni hobiler edinmeye çalışın. Farklı işlerle uğraştığınızda sigara içme fikrini daha az düşünmeye başlayacaksınızdır. Yakınlarınıza sigarayı bırakma kararınızdan bahsedin ve bu konuda size destek vermelerini isteyin. Sigarayı bırakma öncesinde bir doktora danışmanızda fayda var. Sigara içilen oırtamlardan uzak durun. Biri size sigara ikram edebilir. Zayıf anınıza denk gelip ikramı kabul edebilirsiniz. İçeceğiniz bir sigara bile tekrar sigaraya başlamanıza ve bağımlı olmanıza neden olabilir. Ağzınızı meşgul yiyecekler, sakız, leblebi vb. şeyler yemeye başlayın.
Sigaranın içinde bulunan nikotin bağımlılık yapan bir maddedir. Nikotinin ortaya çıkardığı bağımlılık niteliği eroin ve kokainin bağımlılık yapma niteliği ile aynıdır. Bağımlılık vücutta başladıktan sonra nikotin alınmazsa kişide gerginlik olabilir. Sigara müptelalarının çoğu, sigaranın kendilerini rahatlattığını ve sakinleştirdiğini sanır. Oysa ki sigaranın sakinleştirici ya da yatıştırıcı bir özelliği yoktur. Sigarayı bırakmak istiyorsanız ilk olarak sigarayı bırakmak istediğinize gerçekten emin olun. Bu konuda iradeli olduğunu düşünün. Sigarayı bırakmak bir düzenleme yapın. Sizinle birlikte sigarayı bırakmayı düşünecek bir arkadaş bulun. Bu süreçte sigarayı bırakacağınız gün, egzersiz planları, yemek programları, yeni hobiler edinmeye çalışın. Farklı işlerle uğraştığınızda sigara içme fikrini daha az düşünmeye başlayacaksınızdır. Yakınlarınıza sigarayı bırakma kararınızdan bahsedin ve bu konuda size destek vermelerini isteyin. Sigarayı bırakma öncesinde bir doktora danışmanızda fayda var. Sigara içilen oırtamlardan uzak durun. Biri size sigara ikram edebilir. Zayıf anınıza denk gelip ikramı kabul edebilirsiniz. İçeceğiniz bir sigara bile tekrar sigaraya başlamanıza ve bağımlı olmanıza neden olabilir. Ağzınızı meşgul yiyecekler, sakız, leblebi vb. şeyler yemeye başlayın.
20 Ocak 2016 Çarşamba
Hamilelikte Makyaj Yapılır Mı?
Hamilelikte makyaj yapılır mı? Hamilelikte saç boyatmanın zararı var mı? Gebelikte manikür yaptırmanın herhangi bir sakıncası var mı? Hamilelikte ruj sürülür mü, Gebelikte cilt kremi sürülür mü, Hamilelikte oje sürülür mü... İşte anne adaylarının en çok merak ettiği soruların yanıtları...
Hamilelik bir kadının hayatının en özel günleridir. Her ne kadar bu durumdan şikayet etseler de, bu durumun onlara rahatsızlık verdiği zamanlar olsa da hamilelikte dünya adeta kadınların etrafında dönmektedir. Kendilerine bu dönemde çok hassas yaklaşılır ve kendilerini hiç olmadıkları kadar özel hissederler. Böyle hissetmeleri mantıklıdır çünkü içlerinde mucize taşırlar.
Hamilelikte kafalar karışık ve stresli olunsa da bebeği karnında taşıyarak onunla gezdiği süreçte duygular tavan yapar. Hayata meydan okuyan bir tavır sergiler anneler.
Tüm bu kadına güç veren duyguların yanında insan bir sürü kaygı da taşıyor tabiki. Sorularına yanıt arıyor, eşe dosta duygu düşünce soruyor.
"Saçımı boyatayım mı?" sorusundan başlıyor, "Hamilelikte manikür zararlı mı?" sorusuna kadar geliyor. Peki esasında nelere dikkat etmek gerekmektedir. Bakınız uzmanlar bunları tavsiye ediyor. Hem sağlıklı bir hamilelik geçirdikten sonra hem de güzel görünmeyi kim istemez öyle değil mi? Çünkü içinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısını dışarıya da yansıtmanız gerekmektedir... Lakin önemli olan şu ki, kullandığımız ürünlere her zaman dikkat etmemiz gerekiyor, hamilelik süreci boyunca ise daha fazla bu konuları önemsemek, etiket okumayı alışkanlık haline getirmek şart görünüyor...
BUNLARA MUTLAKA DİKKAT!
1. Paraben: Hamileyken paraben içeren kozmetik ürünlerinden katiyyen uzak durmanız gerekir. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanmayı geciktirici ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben oldukça sık kullanılır. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, türlü kanser türleri üstünde etkiyi vardır ve bedeninizin hormon sistemini bozabilir.
2. C Vitamini: Damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve bedeninizin varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına destek olmaktadır.
3. İstenmeyen tüyler: Gebelik sürecinde, istenmeyen tüylerden kurtulmak amacıyla kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır. Tüy dökücü kremlerle ilgili dayanıklı bir kanıt olmamakla beraber, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, gebelik boyunca kullanmamanızda fayda olacaktır.
4. Melazma: Aynı zamanda hamilelik maskesi olarak bilinmekte olan melazma, vücutta meydana gelen renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgelerde görülmektedir. Melazmayı engellemek amacı ile yaz kış fark etmez mutlak suretle yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanınız. Yüzünüzü korumak amacıyla de geniş kenarlı bir şapka kullanınız.
5. Oksibenzon: Genelde güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlarda gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar. Güvenli koruma için zink oksit ya da titanyum diyoksit içeren ürünler kullanınız.
6. Retinoid: Gebelik süreci boyunca retinoid içeren maddelerden de uzak durmanız gerekir. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünlerde bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı bulunur.
7. Akne: Kullanacak olduğunuz cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır. Aynı zamanda, hamilelikte yaşanmakta olan ekstra yağlanmayı engellemek amacı ile astrenjan içermelidir. Hamileyken cildinize zarar verecek salisilik asit ya da benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı veya hamamelis içeren ürünler kullanabilirsiniz.
8. Saç bakımı: Saç boyası içinde mevcut olan Pfenilendiyamin maddesi hamileyken epey zararlıdır. Bu madde aynı anda saç spreyi, şampuan ve kremlerde de bulunmaktadır. Bundan dolayı organik, doğal ve kimyasal maddesiz ürünleri tercih edin.
9. Formaldehit: Bebeğinizin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken formaldehit bulundurmayan ürünler seçmeniz gerekir. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakınen ilgilidir.
10. Ftalat: Ftalat ojeden parfüme kadar pek çok üründe bulunmaktadır. Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasına imkan veren plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücutta zehirli atıkların birikimine yol açar.
11. Hindistancevizi yağı: Hindistancevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullanabilirsiniz. Göğüs ucu kremi olarak da kullanılabilir.
12. Depresyon: Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize epey özen göstermeniz gerekir. Stresten uzak kalmalı, kendinizi bol bol dinlendirmeniz gerekir. Unutmayın ne kadar huzurlu bir gebelik geçirirseniz o kadar huzurlu bir bebeğiniz olmaktadır.
13. Cilt makyajı: Gebelik süreci boyunca ağır makyajdan uzak durmanız gerekir. Cildiniz normalden daha hassaslaşır ve daha fazla özen ister. Ağır fondöten gibi gözeneklerinizin tıkanmasına neden olan ürünlerden uzak durmanız iyi olmaktadır.
14. Metilbenzen: Metilbenzen tırnak ürünlerinde bulunur bu sebepten ötürü oje sürecekseniz de metilbenzen bulundurmayan ürünler kullanmanız gerekir.
15. Ruj: Bu süreçte kullandığınız ürünler ile ilgili mutlak suretle inceleme yapmanız gerekir. Rujlarda yer alan kurşun ile ilgili bilginiz var mı? Gün içinde devamlı tazelendiği için, ruj içerisindeki maddeler epey önemlidir. Uzun süreli ruj kullanılışı sonrası vücutta kurşun birikmektedir.
16. Diş beyazlatıcı ürünler: Dişlerinizin beyazlığını korumak amacıyla peroksit ve florür bulundurmayan diş macunlarını tercih edin.
İlgili aramalar: gebelikte makyaj yapılır mı, gebelikte ruj sürülür mü, gebelikte saç boyatılır mı, gebelikte oje sürülür mü
Hamilelik bir kadının hayatının en özel günleridir. Her ne kadar bu durumdan şikayet etseler de, bu durumun onlara rahatsızlık verdiği zamanlar olsa da hamilelikte dünya adeta kadınların etrafında dönmektedir. Kendilerine bu dönemde çok hassas yaklaşılır ve kendilerini hiç olmadıkları kadar özel hissederler. Böyle hissetmeleri mantıklıdır çünkü içlerinde mucize taşırlar.
Hamilelikte kafalar karışık ve stresli olunsa da bebeği karnında taşıyarak onunla gezdiği süreçte duygular tavan yapar. Hayata meydan okuyan bir tavır sergiler anneler.
Tüm bu kadına güç veren duyguların yanında insan bir sürü kaygı da taşıyor tabiki. Sorularına yanıt arıyor, eşe dosta duygu düşünce soruyor.
"Saçımı boyatayım mı?" sorusundan başlıyor, "Hamilelikte manikür zararlı mı?" sorusuna kadar geliyor. Peki esasında nelere dikkat etmek gerekmektedir. Bakınız uzmanlar bunları tavsiye ediyor. Hem sağlıklı bir hamilelik geçirdikten sonra hem de güzel görünmeyi kim istemez öyle değil mi? Çünkü içinizde yeni bir yaşam doğuyor ve bunun ışıltısını dışarıya da yansıtmanız gerekmektedir... Lakin önemli olan şu ki, kullandığımız ürünlere her zaman dikkat etmemiz gerekiyor, hamilelik süreci boyunca ise daha fazla bu konuları önemsemek, etiket okumayı alışkanlık haline getirmek şart görünüyor...
BUNLARA MUTLAKA DİKKAT!
1. Paraben: Hamileyken paraben içeren kozmetik ürünlerinden katiyyen uzak durmanız gerekir. Nemlendiriciler, makyaj ürünleri, güneş kremi, yaşlanmayı geciktirici ürünlerin yanı sıra, saç bakım ürünlerinde de paraben oldukça sık kullanılır. Paraben, koruyucu madde olarak kullanılır, türlü kanser türleri üstünde etkiyi vardır ve bedeninizin hormon sistemini bozabilir.
2. C Vitamini: Damar sağlığınızı korumanıza yardım eder ve bedeninizin varis gibi damar hastalıklarıyla savaşmasına destek olmaktadır.
3. İstenmeyen tüyler: Gebelik sürecinde, istenmeyen tüylerden kurtulmak amacıyla kimyasal kullanmamanızı öneriyoruz. Jilet kullanmak daha faydalı olacaktır. Tüy dökücü kremlerle ilgili dayanıklı bir kanıt olmamakla beraber, ana maddesi tiyoglikolik asit olduğundan, gebelik boyunca kullanmamanızda fayda olacaktır.
4. Melazma: Aynı zamanda hamilelik maskesi olarak bilinmekte olan melazma, vücutta meydana gelen renk değişikliğidir ve güneşe maruz kalan bölgelerde görülmektedir. Melazmayı engellemek amacı ile yaz kış fark etmez mutlak suretle yüksek faktörlü bir güneş kremi kullanınız. Yüzünüzü korumak amacıyla de geniş kenarlı bir şapka kullanınız.
5. Oksibenzon: Genelde güneş koruma ürünlerinde kullanılır ve aşırı kullanımlarda gelişimsel toksisite ve hormonal bozukluklara yol açar. Güvenli koruma için zink oksit ya da titanyum diyoksit içeren ürünler kullanınız.
6. Retinoid: Gebelik süreci boyunca retinoid içeren maddelerden de uzak durmanız gerekir. Retinoid, akne tedavisinde kullanılan ürünlerde bulunur ve düşük ve doğum kusurlarıyla bağlantısı bulunur.
7. Akne: Kullanacak olduğunuz cilt bakım ürünleri yağsız temizleyiciler ve nemlendiriciler olmalıdır. Aynı zamanda, hamilelikte yaşanmakta olan ekstra yağlanmayı engellemek amacı ile astrenjan içermelidir. Hamileyken cildinize zarar verecek salisilik asit ya da benzoil peroksit yerine çay ağacı yağı veya hamamelis içeren ürünler kullanabilirsiniz.
8. Saç bakımı: Saç boyası içinde mevcut olan Pfenilendiyamin maddesi hamileyken epey zararlıdır. Bu madde aynı anda saç spreyi, şampuan ve kremlerde de bulunmaktadır. Bundan dolayı organik, doğal ve kimyasal maddesiz ürünleri tercih edin.
9. Formaldehit: Bebeğinizin sağlığı için, oje ve saç boyası seçerken formaldehit bulundurmayan ürünler seçmeniz gerekir. Bu ürünler kanser, reprodüktif ve gelişimsel zehirlenmelerle yakınen ilgilidir.
10. Ftalat: Ftalat ojeden parfüme kadar pek çok üründe bulunmaktadır. Ftalat, ürünlerin daha uzun süre dayanmasına imkan veren plastikleştirici maddedir ve bu kimyasala uzun süre maruz kalma vücutta zehirli atıkların birikimine yol açar.
11. Hindistancevizi yağı: Hindistancevizi yağını hem vücudunuz, hem yüzünüz hem de saçınız için kullanabilirsiniz. Göğüs ucu kremi olarak da kullanılabilir.
12. Depresyon: Hamileyken, hem beslenmenize hem de ruh halinize epey özen göstermeniz gerekir. Stresten uzak kalmalı, kendinizi bol bol dinlendirmeniz gerekir. Unutmayın ne kadar huzurlu bir gebelik geçirirseniz o kadar huzurlu bir bebeğiniz olmaktadır.
13. Cilt makyajı: Gebelik süreci boyunca ağır makyajdan uzak durmanız gerekir. Cildiniz normalden daha hassaslaşır ve daha fazla özen ister. Ağır fondöten gibi gözeneklerinizin tıkanmasına neden olan ürünlerden uzak durmanız iyi olmaktadır.
14. Metilbenzen: Metilbenzen tırnak ürünlerinde bulunur bu sebepten ötürü oje sürecekseniz de metilbenzen bulundurmayan ürünler kullanmanız gerekir.
15. Ruj: Bu süreçte kullandığınız ürünler ile ilgili mutlak suretle inceleme yapmanız gerekir. Rujlarda yer alan kurşun ile ilgili bilginiz var mı? Gün içinde devamlı tazelendiği için, ruj içerisindeki maddeler epey önemlidir. Uzun süreli ruj kullanılışı sonrası vücutta kurşun birikmektedir.
16. Diş beyazlatıcı ürünler: Dişlerinizin beyazlığını korumak amacıyla peroksit ve florür bulundurmayan diş macunlarını tercih edin.
İlgili aramalar: gebelikte makyaj yapılır mı, gebelikte ruj sürülür mü, gebelikte saç boyatılır mı, gebelikte oje sürülür mü
Emziren Anneler Kafein Tüketebilir Mi?
Emziren annelere kafein içeren besinler tüketmek hususunda uzmanlar dikkatli olmayı öneriyor. Uzmanlar aksi durumun bilhassa bebekte birçok hastalığa yol açabileceği uyarısında bulunmaktadır.
Bebeğin beslenmesini de direkt olarak ilgilendirdiği için emziren annelerin beslenme şekline dikkat etmesi tavsiye ediliyor. Annelerin doğru olmayan ve sağlıklı olmayan beslenme tercihleri emzirilen bebeğin sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Annenin tükettiği kafein bebekte reflüye neden oluyor
Anne sütü bebekler için en mükemmel besindir. İçerdiği bağışıklık sistemini güçlendirici maddeler hala birçok mamada yüzde yüz oranında yer almaz. Lakin müthiş yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebiliyor.
Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı olan Prof. Dr. Yonca Tabak, "Süt veren annelerin aşırı kafein tüketmesi, mucize bir besin olan anne sütünü zararlı bir yiyecek haline getirerek, bebeklerde reflü öncelikli olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır." açıklamasında bulundu.
Emziren annenin kafein tüketmesi bebekte reflüyü tetiklemekte
Anne sütünün bebekler için en kusursuz yiyecek kaynağı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, ‘Anne sütünün içermiş olduğu bağışıklık sistemini güçlendirici besinler bugün, hiç bir mamada yüzde yüz oranında yoktur. Her annenin sütü bebeğine özeldir ve onun gereksinimlerini en iyi şekilde giderecek özellikte doğa tarafı ile ayarlanmıştır. Lakin mucize yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebilir, öncelikli olarak de emzirme süreci boyunca anne beslenmesine dikkat etmiyor ve bolca kafeinli gıda tüketiyorsa ‘ diye konuştu.
Süt veren annelerin kafein açısından zengin olan çikolataöncelikli olmak üzere kakaolu besinlerden ve kahveden uzak durmasının bebeklerinin sağlığı yönünden çok mühim olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Tabak, "Bebeklerde ilk iki yaşta mide başı normalden daha gevşektir. Kafein de genel manada mide başını gevşeten ve midede asit salgısını artıran bir maddedir. Süt veren anneler, kafein içeren besinler tüketiyorsa bu direkt bebeği de etkilemektedir. Bebek de bolca anne sütü kanalıyla kafein alır. Bu da bebeğin reflü olmasına ve ilerleyen zamanlarda reflüye bağlı başka hastalıkların ortaya çıkışına kaynaklık etmektedir" diye açıklamada bulundu.
Sütünüzü artırmak amacıyla çikolata ve kakaolu besinler tüketmeyin
Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak şu şekilde konuştu:
"Anneler sütlerini artırmak amacıyla tatlı olarak bol çikolata tüketmeyi tercih edebiliyor. Oysa bu, bebeğin sağlığı için epey zararlıdır. Bir de çikolatanın yanında kahve de tüketiliyorsa, aşırı kafein tüketiminden ötürü bebek için durum daha da vahim bir hal alır. Bilhassa da bu gıdaları tükettikten sonra bebeği emzirip ardından uyutmak reflüye en çok neden olan durumdur. Zira bebek yatar pozisyona girdiğinde mideden yukarıya doğru olan kaçak, daha belirli duruma gelir ve bu da reflü oluşmasını harekete geçirme ktedir."
Reflü, zaman içerisinde solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olabilmektedirReflünün doğum sonrasıki ilk altı ay içinde yüzde altmış oranında görüldüğünü belirten Prof. Dr. Yonca Tabak; hastalığın fışkırır şekilde kusmalar ve kilo alamama biçiminde seyrettiğini söyledi. Tabak, "İki yaşına doğru bebeğin mide başı güçlendiği zaman aşırı kusmalar birçoğu zaman son bulsa da geriye iz olarak; sessiz reflü olarak isimlendirilen ve ilerleyen yaşlarda çocukta tekrar edici solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan bir durum ortaya çıkmaktadır. Sessiz reflü genel olarak ağız kokusu, gece yastığa ağızdan salya akması, hıçkırık, ses kısıklığı, iştahsızlık gibi belli belirsiz bulgularla tanınır. Özetle; gıda alerjisi olsun veya olmasın süt veren annelerin kafein ve çikolatadan uzak durması şarttır." dedi.
Süt arttırmak amaçlı bol su tüketmeli, uyumalı ve dinlenme etmeli Prof. Dr. Yonca Tabak, sütünü arttırmak amaçlı tatlıya başvuru yapan annelere mühim tavsiyelerde bulundu. Tabak; "Süt veren annelerin sütünü artırması için tek ihtiyacı bol su tüketmek, uyumak ve dinlenme etmektir. Çikolata ve benzeri kakaolu besinler sütünüzü arttırmaktansa bebeğinizi sağlığınızdan edebilmektedir." Açıklamasını yaptı.
Emziren annelere öneriler
– Bilhassa süt yapar diyerek bol çikolata ve türevlerini tüketmekten kaçılar.
– Kafein içeren kahve, kola gibi içeceklerden ve çikolata gibi besinlerden uzak durmalılar.
– Süt yapar diye şekerli besini çok tüketmekten kaçınılmalılar.
– Bol su içmeliler.
– Mutlaka gün içerisinde ve gece vakitlerinde bebeği güvenilir birine teslim edip dinlenmeliler. Uyku sütü artıran en iyi yöntemdir.
İlgili aramalar: emziren anneler çikolata yiyebilir mi, emziren anneler kola içebilir mi, bebek emziren anneler kahve içebilir mi, emziren anneler kafein tüketebilir mi, süt veren anneler kafein alabilir mi
Bebeğin beslenmesini de direkt olarak ilgilendirdiği için emziren annelerin beslenme şekline dikkat etmesi tavsiye ediliyor. Annelerin doğru olmayan ve sağlıklı olmayan beslenme tercihleri emzirilen bebeğin sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Annenin tükettiği kafein bebekte reflüye neden oluyor
Anne sütü bebekler için en mükemmel besindir. İçerdiği bağışıklık sistemini güçlendirici maddeler hala birçok mamada yüzde yüz oranında yer almaz. Lakin müthiş yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebiliyor.
Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı olan Prof. Dr. Yonca Tabak, "Süt veren annelerin aşırı kafein tüketmesi, mucize bir besin olan anne sütünü zararlı bir yiyecek haline getirerek, bebeklerde reflü öncelikli olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır." açıklamasında bulundu.
Emziren annenin kafein tüketmesi bebekte reflüyü tetiklemekte
Anne sütünün bebekler için en kusursuz yiyecek kaynağı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, ‘Anne sütünün içermiş olduğu bağışıklık sistemini güçlendirici besinler bugün, hiç bir mamada yüzde yüz oranında yoktur. Her annenin sütü bebeğine özeldir ve onun gereksinimlerini en iyi şekilde giderecek özellikte doğa tarafı ile ayarlanmıştır. Lakin mucize yiyecek olan anne sütü, bazı zamanlar yarar yerine bebeğe zarar da verebilir, öncelikli olarak de emzirme süreci boyunca anne beslenmesine dikkat etmiyor ve bolca kafeinli gıda tüketiyorsa ‘ diye konuştu.
Süt veren annelerin kafein açısından zengin olan çikolataöncelikli olmak üzere kakaolu besinlerden ve kahveden uzak durmasının bebeklerinin sağlığı yönünden çok mühim olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yonca Tabak, "Bebeklerde ilk iki yaşta mide başı normalden daha gevşektir. Kafein de genel manada mide başını gevşeten ve midede asit salgısını artıran bir maddedir. Süt veren anneler, kafein içeren besinler tüketiyorsa bu direkt bebeği de etkilemektedir. Bebek de bolca anne sütü kanalıyla kafein alır. Bu da bebeğin reflü olmasına ve ilerleyen zamanlarda reflüye bağlı başka hastalıkların ortaya çıkışına kaynaklık etmektedir" diye açıklamada bulundu.
Sütünüzü artırmak amacıyla çikolata ve kakaolu besinler tüketmeyin
Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak şu şekilde konuştu:
"Anneler sütlerini artırmak amacıyla tatlı olarak bol çikolata tüketmeyi tercih edebiliyor. Oysa bu, bebeğin sağlığı için epey zararlıdır. Bir de çikolatanın yanında kahve de tüketiliyorsa, aşırı kafein tüketiminden ötürü bebek için durum daha da vahim bir hal alır. Bilhassa da bu gıdaları tükettikten sonra bebeği emzirip ardından uyutmak reflüye en çok neden olan durumdur. Zira bebek yatar pozisyona girdiğinde mideden yukarıya doğru olan kaçak, daha belirli duruma gelir ve bu da reflü oluşmasını harekete geçirme ktedir."
Reflü, zaman içerisinde solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olabilmektedirReflünün doğum sonrasıki ilk altı ay içinde yüzde altmış oranında görüldüğünü belirten Prof. Dr. Yonca Tabak; hastalığın fışkırır şekilde kusmalar ve kilo alamama biçiminde seyrettiğini söyledi. Tabak, "İki yaşına doğru bebeğin mide başı güçlendiği zaman aşırı kusmalar birçoğu zaman son bulsa da geriye iz olarak; sessiz reflü olarak isimlendirilen ve ilerleyen yaşlarda çocukta tekrar edici solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan bir durum ortaya çıkmaktadır. Sessiz reflü genel olarak ağız kokusu, gece yastığa ağızdan salya akması, hıçkırık, ses kısıklığı, iştahsızlık gibi belli belirsiz bulgularla tanınır. Özetle; gıda alerjisi olsun veya olmasın süt veren annelerin kafein ve çikolatadan uzak durması şarttır." dedi.
Süt arttırmak amaçlı bol su tüketmeli, uyumalı ve dinlenme etmeli Prof. Dr. Yonca Tabak, sütünü arttırmak amaçlı tatlıya başvuru yapan annelere mühim tavsiyelerde bulundu. Tabak; "Süt veren annelerin sütünü artırması için tek ihtiyacı bol su tüketmek, uyumak ve dinlenme etmektir. Çikolata ve benzeri kakaolu besinler sütünüzü arttırmaktansa bebeğinizi sağlığınızdan edebilmektedir." Açıklamasını yaptı.
Emziren annelere öneriler
– Bilhassa süt yapar diyerek bol çikolata ve türevlerini tüketmekten kaçılar.
– Kafein içeren kahve, kola gibi içeceklerden ve çikolata gibi besinlerden uzak durmalılar.
– Süt yapar diye şekerli besini çok tüketmekten kaçınılmalılar.
– Bol su içmeliler.
– Mutlaka gün içerisinde ve gece vakitlerinde bebeği güvenilir birine teslim edip dinlenmeliler. Uyku sütü artıran en iyi yöntemdir.
İlgili aramalar: emziren anneler çikolata yiyebilir mi, emziren anneler kola içebilir mi, bebek emziren anneler kahve içebilir mi, emziren anneler kafein tüketebilir mi, süt veren anneler kafein alabilir mi
45'lik Aşk Şarkıları
60lar , 70ler ve 80lerin En güzel Aşk Şarkıları Türkçe Pop-Folk-Rock-Jazz-Funk , 45lik şarkılar listesi, Romantik 45lik şarkılar , Duygusal 45lik şarkılar , 70 li Yılların Şarkıları, 70'li yılların Nostalji şarkıları , kırkbeşlik şarkılar , 45lik Efsaneler , 70ler müzik listesi, 45lik Listebaşı Şarkıları
45lik Aşk Plak Şarkılar Listesi
Ajda Pekkan - Kimler Geldi Kimler Geçti (1973)
Ayla Dikmen - Anlamazdın (1975)(www.onlinebilgin.com)
Aylin Ural - Nerelerdeydin (1975)
Aylin Ural - Sakın Ağlama Ardından (1978)
Aysun Kocatepe - Kördüğüm (1986) (www.onlinebilgin.com)
Ayten Alpman - Ben Varım (1975)
Ayten Alpman - O Gün (1977)(www.onlinebilgin.com)
Ayten Alpman - Yanımda Olsa (1974)
Barış Manço - Dağlar Dağlar (1971)
Barış Manço - Gülpembe (1981)
Barış Manço - Hatırlasana (1989)
Berkant - Bütün Dualarım Seninle (1972)
Berkant - Samanyolu (1968)
Bora Ayanoğlu - Kırık Aynalar (1977)
Coşkun Demir - Bize Kalan Nedir (1981)
Doğan Canku - Gecelerim (1981)(www.onlinebilgin.com)
Dario Moreno - Deniz Ve Mehtap (1964)
Erkin Koray - Sevince (1975)
Ersan Erdura - Sensiz Saadet Neymiş (1977)
Esin Engin - Buruk Acı (1968)
Esmeray - Unutama Beni (1974)(www.onlinebilgin.com)
Hümeyra - Sevdim Seni Bir Kere (1980)
İbo - Şarkılar Ölmez (1977)
Işıl Yücesoy - Çıkmaz Sokak (1979)
Kenan - Ağlama Sevgilim (1975)
Lale Belkıs - Doğduğum Ev (1977)
Modern Folk Üçlüsü - Gecelerim (1978)
Neco - Arkadaşımın Aşkısın (1977) (www.onlinebilgin.com)
Nesrin Sipahi - Sensiz De Yaşanırmış (1971)
Nil Burak - Benim Sevdam (1984)
Nil Burak - Yalnızım Ben (1979)
Nilüfer - Seni Beklerim Öptüğün Yerde (1987)
Nükhet Duru - Melankoli (1988) (www.onlinebilgin.com)
Ömür Göksel - Sevemem Artık (1972)
Özdemir Erdoğan - İkinci Bahar (1987)
Pakize Suda - Aşk Budur İşte (1978)
Saadet Sun - Sevgilim (1979) (www.onlinebilgin.com)
Salim Dündar - Sen Mevsimler Gibisin (1976)
Secaattin Tanyerli - Sensiz Kaldığım Geceler (1971)
Semiha Yankı - Seninle Bir Dakika (1975)
Sezen Aksu & Özdemir Erdoğan - Küçük Bir Aşk Masalı (1985)
Sezen Aksu - Firuze (1982)
Sezen Aksu - Sen Ağlama (1984)
Tanju Okan - Hasret (Dudaklarımda Bir Ateş) (1970)
Tanju Okan - Kadınım (1975) (www.onlinebilgin.com)
Tanju Okan - Öyle Sarhoş Olsam Ki (1972)
Zeki Müren - Gitme Sana Muhtacım (1982)
Zerrin Özer - Gönül (1979) (www.onlinebilgin.com)
Zerrin Özer - Herşey Seninle Güzel (1980)
Zerrin Özer - Seni Seviyorum (1980)
................................................................................
Bu Şarkıları Dinleyebilceğiniz Radyolar: Burdaki Yazımda
................................................................................
Listeyi Hazırlayan Müzikliste Editörü: Yunus Güncelleme:20.01.2016
................................................................................
Not: Bu liste bilgi edinme amaçlıdır, sitemizde müzik dinleme ve indirme hizmeti yoktur!
19 Ocak 2016 Salı
Soğuk Havada Terlemenin Nedenleri
Soğuk Havada Terlemenin Nedenleri
Havalar gittikçe soğumaya başladı. çevrenizdeki herkes kat kat giyiniyor. Siz ise üzerinizi kalın giyinmediğiniz halde terliyor musunuz? Bilhassa koltuk altlarınız hep ıslak mı? O zaman botoks yaptırmayı düşünebilirsiniz.
Yoğun çalışanlar ve giyimiyle ön planda olan mesleğe sahip kişilerin imdadına terlemeye karşı yaptırdığı botoks uygulamasını Hisar Intercontinental Hospital Nöroloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Göksel Somay’dan öğrendi
Bilhassa stres, heyecan, uyarıcı ilaçlar, tiroid bezinin aşırı çalışması, kan şekeri değişiklikleri, böbrek üstü bezi hastalıkları, menopoz, kullanılan ilaç ve hormonların aşırı terlemeye neden olabileceğini belirten Doç. Dr. Somay; "Terleme cildi nemlendirerek vücut ısısını sabitler ve vücutta bulunan toksinlerin atılmasına imkan vermektedir. Tamamen doğal olan bu süreç birtakım kişilerde istenmeyen şikayetlere neden olabilir.
Bilhassa koltuk altı bölgesindeki terleme kişiyi görünümü sebebiyle huzursuz ederken; koku sebebiyle de zor durumda bırakmaktadır. Zira pudra, krem veya spreyler terlemeyi bütünüyle kesme özelliğine sahip olmaz; fakat kısa süreli geciktirebilir. Oysa botoksla çok tesirli ve uzun süren kalıcılık sağlamak olanaklı. diye konuştu.
Botoks uygulaması nasıl yapılır?
30 dakika gibi kısa bir sürede uygulanabilen botoks; bilhassa koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanı terlemesinde kullanılır. İşlem yapılma dan evvel terleme probleminiz olan bölgelere iyot-nişasta testi yapılır ve aşırı terlemenize neden olan aktif alanlar tespit edilir. Bu alanların yaklaşık 2 mm derinliğine çok ince uçlu iğnelerle Botoks ilacı enjekte edilmektedir.
Botoks uygulaması, uygulama bölgesinde terleme işlevini geçici olarak, bütünüyle ya da belirli bir şekilde azaltarak etkisini göstermektedir. Botoks’un etkiyi geçici olduğu amacıyla yapılmakta olan operasyon istenirse 6 ila 8 ay gibi uzun aralıklarla tekrarlanabilir. İşlemin hemen ardından günlük hayatınıza rahatça dönebilirsiniz. 18 ila 65 yaş aralığındaki herkesin yararlanabileceği bu uygulamanın neticesini 2 ila 4 gün içinde görmeniz olanaklıdır.
Kimlere Botoks Yapılmaz?* Hamilelere,
* Emziren annelere,
* Cildinin üstünde enfeksiyon olan hastalara,
* Myasthenia Gravis (özellikle kaslarda görülmekte olan kas zayıflığı) gibi nörolojik hastalıkları bulunanlara,
* Aminoglikozit türü antibiyotik kullananlara,
* Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçlar kullanan hastalara botoks uygulaması yapılmaz.
İlgili aramalar: soğuk havada neden terlenir, soğuk havada terlemenin tedavisi, aşırı terlemenin tedavisi var mı, koltukaltı teri nasıl önlenir
Havalar gittikçe soğumaya başladı. çevrenizdeki herkes kat kat giyiniyor. Siz ise üzerinizi kalın giyinmediğiniz halde terliyor musunuz? Bilhassa koltuk altlarınız hep ıslak mı? O zaman botoks yaptırmayı düşünebilirsiniz.
Yoğun çalışanlar ve giyimiyle ön planda olan mesleğe sahip kişilerin imdadına terlemeye karşı yaptırdığı botoks uygulamasını Hisar Intercontinental Hospital Nöroloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Göksel Somay’dan öğrendi
Bilhassa stres, heyecan, uyarıcı ilaçlar, tiroid bezinin aşırı çalışması, kan şekeri değişiklikleri, böbrek üstü bezi hastalıkları, menopoz, kullanılan ilaç ve hormonların aşırı terlemeye neden olabileceğini belirten Doç. Dr. Somay; "Terleme cildi nemlendirerek vücut ısısını sabitler ve vücutta bulunan toksinlerin atılmasına imkan vermektedir. Tamamen doğal olan bu süreç birtakım kişilerde istenmeyen şikayetlere neden olabilir.
Bilhassa koltuk altı bölgesindeki terleme kişiyi görünümü sebebiyle huzursuz ederken; koku sebebiyle de zor durumda bırakmaktadır. Zira pudra, krem veya spreyler terlemeyi bütünüyle kesme özelliğine sahip olmaz; fakat kısa süreli geciktirebilir. Oysa botoksla çok tesirli ve uzun süren kalıcılık sağlamak olanaklı. diye konuştu.
Botoks uygulaması nasıl yapılır?
30 dakika gibi kısa bir sürede uygulanabilen botoks; bilhassa koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanı terlemesinde kullanılır. İşlem yapılma dan evvel terleme probleminiz olan bölgelere iyot-nişasta testi yapılır ve aşırı terlemenize neden olan aktif alanlar tespit edilir. Bu alanların yaklaşık 2 mm derinliğine çok ince uçlu iğnelerle Botoks ilacı enjekte edilmektedir.
Botoks uygulaması, uygulama bölgesinde terleme işlevini geçici olarak, bütünüyle ya da belirli bir şekilde azaltarak etkisini göstermektedir. Botoks’un etkiyi geçici olduğu amacıyla yapılmakta olan operasyon istenirse 6 ila 8 ay gibi uzun aralıklarla tekrarlanabilir. İşlemin hemen ardından günlük hayatınıza rahatça dönebilirsiniz. 18 ila 65 yaş aralığındaki herkesin yararlanabileceği bu uygulamanın neticesini 2 ila 4 gün içinde görmeniz olanaklıdır.
Kimlere Botoks Yapılmaz?* Hamilelere,
* Emziren annelere,
* Cildinin üstünde enfeksiyon olan hastalara,
* Myasthenia Gravis (özellikle kaslarda görülmekte olan kas zayıflığı) gibi nörolojik hastalıkları bulunanlara,
* Aminoglikozit türü antibiyotik kullananlara,
* Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçlar kullanan hastalara botoks uygulaması yapılmaz.
İlgili aramalar: soğuk havada neden terlenir, soğuk havada terlemenin tedavisi, aşırı terlemenin tedavisi var mı, koltukaltı teri nasıl önlenir
Yirmilik Diş Çektirilir Mi?
Bu dişlerin ağızda bırakılıp bırakılmaması konusu tartışmalıdır. Eğer doğru konumda sürerlerse ve çevre dokulara zarar vermiyorsa bu dişin yerinde kalmasında bir sakınca bulunmaz. Çene kemiğine kaynaşmış; normaldışı pozisyonlu olduğu röntgenle tespit edilmiş bir dişin ileride yol açacağı zararlar göz önüne alınarak çekimine karar verilebilir.’ açıklamasında bulundu.
Yirmilik Dişi Ne Zaman Çektirmek Gerekir?
Çürük: Tükürük, bakteri ve yiyecek parçacıkları yeni çıkmakta olan dişin açtığı yuvada birikerek hem yirmilik dişi hem de yanındaki azı dişini tehdit eder. Bu tür çürükleri erkenden fark edip tedavi etmek oldukça zordur. Ağrıyla enfeksiyona sebep olan ve apseyle sonuçlanan ağır tablolar ortaya çıkabilir.
Diş eti hastalığı (perikoronit): Kısmen çıkmış bir yirmilik dişin, dişetinde, bakteri ve yiyecek artıklarının depolandığı bir enfeksiyon odağı olmaktadır. Bunlar ağız kokusu, ağrı, ödem ve ağzın tam açılamamasına yol açar. Enfeksiyon lenfler aracılığı ile yanak ve boyuna yayılabilir. Yirmilik dişin çevresindeki bu enfeksiyona yatkın zemin her seferinde kolaylıkla enfekte olmaya adaydır.
Basınç Ağrısı: Sürme esnasında komşu dişlere de basınç uygulanıyorsa sıkışmadan ötürü da ağrı duyulabilir. Bazı hallerde bu basınç aşınmaya yol açar.
Ortodontik Nedenler: Pek çok genç dişlerindeki çapraşıklıkları düzeltmek amacı ile ortodontik tedavi görmektedir. Yirmi yaş dişlerinin sürme basınçları başka dişlere de yansıyacağından başka dişlerde de bir hareketlilik olur, çapraşıklıklar artabilir.
Protezle Alakalı Nedenler: Protez planı yapılmakta olan bir ağızda yirmilik dişleri hesaba katmak gerekir. Çünkü, yirmilik diş çekilip daha sonra değişen ağız yapısına göre yeni bir takma yapmak gerekli olacaktır.
Kist Oluşumu: Gömük bir diş kiste; kist ise kemik yıkımı, çene genişlemesi, çevredeki dişlerin yer değiştirmesi veya zarar görmesine yol açar. Kemik yıkımını engellemek amacı ile diş çekilerek kist temizlenmelidir.
Hiçbir Rahatsızlık Vermiyor Fakat Kötü Pozisyonlu Bir Yirmilik Dişim Var.
* Dişin pozisyonunun bozuk olması enfeksiyon için yalnız başına kafi bir nedendir. Böyle bir durumda basınç ağrısı, diş eti sorunları ve benzeri sorunlar ansızın ve beklenmeyen bir zamanda gelişirler.
* Yirmilik dişler, fırça ve diş ipiyle ulaşılışı zor alanlarda bulunurlar. Zamanla çürümeye sebep olan bakteri, asit ve yiyecek artıkları bu alanda toplanır. Eğer diş çürür ve dolguyla onarılmazsa diş kısa zamanda iltihaplanır.
* Bu dişleri temiz tutmak zor olduğu için biriken bakteri ve yiyecek artıkları kötü ağız kokusuna sebep olmaktadır.
* Dişeti altında yatay pozisyondaki gömük bir diş, başka dişlerin hareketi, sıklaşması ve çarpıklaşmasına neden olacak bir basınç teşkil eder.
* Gömük dişin üstünü kaplayan dişetinin altına toplanan bakteriler enfeksiyona neden olur.
Yirmilik dişlerin çekilmesi için en uygun zaman hangisidir?
Kötü pozisyonlu bir diş şikayete yol açsın veya açmasın 14 ila 22 yaşları aralığında çekilmelidir. Genç yaşlardaki operasyonlar teknik manada daha kolaydır ve iyileşme daha çabuk olmaktadır. 40 yaşın üstündeki operasyonlar daha zordur. Bununla birlikte yaşın art masıyla birlikte yan tesirler de artar ve iyileşme süreci uzar.
Başka diş çekimlerinden farklı mıdır?
Yirmilik dişin konum, şekil ve boyutuna bağlı bir şekilde uygulanacak işlemin zorluk derecesi değişir. Basit bir çekimden sonra hafif bir şişlik, ağrı ve kanama olabilir. Daha özel işlemler gerektirmiş olan birtakım kompleks çekimler de uygulanabilir. Diş hekiminizin alacağı tedbirler ve bulunacağı öneriler yan tesirleri minimalize eder. Bu çekimi müteakip çekim boşluğunda kan birikmez ve ağrı da gelişebilir. Birkaç gün içerisinde durum düzelir. Bununla birlikte diş hekimini tavsiyelerine uyulduğu takdirde bu olayla hiç de karşılaşılmayabilir. İleri yaşlarda kemik yapısı yoğunlaştığı ve esneklik azaldığı için çekim zorlaşır, iyileşme yavaşlar.
Operasyondan sonra bakım
* Yara yerini kurcalamayın. Yoksa ağrı, enfeksiyon ya da kanama gelişebilir.
* İlk 24 saat süresince dişinizin çekildiği taraf ile çiğneme yapmayın.
* İlk 24 saat sigara içmeyin. Zira sigara kanamayı artırıp iyileşmeyi bozar.
* Tükürmeyin. Tükürürseniz kanama artar ve pıhtı yerinden oynayabilir.
* Kanamanızı kontrol edin. Eğer dikiş atılmamışsa mikropsuz gazlı bezle tampon yapılmaktadır. Pıhtı oluşumu için tamponu yarım saat ağızda tutun. Tampon alındıktan sonra kanama devam ediyor ise yeni bir tane koyun.
* Şişkinliği kontrol edin. Operasyondan sonra alana soğuk bir tampon uygulayarak dolaşım yavaşlatılır ve yüzünüzün şişmesinin önüne geçilir. Uygulama 20 dakika soğuk tampon* 20 dakika ara* tekrar 20 dakika soğuk tampon şeklindeki periyotlarla yapılmaktadır.
* İlk 24 saatten sonra her 2 saatte bir, 1 bardak ılık su içerisine 1 çay kaşığı tuz koyarak hazırlamış olduğunuz karışımla gargara yapın.
Yirmilik Dişi Ne Zaman Çektirmek Gerekir?
Çürük: Tükürük, bakteri ve yiyecek parçacıkları yeni çıkmakta olan dişin açtığı yuvada birikerek hem yirmilik dişi hem de yanındaki azı dişini tehdit eder. Bu tür çürükleri erkenden fark edip tedavi etmek oldukça zordur. Ağrıyla enfeksiyona sebep olan ve apseyle sonuçlanan ağır tablolar ortaya çıkabilir.
Diş eti hastalığı (perikoronit): Kısmen çıkmış bir yirmilik dişin, dişetinde, bakteri ve yiyecek artıklarının depolandığı bir enfeksiyon odağı olmaktadır. Bunlar ağız kokusu, ağrı, ödem ve ağzın tam açılamamasına yol açar. Enfeksiyon lenfler aracılığı ile yanak ve boyuna yayılabilir. Yirmilik dişin çevresindeki bu enfeksiyona yatkın zemin her seferinde kolaylıkla enfekte olmaya adaydır.
Basınç Ağrısı: Sürme esnasında komşu dişlere de basınç uygulanıyorsa sıkışmadan ötürü da ağrı duyulabilir. Bazı hallerde bu basınç aşınmaya yol açar.
Ortodontik Nedenler: Pek çok genç dişlerindeki çapraşıklıkları düzeltmek amacı ile ortodontik tedavi görmektedir. Yirmi yaş dişlerinin sürme basınçları başka dişlere de yansıyacağından başka dişlerde de bir hareketlilik olur, çapraşıklıklar artabilir.
Protezle Alakalı Nedenler: Protez planı yapılmakta olan bir ağızda yirmilik dişleri hesaba katmak gerekir. Çünkü, yirmilik diş çekilip daha sonra değişen ağız yapısına göre yeni bir takma yapmak gerekli olacaktır.
Kist Oluşumu: Gömük bir diş kiste; kist ise kemik yıkımı, çene genişlemesi, çevredeki dişlerin yer değiştirmesi veya zarar görmesine yol açar. Kemik yıkımını engellemek amacı ile diş çekilerek kist temizlenmelidir.
Hiçbir Rahatsızlık Vermiyor Fakat Kötü Pozisyonlu Bir Yirmilik Dişim Var.
* Dişin pozisyonunun bozuk olması enfeksiyon için yalnız başına kafi bir nedendir. Böyle bir durumda basınç ağrısı, diş eti sorunları ve benzeri sorunlar ansızın ve beklenmeyen bir zamanda gelişirler.
* Yirmilik dişler, fırça ve diş ipiyle ulaşılışı zor alanlarda bulunurlar. Zamanla çürümeye sebep olan bakteri, asit ve yiyecek artıkları bu alanda toplanır. Eğer diş çürür ve dolguyla onarılmazsa diş kısa zamanda iltihaplanır.
* Bu dişleri temiz tutmak zor olduğu için biriken bakteri ve yiyecek artıkları kötü ağız kokusuna sebep olmaktadır.
* Dişeti altında yatay pozisyondaki gömük bir diş, başka dişlerin hareketi, sıklaşması ve çarpıklaşmasına neden olacak bir basınç teşkil eder.
* Gömük dişin üstünü kaplayan dişetinin altına toplanan bakteriler enfeksiyona neden olur.
Yirmilik dişlerin çekilmesi için en uygun zaman hangisidir?
Kötü pozisyonlu bir diş şikayete yol açsın veya açmasın 14 ila 22 yaşları aralığında çekilmelidir. Genç yaşlardaki operasyonlar teknik manada daha kolaydır ve iyileşme daha çabuk olmaktadır. 40 yaşın üstündeki operasyonlar daha zordur. Bununla birlikte yaşın art masıyla birlikte yan tesirler de artar ve iyileşme süreci uzar.
Başka diş çekimlerinden farklı mıdır?
Yirmilik dişin konum, şekil ve boyutuna bağlı bir şekilde uygulanacak işlemin zorluk derecesi değişir. Basit bir çekimden sonra hafif bir şişlik, ağrı ve kanama olabilir. Daha özel işlemler gerektirmiş olan birtakım kompleks çekimler de uygulanabilir. Diş hekiminizin alacağı tedbirler ve bulunacağı öneriler yan tesirleri minimalize eder. Bu çekimi müteakip çekim boşluğunda kan birikmez ve ağrı da gelişebilir. Birkaç gün içerisinde durum düzelir. Bununla birlikte diş hekimini tavsiyelerine uyulduğu takdirde bu olayla hiç de karşılaşılmayabilir. İleri yaşlarda kemik yapısı yoğunlaştığı ve esneklik azaldığı için çekim zorlaşır, iyileşme yavaşlar.
Operasyondan sonra bakım
* Yara yerini kurcalamayın. Yoksa ağrı, enfeksiyon ya da kanama gelişebilir.
* İlk 24 saat süresince dişinizin çekildiği taraf ile çiğneme yapmayın.
* İlk 24 saat sigara içmeyin. Zira sigara kanamayı artırıp iyileşmeyi bozar.
* Tükürmeyin. Tükürürseniz kanama artar ve pıhtı yerinden oynayabilir.
* Kanamanızı kontrol edin. Eğer dikiş atılmamışsa mikropsuz gazlı bezle tampon yapılmaktadır. Pıhtı oluşumu için tamponu yarım saat ağızda tutun. Tampon alındıktan sonra kanama devam ediyor ise yeni bir tane koyun.
* Şişkinliği kontrol edin. Operasyondan sonra alana soğuk bir tampon uygulayarak dolaşım yavaşlatılır ve yüzünüzün şişmesinin önüne geçilir. Uygulama 20 dakika soğuk tampon* 20 dakika ara* tekrar 20 dakika soğuk tampon şeklindeki periyotlarla yapılmaktadır.
* İlk 24 saatten sonra her 2 saatte bir, 1 bardak ılık su içerisine 1 çay kaşığı tuz koyarak hazırlamış olduğunuz karışımla gargara yapın.
Domuz Gribi Gerçeği
Merhaba, çok değerli bir hocamızın paylaşımı üzerine bu makaleyi paylaşmayı toplumsal bir sorumluluk olarak görüyoruz. Her gün web sitemi ziyaret etmekte olan binlerce kişiden yalnızca bir kaçı bu yazıyı okusa bile etrafını bilinçlendireceğine yürekten inanıyorum.
Domuz gribi adı ile bilinen İnfluenza A (h1n1) salgını yeniden başlamadı. Zaten yaklaşık 4 senedir bu virüs vardı. Virüs yayılımının mantığını çok güzel örnekleyen bir kullanıcının cümlelerini sizlere aktarmalamak istiyorum.
Virüs yayılımının mantığı şudur ; Avcı kırk yol bilirse, ayı da kırk yol bilir. Yani tedbir de alsan virüs yayılım için kendisine bir yol bulur.
Virüslere karşı direnç kazandığımızda virüsler kendi DNA formlarını değiştirerek yayılmanın başka bir yöntemini bulurlar. Bize hep büyüklerimiz bir defa olduğunuz gribi bir daha olmazsınız demişlerdir. Bu kısmi olarak doğru bir laftır. Grip olduktan sonra olduğunuz grip formuna karşı direnç kazanırsınız, grip form değiştirirse farklı bir türe (suşa) yakalanmış olursunuz. Virüs form değiştirerek yayılmanın bir yolunu bulduğunda bu hadiseye ‘bis şuş’ denilmektedir. Grip hep aynı griptir. Yalnızca olduğunuz grip, bir evvelki grip formuyla aynı olmaz. Kafalarda soru işaretleri kaldığını düşünerek birazcık daha örneklendirme yapabiliriz. İnfluenza bir virüstür. H1N1, H2N3, H5N1 ve benzeri ise birer suştur(formdur).
Domuz gribi ilk form değiştirdiğinde yeni bir suştu. Hazırlıklı olmamamız sebebiyle büyük hasarlar verdi. Biz domuz gribine direnç kazandıkça o da kendisine yeni formlar kazanarak önümüze H3N2, H2N3 olarak çıktı. Biz suşlara direnç kazandıkça onlarda tıpkı binlerce senedir yapmış oldukları gibi yeni formlarla önümüze çıkacaklar.Bundan sonrasını kolay soru cevaplar halinde geçelim ;
Domuz gribinden korkmamız gerekiyor mu?
* Evet, her sene gripten ne kadar korkuyorsak o kadar korkabiliriz.
Domuz gribi ölüme neden oluyor mu?
* Evet, her sene grip ne kadar ölüme sebebiyet veriyorsa.
Domuz gribinden nasıl korunuruz?
* Her sene gripten nasıl korunuyorsak.
Peki binlerce senedir var olan başka formlardan korkmadık, domuz gribi ismiyle önümüze gelmiş bu formdan neden bu kadar korkuyoruz?
Aslında yanıt çok kolay. İlaç firmalarımıza para, medyamıza malzeme ve bolca prim gerekiyor. İnsanları telaşa kaptırarak, ortalıkta bir korku rüzgarı esiyor. Bu da birçok ilaç firmasının kasasını doldururken medyaya da malzeme çıkıyor. İlaç firmaları bu kadar bu işten nemalanırken domuz gribi aşısının da faydası olup olmadığı tartışılmakta hatta fayda yerine insanlara zarar verdiği iddiaları da bir hayli fazladır.
Domuz gribi adı ile bilinen İnfluenza A (h1n1) salgını yeniden başlamadı. Zaten yaklaşık 4 senedir bu virüs vardı. Virüs yayılımının mantığını çok güzel örnekleyen bir kullanıcının cümlelerini sizlere aktarmalamak istiyorum.
Virüs yayılımının mantığı şudur ; Avcı kırk yol bilirse, ayı da kırk yol bilir. Yani tedbir de alsan virüs yayılım için kendisine bir yol bulur.
Virüslere karşı direnç kazandığımızda virüsler kendi DNA formlarını değiştirerek yayılmanın başka bir yöntemini bulurlar. Bize hep büyüklerimiz bir defa olduğunuz gribi bir daha olmazsınız demişlerdir. Bu kısmi olarak doğru bir laftır. Grip olduktan sonra olduğunuz grip formuna karşı direnç kazanırsınız, grip form değiştirirse farklı bir türe (suşa) yakalanmış olursunuz. Virüs form değiştirerek yayılmanın bir yolunu bulduğunda bu hadiseye ‘bis şuş’ denilmektedir. Grip hep aynı griptir. Yalnızca olduğunuz grip, bir evvelki grip formuyla aynı olmaz. Kafalarda soru işaretleri kaldığını düşünerek birazcık daha örneklendirme yapabiliriz. İnfluenza bir virüstür. H1N1, H2N3, H5N1 ve benzeri ise birer suştur(formdur).
Domuz gribi ilk form değiştirdiğinde yeni bir suştu. Hazırlıklı olmamamız sebebiyle büyük hasarlar verdi. Biz domuz gribine direnç kazandıkça o da kendisine yeni formlar kazanarak önümüze H3N2, H2N3 olarak çıktı. Biz suşlara direnç kazandıkça onlarda tıpkı binlerce senedir yapmış oldukları gibi yeni formlarla önümüze çıkacaklar.Bundan sonrasını kolay soru cevaplar halinde geçelim ;
Domuz gribinden korkmamız gerekiyor mu?
* Evet, her sene gripten ne kadar korkuyorsak o kadar korkabiliriz.
Domuz gribi ölüme neden oluyor mu?
* Evet, her sene grip ne kadar ölüme sebebiyet veriyorsa.
Domuz gribinden nasıl korunuruz?
* Her sene gripten nasıl korunuyorsak.
Peki binlerce senedir var olan başka formlardan korkmadık, domuz gribi ismiyle önümüze gelmiş bu formdan neden bu kadar korkuyoruz?
Aslında yanıt çok kolay. İlaç firmalarımıza para, medyamıza malzeme ve bolca prim gerekiyor. İnsanları telaşa kaptırarak, ortalıkta bir korku rüzgarı esiyor. Bu da birçok ilaç firmasının kasasını doldururken medyaya da malzeme çıkıyor. İlaç firmaları bu kadar bu işten nemalanırken domuz gribi aşısının da faydası olup olmadığı tartışılmakta hatta fayda yerine insanlara zarar verdiği iddiaları da bir hayli fazladır.
18 Ocak 2016 Pazartesi
Şişmanlık Hamileliğe Engel Mi?
Çağımızın hastalığı olan obezite toplumu her açıdan olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Atalarımızın deyimi ile artık bir dirhem et, bin ayıp kapatmıyor. Hatta anne olmak isteyen kadının başına dert olmaktadır. Nasıl mı? Cevabı burada.
Amerika’da yapılmakta olan bilimsel incelemeler şişmanlığın anne olmak isteyen kadınlar için tedavi esnasında ciddi sorunlara yol açtığını açığa çıkardı. Acıbadem Sağlık Grubu Tüp Bebek Hizmetleri Koordinatörü Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu.
Modern kadın eski kadınlar gibi artık eliyle çamaşır, bulaşık yıkamıyor. Kadın hemen hemen bir düğme basıp, günlük ev işlerini yapar duruma geldi. Mesleği gereği görevini masa başında yapıyorsa hareket azlığı obezitenin en çok sevdiği şey olarak kadının kilo almasına sebep olmaktadır. Beslenme şekli de hazır gıdaya yatkınsa anne olamamak amacıyla kadında hemen hemen bütün şartlar hazırdır. Uzmana başvurarak, başka tedavi yöntemleri denenip daha sonra tüp bebek tedavisine başlandığı zaman görülmekte olan tablo şudur: yumurtalar daha az döllenir ve östrojen düzeyleri daha düşük olmaktadır. Şişmanlık oranı arttıkça gebelik oranları düşer ve canlı doğum oranlarında azalış olmaktadır. Yani düşük oranı artmaktadır.
Şişmanlık Hangi Sorunlara Neden Oluyor?
Şişmanlık tüp bebek tedavisinde ciddi sorunlara neden olmaktadır. İlk olarak erken doğum oranını fazlalaştırır. Peki kadın için şişmanlık obezite nerede başlar? Kadında Vücut Kitle Endeksine göre vücut ağırlığı ve boy ölçülerinin oranlanması yirmi* yirmi beş arası ise normal, yirmi beş ila otuz arası hafif kilolu, yirmibeş ila otuz arası şişmanlık, 30’un üstünde ise obezite söz konusudur. Hafif kilolularda bile yüzde yetmiş beş erken doğum rizikosu artmaktadır. Kilolularda ise oran 2.4 katı artar…
Özetlersek; şişmanlık tüp bebek tedavisinde gebelik ve canlı doğum oranlarını düşürür, yumurta ve embriyo üzerine menfi tesirleri bulunur. Sistemik tesirlerinden dolayı rahim içerisi çevreye yapmış olduğu tesirleri yüzünden gebeliğin oluşumunu engeller.
Amerika’da yapılmakta olan bilimsel incelemeler şişmanlığın anne olmak isteyen kadınlar için tedavi esnasında ciddi sorunlara yol açtığını açığa çıkardı. Acıbadem Sağlık Grubu Tüp Bebek Hizmetleri Koordinatörü Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş konu ile ilgili şu açıklamalarda bulundu.
Modern kadın eski kadınlar gibi artık eliyle çamaşır, bulaşık yıkamıyor. Kadın hemen hemen bir düğme basıp, günlük ev işlerini yapar duruma geldi. Mesleği gereği görevini masa başında yapıyorsa hareket azlığı obezitenin en çok sevdiği şey olarak kadının kilo almasına sebep olmaktadır. Beslenme şekli de hazır gıdaya yatkınsa anne olamamak amacıyla kadında hemen hemen bütün şartlar hazırdır. Uzmana başvurarak, başka tedavi yöntemleri denenip daha sonra tüp bebek tedavisine başlandığı zaman görülmekte olan tablo şudur: yumurtalar daha az döllenir ve östrojen düzeyleri daha düşük olmaktadır. Şişmanlık oranı arttıkça gebelik oranları düşer ve canlı doğum oranlarında azalış olmaktadır. Yani düşük oranı artmaktadır.
Şişmanlık Hangi Sorunlara Neden Oluyor?
Şişmanlık tüp bebek tedavisinde ciddi sorunlara neden olmaktadır. İlk olarak erken doğum oranını fazlalaştırır. Peki kadın için şişmanlık obezite nerede başlar? Kadında Vücut Kitle Endeksine göre vücut ağırlığı ve boy ölçülerinin oranlanması yirmi* yirmi beş arası ise normal, yirmi beş ila otuz arası hafif kilolu, yirmibeş ila otuz arası şişmanlık, 30’un üstünde ise obezite söz konusudur. Hafif kilolularda bile yüzde yetmiş beş erken doğum rizikosu artmaktadır. Kilolularda ise oran 2.4 katı artar…
Özetlersek; şişmanlık tüp bebek tedavisinde gebelik ve canlı doğum oranlarını düşürür, yumurta ve embriyo üzerine menfi tesirleri bulunur. Sistemik tesirlerinden dolayı rahim içerisi çevreye yapmış olduğu tesirleri yüzünden gebeliğin oluşumunu engeller.
Bebeğim Ne Zaman Yürüyecek?
Sağlıklı bebekler genel olarak 12 ila 18 aylar arasında yürümeye başlamaktadır.
Çoğu çocuğun oniki ay ve sonrası yürümeye başlamasını söyleyen Liv Hospital'de görev yapan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Kaan Irgıt, "Bebeğinizin karşısında çömelerek ya da durarak, ellerinden tutarak onu yürümeye teşvik edebilirsiniz. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç olabilir, meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda olabilir. Örnek verecek olursak orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir. Ya da iri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duyduklarından geç yürüyebilirler" diyor.
Başlangıçta Bebeğinizin Adımları Dengesiz Olabilir
Bebekler yürümeye genel olarak 10 ila 18 ay arasında başlamaktadır. Bebeklerde omurilikteki sinir sistemi ve onun kontrol ettiği kas grupları aylar içinde gelişmeye başlar . Böylelikle 6 aydan sonra koordinasyon, kas denetimi ve denge sisteminin gelişmesiyle çocuklar yürümeye başlamaktadır. Çocuğun yürüyebilişi için vücudunu taşıyabilecek kadar güçlenmesi gerekiyor. Başlangıçta adımlar dengesiz olacaktır ama kaygılanmamak gerekir.
Çocuğunuzu Yürümeye Teşvik Edin
Çevrenizde sizin çocuğunuzdan daha küçük çocuklar yürüyor fakat sizinki henüz yürümüyor olabilir. Hemen paniğe kapılmaya gerek yoktur. Zira birçoğu çocuk oniki ay ve sonrası yürümeye başlamaktadır. Bebeğinizin karşısında çömelerek ya da durarak, ellerinden tutarak onu yürümek amacı ile teşvik edebilirsiniz. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç olabilir meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda olabilir. Göbeğinin üzerine giden çocuklar emekleyenlere göre daha geç yürüyebilir. İri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duyduklarından geç yürüyebilirler. Orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir. Daha büyük kardeşi olan bebekler büyük olanı taklit edip ona yetişebilmek amacı ile daha erken yürüyebilirler.
Emeklemeden Yürümeye Geçiş Nasıl Olur?
Çocuklar kendi etraflarında yuvarlandıkça, oturdukça ve emekledikçe kuvvetlenir ve yürümeye hazır duruma gelmektedir. Eğer zıplama için oyuncak aldıysanız günde 3 kere 15 dakida’dan fazla yapışına müsaade etmeyin. 8 ila 10 ay dolayında çocuk kendisini mobilyalara doğru çekip ayağa kalkmaya ve ayakta durmaya çalışır. Ayakta kalmayı başardığı zaman oda içinde tutunarak dolaşmaya başlamaktadır. Bir süre sonra kendine güvenir ve desteksiz yürümeye başlamaktadır. Siz ellerini tutarken birkaç adım bile atabilir. 9 ila 10 ay dolayında ayakta durur pozisyondan oturur pozisyona geçmeyi öğrenir. Eğer ayakta durmayı öğrenmiş ve oturur pozisyona geçmeyi başaramazlar ise hemen kucağınıza almayın ya da oturtmayın, dizinin üzerine çömelerek oturmayı gösterin ve denemesine yardımcı olun.
Çocuğa 1 Yaşına Gelmeden Ayakkabı Giydirmek Doğru mudur?
Bebeğiniz yürümeyi öğrenirken olanaklı mertebe ayağını çıplak tutmakta fayda bulunur. Böylelikle denge ve koordinasyonunu daha iyi kazanır. Eğer bebeğinizin ayakları sıkı ayakkabı ve çoraplar ile sarılırsa düzgün gelişim gösteremez. Bebeğiniz evin haricinde yürümeye başlayana dek ya da soğuk ve bozuk zeminlerde yürümüyorsa ayakkabı almanıza gerek olmaz. Ayakkabı aldığınızda esnek olmasına dikkat edin, esnek ayakkabı kolayca ikiye katlanabilir ayakkabı manasına gelmektedir. Çocuğunuz yürümeye başladığında evin içinde bebeğe zarar vermeyecek güvenilir bir ortam yaratılmalı, zeminde takılabileceği şeyler olmamalı ve yerler temiz olmalıdır. Bebek düşme ve kaldırma ihtiyacı olasılığına karşı katiyyen yalnız bırakılmamalıdır.
İlgili aramalar: bebekler ne zaman yürümeye başlar, bebek kaç aylıkken yürür, bebeğim ne zaman yürüyecek, bebek ne zaman yürümeye başlıyor
Çoğu çocuğun oniki ay ve sonrası yürümeye başlamasını söyleyen Liv Hospital'de görev yapan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Kaan Irgıt, "Bebeğinizin karşısında çömelerek ya da durarak, ellerinden tutarak onu yürümeye teşvik edebilirsiniz. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç olabilir, meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda olabilir. Örnek verecek olursak orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir. Ya da iri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duyduklarından geç yürüyebilirler" diyor.
Başlangıçta Bebeğinizin Adımları Dengesiz Olabilir
Bebekler yürümeye genel olarak 10 ila 18 ay arasında başlamaktadır. Bebeklerde omurilikteki sinir sistemi ve onun kontrol ettiği kas grupları aylar içinde gelişmeye başlar . Böylelikle 6 aydan sonra koordinasyon, kas denetimi ve denge sisteminin gelişmesiyle çocuklar yürümeye başlamaktadır. Çocuğun yürüyebilişi için vücudunu taşıyabilecek kadar güçlenmesi gerekiyor. Başlangıçta adımlar dengesiz olacaktır ama kaygılanmamak gerekir.
Çocuğunuzu Yürümeye Teşvik Edin
Çevrenizde sizin çocuğunuzdan daha küçük çocuklar yürüyor fakat sizinki henüz yürümüyor olabilir. Hemen paniğe kapılmaya gerek yoktur. Zira birçoğu çocuk oniki ay ve sonrası yürümeye başlamaktadır. Bebeğinizin karşısında çömelerek ya da durarak, ellerinden tutarak onu yürümek amacı ile teşvik edebilirsiniz. Zaman zaman yürüme 18 aya kadar geç olabilir meraklanmayın, eğer çocuğunuz 18 aylık olmuş ve yürümüyorsa bir çocuk doktoruna götürmenizde fayda olabilir. Göbeğinin üzerine giden çocuklar emekleyenlere göre daha geç yürüyebilir. İri ya da kilolu bebekler ayağa kalkmak amacıyla daha fazla güce gereksinim duyduklarından geç yürüyebilirler. Orta kulak iltihabı da dengeyi bozarak yürümeyi geciktirebilir. Daha büyük kardeşi olan bebekler büyük olanı taklit edip ona yetişebilmek amacı ile daha erken yürüyebilirler.
Emeklemeden Yürümeye Geçiş Nasıl Olur?
Çocuklar kendi etraflarında yuvarlandıkça, oturdukça ve emekledikçe kuvvetlenir ve yürümeye hazır duruma gelmektedir. Eğer zıplama için oyuncak aldıysanız günde 3 kere 15 dakida’dan fazla yapışına müsaade etmeyin. 8 ila 10 ay dolayında çocuk kendisini mobilyalara doğru çekip ayağa kalkmaya ve ayakta durmaya çalışır. Ayakta kalmayı başardığı zaman oda içinde tutunarak dolaşmaya başlamaktadır. Bir süre sonra kendine güvenir ve desteksiz yürümeye başlamaktadır. Siz ellerini tutarken birkaç adım bile atabilir. 9 ila 10 ay dolayında ayakta durur pozisyondan oturur pozisyona geçmeyi öğrenir. Eğer ayakta durmayı öğrenmiş ve oturur pozisyona geçmeyi başaramazlar ise hemen kucağınıza almayın ya da oturtmayın, dizinin üzerine çömelerek oturmayı gösterin ve denemesine yardımcı olun.
Çocuğa 1 Yaşına Gelmeden Ayakkabı Giydirmek Doğru mudur?
Bebeğiniz yürümeyi öğrenirken olanaklı mertebe ayağını çıplak tutmakta fayda bulunur. Böylelikle denge ve koordinasyonunu daha iyi kazanır. Eğer bebeğinizin ayakları sıkı ayakkabı ve çoraplar ile sarılırsa düzgün gelişim gösteremez. Bebeğiniz evin haricinde yürümeye başlayana dek ya da soğuk ve bozuk zeminlerde yürümüyorsa ayakkabı almanıza gerek olmaz. Ayakkabı aldığınızda esnek olmasına dikkat edin, esnek ayakkabı kolayca ikiye katlanabilir ayakkabı manasına gelmektedir. Çocuğunuz yürümeye başladığında evin içinde bebeğe zarar vermeyecek güvenilir bir ortam yaratılmalı, zeminde takılabileceği şeyler olmamalı ve yerler temiz olmalıdır. Bebek düşme ve kaldırma ihtiyacı olasılığına karşı katiyyen yalnız bırakılmamalıdır.
İlgili aramalar: bebekler ne zaman yürümeye başlar, bebek kaç aylıkken yürür, bebeğim ne zaman yürüyecek, bebek ne zaman yürümeye başlıyor
Prematüre Bebek Bakımı Nasıl Olur?
Uzmanı Doç. Dr. Nermin Tansuğ, prematüre bakımı hususunda mühim bilgiler aktarıyor.
Yenidoğan Ünitesinin Ortamı Önemli
Stresin bile beyin gelişimini menfi etkilediğini, yapılmakta olan radyolojik ve başka incelemelerin bunu kanıtladığını söyleyen Doç. Dr. Nermin Tansuğ, "Bebek yenidoğan ünitesinde stres içindeyse, ağrısı varsa, üşüyorsa, vücut ısısı yüksekse, bebeğe sert girişimlerde bulunuluyorsa bütün bunlar bebeğin hafızasına kaydoluyor ve uzun vadede türlü travmalara neden olabiliyor" diyerek yaklaşımın ve hastanenin fiziki şartları nın epey mühim olduğunun altını çiziyor.
Enfeksiyon Riski Fazla
Başka bir mühim konu da bebeğe fazlaca el sürmenin sakıncalı olduğu. Bağışıklık sisteminin düşük olması sebebiyle bu bebeklerde enfeksiyon riskinin yüksek olduğunu ifade edici Doç. Dr. Tansuğ, ""Bebeğe her dokunuş enfeksiyon ihtimalini fazlalaştırır. Mümkün olduğunca bebeği ellemeyip rahat bırakmak gerekir. Bu sebeple de genelde bütün bakımlar bariz bir saate toplanır"" diyor. Bebeğin ağrı çekmemesi için de gerekli önlemlerin alınması mühim bir nokta. Eğer bazı tedavilerin uygulanması gerekiyorsa olanaklı olduğu kadar bebeğin bu süreci ağrısız geçirmesi sağlanmaktadır.
Anne Bebeğe Dokunduğu An Aralarında Kuvvetli Bir Bağ Oluşuyor
Erken doğan bebek uzun bir müddet yenidoğan ünitesinde kalabiliyor ve dolayısıyla bu süre boyunca anneden ayrı olmaktadır. Eğer o sırada anne bebeğini ziyaret etmeyip dokunmuyorsa anne* bebek arasında bağ oluşmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Tansuğ, ""Bebek stabilize olduğu an, anne ile alakalı de çok büyük bir sorun yok ise biz anneyi üniteye almaktayız. Bebek de annesi dokununca bunu hissediyor"" diyor ve duygusal bağın ne denli güçlü olduğunu bir örnekle açıklıyor: ""Öyle ki, bazı zamanlar bebeğin aralıklı solunum sıkıntısı olduğunda, bebeği anne kucağına verdiğinizde bütün sıkıntı sona eriyor. Bununla birlikte bu ten teması annenin süt üretimini da artırıyor.""
Bebeğiniz Taburcu Edildikten Sonra
Erken doğan bebek her ne kadar gerekli testler yapılıp, sağlığına kavuşarak hastaneden taburcu edilse de bakım süreci devam etmektedir. Bilhassa evde bebeğe yapılmakta olan ziyaretler enfeksiyon riskini artırdığından bu konu ile ilgili ailenin ve yakın çevresinin anlayışlı, bilinç sahibi bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Odanın sıklıkla havalandırılması, ışıklandırmanın sağlanması, bebeğe dokunma dan evvel ellerin yıkanması bilhassa damlacık enfeksiyonu ve respiratuar sinsisyal virüs riskini azaltmak yönünden epey önemli. Birinci aydan başlayıp rutin aşıları ile respiratuar sinsisyal virüsünden koruyan, ilk beş ay süresince aylık aşıların yapılması, anne* babanın da boğmacaya karşı muhakkak aşılanması, bebeğin günlük olarak temiz hava alması için dışarı çıkartılması, yine taburculuk sonrası yapılışı lazım olan bakım kıstasları içerisinde er alıyor.
Bebeğin giydirilişi hususunda aşırılıktan kaçınılışı gerektiğini de hatırlatan Doç. Dr. Tansuğ, "Siz kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız çocuğunuza bir kat fazlasını giydirin" diyor. Doç. Dr. Nermin Tansuğ, bebeğin dokunma hissinin gelişmesi için ise eldiven giydirilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Bebeğinize Masaj Yapın
Prematüre bebeklerde masaj büyük ehemmiyet taşıyor. Kas gelişimi ve bebeğin daha basit uyuması için yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğin kaslarına bazı germe hareketleri yapılmaktadır. Bunun yardımıyla sonrdan meydana gelebilecek ortopedik sorunlar da azalabiliyor. Dokunarak bebeğe uyarı vermek, beyin gelişimi yönünden da olumlu neticeler verirken, yapılmakta olan masajlar bebeğin gaz gibi problemlerini de önlüyor.
Kontroller İlkokul Çağına Kadar Sürmekte
Yenidoğan ünitesinden çıkan bebeğin bakımı düzenli kontrollerle devam ediyor; dördüncü haftadan sonra göz muayenesi, işitme taraması ayrıntılı olarak yapılıyor ve sonrdan poliklinikte gelişimleri takip ediliyor. Bebeğin zamanında başını dik tutmasından, oturmasından ve emeklemesinden okul dönemine kadar ciddi bir izleme programına elbette tutulduğunu ifade edici Doç. Dr. Tansuğ, "Çocuğun ilkokuldaki başarısını görene kadar kontrollere devam ediyoruz. Zira bebekken hiç bir şey fark edilmez ama ilkokul dönemine geldiğinde öğrenme sorunları ya da hiperaktivite meydana gelebilir" diyor.
İlgili aramalar: prematüre bebek bakımı nasıldır, erken doğan bebeklerin bakımı
Yenidoğan Ünitesinin Ortamı Önemli
Stresin bile beyin gelişimini menfi etkilediğini, yapılmakta olan radyolojik ve başka incelemelerin bunu kanıtladığını söyleyen Doç. Dr. Nermin Tansuğ, "Bebek yenidoğan ünitesinde stres içindeyse, ağrısı varsa, üşüyorsa, vücut ısısı yüksekse, bebeğe sert girişimlerde bulunuluyorsa bütün bunlar bebeğin hafızasına kaydoluyor ve uzun vadede türlü travmalara neden olabiliyor" diyerek yaklaşımın ve hastanenin fiziki şartları nın epey mühim olduğunun altını çiziyor.
Enfeksiyon Riski Fazla
Başka bir mühim konu da bebeğe fazlaca el sürmenin sakıncalı olduğu. Bağışıklık sisteminin düşük olması sebebiyle bu bebeklerde enfeksiyon riskinin yüksek olduğunu ifade edici Doç. Dr. Tansuğ, ""Bebeğe her dokunuş enfeksiyon ihtimalini fazlalaştırır. Mümkün olduğunca bebeği ellemeyip rahat bırakmak gerekir. Bu sebeple de genelde bütün bakımlar bariz bir saate toplanır"" diyor. Bebeğin ağrı çekmemesi için de gerekli önlemlerin alınması mühim bir nokta. Eğer bazı tedavilerin uygulanması gerekiyorsa olanaklı olduğu kadar bebeğin bu süreci ağrısız geçirmesi sağlanmaktadır.
Anne Bebeğe Dokunduğu An Aralarında Kuvvetli Bir Bağ Oluşuyor
Erken doğan bebek uzun bir müddet yenidoğan ünitesinde kalabiliyor ve dolayısıyla bu süre boyunca anneden ayrı olmaktadır. Eğer o sırada anne bebeğini ziyaret etmeyip dokunmuyorsa anne* bebek arasında bağ oluşmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Tansuğ, ""Bebek stabilize olduğu an, anne ile alakalı de çok büyük bir sorun yok ise biz anneyi üniteye almaktayız. Bebek de annesi dokununca bunu hissediyor"" diyor ve duygusal bağın ne denli güçlü olduğunu bir örnekle açıklıyor: ""Öyle ki, bazı zamanlar bebeğin aralıklı solunum sıkıntısı olduğunda, bebeği anne kucağına verdiğinizde bütün sıkıntı sona eriyor. Bununla birlikte bu ten teması annenin süt üretimini da artırıyor.""
Bebeğiniz Taburcu Edildikten Sonra
Erken doğan bebek her ne kadar gerekli testler yapılıp, sağlığına kavuşarak hastaneden taburcu edilse de bakım süreci devam etmektedir. Bilhassa evde bebeğe yapılmakta olan ziyaretler enfeksiyon riskini artırdığından bu konu ile ilgili ailenin ve yakın çevresinin anlayışlı, bilinç sahibi bir tutum sergilemesi gerekmektedir. Odanın sıklıkla havalandırılması, ışıklandırmanın sağlanması, bebeğe dokunma dan evvel ellerin yıkanması bilhassa damlacık enfeksiyonu ve respiratuar sinsisyal virüs riskini azaltmak yönünden epey önemli. Birinci aydan başlayıp rutin aşıları ile respiratuar sinsisyal virüsünden koruyan, ilk beş ay süresince aylık aşıların yapılması, anne* babanın da boğmacaya karşı muhakkak aşılanması, bebeğin günlük olarak temiz hava alması için dışarı çıkartılması, yine taburculuk sonrası yapılışı lazım olan bakım kıstasları içerisinde er alıyor.
Bebeğin giydirilişi hususunda aşırılıktan kaçınılışı gerektiğini de hatırlatan Doç. Dr. Tansuğ, "Siz kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız çocuğunuza bir kat fazlasını giydirin" diyor. Doç. Dr. Nermin Tansuğ, bebeğin dokunma hissinin gelişmesi için ise eldiven giydirilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Bebeğinize Masaj Yapın
Prematüre bebeklerde masaj büyük ehemmiyet taşıyor. Kas gelişimi ve bebeğin daha basit uyuması için yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğin kaslarına bazı germe hareketleri yapılmaktadır. Bunun yardımıyla sonrdan meydana gelebilecek ortopedik sorunlar da azalabiliyor. Dokunarak bebeğe uyarı vermek, beyin gelişimi yönünden da olumlu neticeler verirken, yapılmakta olan masajlar bebeğin gaz gibi problemlerini de önlüyor.
Kontroller İlkokul Çağına Kadar Sürmekte
Yenidoğan ünitesinden çıkan bebeğin bakımı düzenli kontrollerle devam ediyor; dördüncü haftadan sonra göz muayenesi, işitme taraması ayrıntılı olarak yapılıyor ve sonrdan poliklinikte gelişimleri takip ediliyor. Bebeğin zamanında başını dik tutmasından, oturmasından ve emeklemesinden okul dönemine kadar ciddi bir izleme programına elbette tutulduğunu ifade edici Doç. Dr. Tansuğ, "Çocuğun ilkokuldaki başarısını görene kadar kontrollere devam ediyoruz. Zira bebekken hiç bir şey fark edilmez ama ilkokul dönemine geldiğinde öğrenme sorunları ya da hiperaktivite meydana gelebilir" diyor.
İlgili aramalar: prematüre bebek bakımı nasıldır, erken doğan bebeklerin bakımı
Tırnak Neden Yenir?
Tırnak yemek görünüşe göre çocuklukta başlar. Zamanla huy haline gelir. Ergenlik çağındaki çocukların yarısı yapılan araştırmalara göre tırnaklarını yediklerini belirten uzmanlar, bunların dörtte üçünün bu alışkanlıklarını 35 yaşına kadar devam ettirdiklerini söylemişlerdir. Bazı uzmanlar bunu ergenlikte yapmaya başlayan kişilerin hormonal olarak muhtemelen stresle tetiklenir. Davranış geliştiğinde uzun bir süre kalabilir ve çok az kişide ömürleri boyunca sürdürebilirler. Bazıları da zamanla psikiyatrik yardım alabiliyorlar. Bununla birlikte sinirsel huylu ergenlerde endişe, stres ve sıkıntılarında bilinçsizce yapılan hareketlerdir. Uzmanlar, tırnak yeme huyunu “onikofaji” olarak adlandırmışlardır. Tırnak yemek, sosyal ortamlarda da hoş görünmemektedir. Çok kötü bir görüntü oluşturmaktadır. Ayrıca yenen tırnaklar çekici görünmediğini belirten araştırmacılar, bazı insanlar tırnaklarını çok kötü yediklerini, parmaklarını kanattıklarını ya da tırnaklarını yiye yiye yok denecek kadar az bıraktıklarını anlatıyorlar. Tırnak yemek sağlığınızda bozar. Uzmanlar, tırnaklarınızı yediğinizde, ağzınız ile parmaklarınız arasında ileri geri bakteri taşıdığınızı ve eğer tırnağınızı yerseniz, tırnağınızın kenarında enfeksiyon oluşacağını açıklıyorlar.
16 Ocak 2016 Cumartesi
Grip Nasıl Tedavi Edilir?
GRİP NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Grip hastalığı normal şartlarda bir hafta içerisinde iyileşme gösterir. Fakat uzun süren veya ikincil viral geçiriliyorsa sağlık kuruluşlarına başvurmalısınız. Üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE), Soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon, rinofarenjit adlarıyla bilinir. İki yüze yakın çeşitli virüs akut ÜSYE yapabilir. Etken influenza virüsü olduğunda ÜSYE grip olarak nitelenir. Viral ÜSYE genellikle 3-7 günde, etken influenza virüsü ise 7-14 günde kendiliğinden iyileşir. Soğuk hava viral ÜSYE sebebi değildir. Fakat kışın kapalı alanda ortak yaşamın artması ÜSYE nin bulaşmasını fazlalaştırır. Alışılmış olarak görülen grip başlangıçlarında hastalığı geçirmeyi sağlayan bazı tedaviler uygulanabilir. Gripte en önemli tedavi dinlenmektir. Ayrıca bol bol c vitamini alınmalıdır. Bol su veya sıvı tüketimi yapılmalıdır. Doktorunuzun yazdığı gribal enfeksiyon ilaçları da kullanılır. Bunun yanında burunda kaşıntı ve hapşırık varsa doktorunuz antihistaminik ilaçlar yazabilir. Burun tıkanıklığı varsa açıcı spreyler kullanılmalıdır. Sonrasında öksürük başlayabilir. Anneler çocuklarına gelişigüzel ilaçlar başlamamalıdır. Doktor tarafından ilaç yazılmalıdır.
Grip hastalığı normal şartlarda bir hafta içerisinde iyileşme gösterir. Fakat uzun süren veya ikincil viral geçiriliyorsa sağlık kuruluşlarına başvurmalısınız. Üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE), Soğuk algınlığı, gribal enfeksiyon, rinofarenjit adlarıyla bilinir. İki yüze yakın çeşitli virüs akut ÜSYE yapabilir. Etken influenza virüsü olduğunda ÜSYE grip olarak nitelenir. Viral ÜSYE genellikle 3-7 günde, etken influenza virüsü ise 7-14 günde kendiliğinden iyileşir. Soğuk hava viral ÜSYE sebebi değildir. Fakat kışın kapalı alanda ortak yaşamın artması ÜSYE nin bulaşmasını fazlalaştırır. Alışılmış olarak görülen grip başlangıçlarında hastalığı geçirmeyi sağlayan bazı tedaviler uygulanabilir. Gripte en önemli tedavi dinlenmektir. Ayrıca bol bol c vitamini alınmalıdır. Bol su veya sıvı tüketimi yapılmalıdır. Doktorunuzun yazdığı gribal enfeksiyon ilaçları da kullanılır. Bunun yanında burunda kaşıntı ve hapşırık varsa doktorunuz antihistaminik ilaçlar yazabilir. Burun tıkanıklığı varsa açıcı spreyler kullanılmalıdır. Sonrasında öksürük başlayabilir. Anneler çocuklarına gelişigüzel ilaçlar başlamamalıdır. Doktor tarafından ilaç yazılmalıdır.
Grip Nasıl Bulaşır?
GRİP NASIL BULAŞIR?
Grip bulaşıcı bir hastalıktır. Bazı önlemler alabilirseniz gribin bulaşma ihtimalini en aza indirmiş olursunuz. Grip en çok başka kişilerle tokalaşma yoluyla bulaşır. Grip olan kişilerle ağız ağza yakından konuşulursa hastalık bulaşır. Grip hastalığı öpüşme yoluyla da bulaşır. Grip salgını yaşandığı dönemlerde kalabalık yerlerde ve ortamlarda grip virüsü yaygındır. Bünyeniz hemen hastalığı kapabilir. En sık elle bulaşır. Çünkü hasta olan insanların burunlarından ellerine virüs bulaşır. Bizde bu virüsü tokalaşırken kaparız. Bu sebeple grip olan biriyle selamlaşırsanız ellerinizi iyice yıkamalısınız. Kendinizi hasta olan kişilerin bulunduğu ortamlardan uzak tutun ve az tokalaşmaya çalışın bulaşma riskini azaltın. Ayrıca grip olan kişiler sürekli hapşırabilir ve bulunduğu ortama grip baloncukları yayar. Evi veya bulunduğunuz ortamı havalandırmalısınız. Hasta olan kişiyle aynı evi paylaşıyorsanız temiz bir mendille ağzını kapatarak hapşırmasını rica etmelisiniz. Bunları yapılmazsa grip hemen bulaşabilir. Ayrıca hasta olan kişiyle aynı tabak, kaşık vs eşyaları kullanmayınız. Aynı yatağı paylaştığınız kişilerle gece yatarken yüz yüze uyumamanızda da fayda vardır.
Grip bulaşıcı bir hastalıktır. Bazı önlemler alabilirseniz gribin bulaşma ihtimalini en aza indirmiş olursunuz. Grip en çok başka kişilerle tokalaşma yoluyla bulaşır. Grip olan kişilerle ağız ağza yakından konuşulursa hastalık bulaşır. Grip hastalığı öpüşme yoluyla da bulaşır. Grip salgını yaşandığı dönemlerde kalabalık yerlerde ve ortamlarda grip virüsü yaygındır. Bünyeniz hemen hastalığı kapabilir. En sık elle bulaşır. Çünkü hasta olan insanların burunlarından ellerine virüs bulaşır. Bizde bu virüsü tokalaşırken kaparız. Bu sebeple grip olan biriyle selamlaşırsanız ellerinizi iyice yıkamalısınız. Kendinizi hasta olan kişilerin bulunduğu ortamlardan uzak tutun ve az tokalaşmaya çalışın bulaşma riskini azaltın. Ayrıca grip olan kişiler sürekli hapşırabilir ve bulunduğu ortama grip baloncukları yayar. Evi veya bulunduğunuz ortamı havalandırmalısınız. Hasta olan kişiyle aynı evi paylaşıyorsanız temiz bir mendille ağzını kapatarak hapşırmasını rica etmelisiniz. Bunları yapılmazsa grip hemen bulaşabilir. Ayrıca hasta olan kişiyle aynı tabak, kaşık vs eşyaları kullanmayınız. Aynı yatağı paylaştığınız kişilerle gece yatarken yüz yüze uyumamanızda da fayda vardır.
15 Ocak 2016 Cuma
Yüksek Kolesterolün Riskleri
Kolesterolünüzün yüksek olup olmadığını bilmek hastalıkların ortaya çıkmasını önlemez. Uzun süre yüksek kolesterolü bulunan insanların yaşayabileceği en büyük riskli hastalıklardan biri damar tıkanıklığıdır. Kolesterolün damar duvarına yapışmasıyla başlayan süreç, zaman içinde damarların elastikiyetini kaybederek sertleşmesi ve kan akışı için kullanılan yolun daralmasına neden olur. Bu yapışkanlar damarları çatlatabilir ve çatlaklarda kan pıhtılaşmasına sebep olur. Pıhtılaşma, zaten kolesterol birikmesi nedeniyle daralan damarı iyice daraltabilir ve kan akışı olmayabilir. Tüm bu oluşumların sonucunda da inme ve kalp krizi gibi hayati tehlike yaratan sağlık problemleri yaşanır. Az görülmesine rağmen yüksek kolesterolün diğer bir belirtisi cilt tabakasında biriken kolesterol nedeniyle göz çevresinde, el ve ayaklarda görülen kabarıklıklardır. Bu kabarıklıklar yağ kitlesi gibidir.
Kolonoskopi Nasıl Yapılır?
Kolonoskopi hastalara gün içerisinde yapılır ve hastalar aynı gün taburcu edilir. Hastanın hastanede yatmasını gerektiren bir işlem değildir. Hastalar acil haller haricinde bağırsak boşaltılmış olarak yapılır. Hastanın geçirdiği hastalıkların öyküsü sorulur. Şikayetleri, yapılan tüm tetkikleri, daha önceki hastalıkları, kullandığı ilaçlar, geçirdiği ameliyatlar doktor tarafından kaydedilir. Hastaya kolonoskopi işlemi doktoru tarafından detaylı anlatılır. Doktor hemşiresi damar yolu açar. Hastanın bulguları, kalp atım sayısı, kan oksijen düzeyi izlenir. Hasta yapılacak kolonoskopiye en uygun şekilde uzandırılır. Hastaya ilaç veriler ve tüm refleksleri korunarak, kontrollü olarak uyku haline alınır. Damar yolundan verilen bu ilaç kolonoskopi işlemi sırasında hastanın daha az ağrı hissetmesi ve/veya ağrısız uygulama için kullanılır. Bağırsak gevşemesi için de Buscopan adlı ilaç verilebiliyor. Enjekte edilen ilaçların etkisi ile hasta uyku haline geçer. Çok zorunlu olmadıkça kolonoskopide tam bir anestezi yapılmaz. Kolonoskopi tamamlandıktan sonra hasta uyandırılır. Bu uyanma işlemini hızlandırmak ve uyku sağlayan ilaçların etkisini bitirmek için yine uyarıcı başka bir ilaç verilebilir.
Kolonoskopi Kimlere Yapılır?
Kolonoskopi Kimlere Yapılır?
Kolonoskopi, içi boşluklu bir organımız olan kalın bağırsağın kolonoskop adı verilen katlanabilir bir aletle inceden inceye tetkik edilmesidir. Bağırsak dışı kalıplaşmış: bağırsak duvarına ait olağan dışı ve bağırsak boşluğundaki patolojilerle ilgili sonuçlar alınır. Bağırsak duvarına ait olağan dışı kitleler mesela tümör, polip, divertikül, kolit, damarsal patolojileri içerir. Bağırsak boşluğuna ait patolojiler ise taşlaşmış dışkı, yabancı cisimler, parazitler, torsiyonlar olabilir. Bu işlemin yapılması çok önemli ciddi hastalıkların önlenmesini sağlar. Ayrıca kolonoskopi, hekiminizin iltihaplı bölümleri fazla büyümeleri (kitleleri) ve ülser hastalıklarını teşhis etmesini sağlar. Kolonoskopi kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin erken teşhisi için sık uygulanan bir işlemdir. Kabızlık çekiyorsanız ve bu sürekli hale gelmişse kolonoskopi yapılır. 10 gün dışkı yapamayan kişilerde mutlaka ilaç tedavisi için kolonoskopi yapılır. Yani kolonoskopi, bağırsak hareketlerindeki uzun süre devam eden ishal, kabızlık , karın ağrısı, kilo kaybı, makattan kan gelmesi gibi rahatsızlıklarda uygulanır. Genelliklede kan bağınız olan kişilerde kolon kanseri olanı varsa belirtiler yokken kolonoskopi yaptırmanız gerekir.
Kolonoskopi, içi boşluklu bir organımız olan kalın bağırsağın kolonoskop adı verilen katlanabilir bir aletle inceden inceye tetkik edilmesidir. Bağırsak dışı kalıplaşmış: bağırsak duvarına ait olağan dışı ve bağırsak boşluğundaki patolojilerle ilgili sonuçlar alınır. Bağırsak duvarına ait olağan dışı kitleler mesela tümör, polip, divertikül, kolit, damarsal patolojileri içerir. Bağırsak boşluğuna ait patolojiler ise taşlaşmış dışkı, yabancı cisimler, parazitler, torsiyonlar olabilir. Bu işlemin yapılması çok önemli ciddi hastalıkların önlenmesini sağlar. Ayrıca kolonoskopi, hekiminizin iltihaplı bölümleri fazla büyümeleri (kitleleri) ve ülser hastalıklarını teşhis etmesini sağlar. Kolonoskopi kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin erken teşhisi için sık uygulanan bir işlemdir. Kabızlık çekiyorsanız ve bu sürekli hale gelmişse kolonoskopi yapılır. 10 gün dışkı yapamayan kişilerde mutlaka ilaç tedavisi için kolonoskopi yapılır. Yani kolonoskopi, bağırsak hareketlerindeki uzun süre devam eden ishal, kabızlık , karın ağrısı, kilo kaybı, makattan kan gelmesi gibi rahatsızlıklarda uygulanır. Genelliklede kan bağınız olan kişilerde kolon kanseri olanı varsa belirtiler yokken kolonoskopi yaptırmanız gerekir.
Nükleoplasti Nedir?
NÜKLEOPLASTİ NEDİR?
Nükleoplasti bel ve boyun fıtığı için tedavi derecesine ulaşmış ameliyat dışı girişimle ilgili bir metottur. Nükleoplasti tedavisini açıklarsak diskin merkezinde yer alan jölemsi kıvamındaki madde olan nükleus pulpozus’un yani disk çekirdeğinin yerinden çıkarılmasıdır. Dış çekirdeği omurganın anne karnındaki ilk oluşum olan sırt kordonunun artığıdır. Çocukluk zamanında insanların daha esnek olması buradaki sıvı miktarı ile ilgilidir. Çocuklukta disk jölesi akışkan yumuşak ve hacimlidir. Bu akışkan sıvı omurgaya verilen ağırlığın eşit olarak yayılmasını sağlar. Diskin dış yüzünü anulus adı verilen soğan zarı gibi bir kemer sarar. Bel ve boyun fıtığı bu zarın yırtılması ve nükleusun patlayarak dışarı çıkması ve sinirlere baskı başlamasıyla oluşur. Bu baskı bel buyun ve bacaklarda ciddi ağrılar yapmaya başlar tedavi olunması gerekir.
Nükleoplasti bel ve boyun fıtığı için tedavi derecesine ulaşmış ameliyat dışı girişimle ilgili bir metottur. Nükleoplasti tedavisini açıklarsak diskin merkezinde yer alan jölemsi kıvamındaki madde olan nükleus pulpozus’un yani disk çekirdeğinin yerinden çıkarılmasıdır. Dış çekirdeği omurganın anne karnındaki ilk oluşum olan sırt kordonunun artığıdır. Çocukluk zamanında insanların daha esnek olması buradaki sıvı miktarı ile ilgilidir. Çocuklukta disk jölesi akışkan yumuşak ve hacimlidir. Bu akışkan sıvı omurgaya verilen ağırlığın eşit olarak yayılmasını sağlar. Diskin dış yüzünü anulus adı verilen soğan zarı gibi bir kemer sarar. Bel ve boyun fıtığı bu zarın yırtılması ve nükleusun patlayarak dışarı çıkması ve sinirlere baskı başlamasıyla oluşur. Bu baskı bel buyun ve bacaklarda ciddi ağrılar yapmaya başlar tedavi olunması gerekir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Adıyaman Çiğ Köftecisi Iğdır Telefon Numarası
04762271888 Iğdır Çiğ Köfte, Çiğ köfteci öz adıyaman çiğ köftesi, adıyaman çiğ köftecisi, lezzetli ve hesaplı Iğdır Çiğ Köfte
-
DİSTANDÜ NEDİR? Distandü, kelime anlamı olarak “gergin” anlamında olup, organ üzerinde kullanılan tıbbi bir terimdir. Distandü, safra kese...
-
Kasık Mantarı Nedir? Kasık mantarı, en fazla karşılaşılan mantar enfeksiyonlarındandır ve Tinea Cruris olarak da bilinir. genel olarak e...
-
Türk Halk Müziği listeleri , Türk halk müziği türküleri , En Popüler Türk Halk Müziği Müzik Listeleri , türk halk müziği sanatçıları , türk ...